Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Emre Özçelik

Sosyal konulardan bahseden tüm ayetlerde Allah ve insan (iti­kadı değil) sosyal yönden birbirlerinin yerine geçerler. lslam'ın rabbi kendine ait adak, kurban, koku, tütsü vs. istemez. Halka ait ve toplum için olan şey, Allah için olur. Allah'a güzelce borç verirseniz (64/fegabun Suresi 17), halka güzelce borç verirseniz de­mektir. Allah'ın yolu, Allah'ın malı, Allah'ın evi, Allah'ın hük­mü, Allah'ın eli, Allah için, Allah'a doğru ... Hepsi toplumda karşılık bulur. Halkın yoludur, halkın malıdır, halkın evidir.
Sayfa 179Kitabı okudu
Reklam
Felsefe, hep, yeniden, sürekli ölüme gelip dayanan, dayanacak dayanması gereken yaşam biçimidir Felsefeyi yaşam biçimi edinen kişi için de, her yer barınılmaz her yol çıkmaz, her yön olanaksız her yük ezici -her anlam boştur çünkü, ölüm, vardır.
Deniz de bakım istiyor artık, orman da koruma Yeryüzü de merhamet!

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
uçmayı anımsa, kuş ölümlüdür
kimse güneşle tanıştırmayacak beni kimse serçelerin şölenine götürmeyecek beni uçmayı anımsa kuş ölümlüdür
Sayfa 302Kitabı okudu
Birden inen bir bulutla karardı yüzün Böyledir Biraz gülecek olsan vay sen misin gülen Hemen yetişir hüzün.
Reklam
bir kitap, herkesten uzak bir köşe, şiir, sessizlik hayat lütuf bana, sevinç sebebi ne gam cennete çıkmasa da yolum kalbimde buldum sonsuz cenneti
Hırslar da boşuna Paralar da, kavgalar da boşuna. "Bir hastaya vardın ise Bir yudum su verdin ise." Yunuuuus, Yunus Gece vakti ev uyur, biz soğuk-ıssız Odalarda oturur, Ölümler, toprak, sahipsiz gölge...
Cebinizde bir şiirle ölüm ırmağından karşı kıyıya geçebi­lirsiniz. Okumak, yazmak ve sevmek, kutsal üçlü. Şiir, yakıcı taşlardan bir sessizlik çemberi. Dünya, yıldızlara dek uzanan bir soğuk. Saat sabahın ikisine doğru kraliçeler ölüyor, çığlık­ları beni kendilerine hayran bırakıyor: "Her daim sevmek, her daim acı, her daim ölüm!" Dünya, bu çığlıkla gelen aydınlan­mayı yok saymakla. Yaşamın lambalarını ölüler yakıyor olsa gerek.
Senden bahsetmenin imkansızlığı içindeyim, bu imkansızlıkta mevcutsun.
Cemal Süreya anısına
"Turnalar havanın yüzünde semah dönmekte, ben dilimdeki pasın nöbetine şimdi sırlar ceminde unutun beni." “Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.”
Sayfa 241Kitabı okudu
Reklam
İnsan, ustası değilse nedir yitirdiği her şeye önceden veda edebilmenin? Fakat Tanrım galiba bize bizden de önce sen veda ettin.
Sayfa 129Kitabı okudu
Yalandan dilini çekemiyorsan Teraziden elini çek n'olur!
Sayfa 125Kitabı okudu
çocukluğum üşüsün karanlıkta annem yine öper beni
Sayfa 125Kitabı okudu
Unuttun mu bir türkü söylerdin Dönmeyen yolculara verip yüreğini "Yolcusun göğsünde bin can birikir Her yolcu yolunu içinde taşır Bir gölgeyle kaybolsan da gecede Sesin kalır deli rüzgârın ulaşır."
Korku. Soğuk korkusu, donmak korkusu. Zelzele ve ölüm korkusu. Bu içleri çürümüş adamların yüzlerine bakmak bile insanı üşütüyor.
Gözleri yaşarıyor. Her şeyi gördüm de, türlü türlü ağlayanları, sevda için, keder için, ölüm için ağlayanları gördüm de, umudun insanları ağlattığını ne görmüşlüğüm, ne de duymuşluğum vardır.
Reklam
En azından üç dil bileceksin En azından üç dilde Ana avrat dümdüz gideceksin En azından üç dil Çünkü sen ne tarih ne coğrafya Ne şu ne busun Oğlum Mernuş Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.
Sayfa 196Kitabı okudu
... Seni düşünürken Bir çakıltaşı ısınır içimde.
Sayfa 173Kitabı okudu
Şairim Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası Ayak seslerinden tanırım Ne zaman bir köy türküsü duysam Şairliğimden utanırım.
Sayfa 140Kitabı okudu
Bence yirmi birinci yüzyılda telefonlar bizim dünyayla evlenme yolumuz. Eğer gerçekten öyleyse de bu kötü bir evlilik.
Bay Harrigan, insanlara adınızı bir şeylere vermeleri için müsaade etmenin sadece saçma değil, aynı zamanda onursuzca ve geçici bir şey olduğunu söylerdi. "Elli yıl içinde" demişti, "hatta yirmi yılda sadece bir tabeladan ibaret, kimsenin aldırmadığı bir isim olacaksın"
Önümüzde hayat... Hergün bir başka uykuya yatıp bir başka rüya göreceğiz. Halbuki zaman, ağır ağır bizimle beraber akan nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanıyorduk.
Reklam
Seçkinler çevresi her şahsın fikirlerinin diğerlerine göre biçimlendiği çevredir. Diğerlerinin fikirlerinin tersine mi biçimlenmiş? O zaman edebi bir çevredir.
Baldassare ölüm sahnesini ahenkli şekilde süsleyip püslediği zamanlar şöyle düşünmüştü: "Bulutsuz bir akşam vakti olacak. Güneş batmış, elma ağaçlarının arasından görünen deniz eflatun olacak. Ufukta solgun, kurumuş çelenkler kadar hafif, pişmanlıklar kadar ısrarlı küçük mavi ve pembe bulutlar asılı olacak..."
Bir Japon atasözü der ki; "Birine lanet etmeden önce iki mezar kaz." Yani başkalarını lanetlerseniz sonunda mezara giren diğer kişi siz olursunuz.
Ne olursan ol, ister padişah, ister bey, ister dünyaları zaptetmiş kumandan ol. İnsanlara saygıyı yitirdin mi yandın bittin, on paralık oldun demektir.
Siz insanlar, diye çıkıştım, bir şey söylemek için, hemen ağzınızı açarsınız: bu ahmakça, bu akıllıca, bu iyi, bu kötü! Ne demek oluyor bunların hepsi? Bunun için bir faaliyetin iç ilişkilerini mi araştırdınız? Niçin meydana geldi, niçin meydana gelmek zorundaydı, bunun temelindeki sebepleri kesinlikle ortaya çıkarabiliyor musunuz? Bunu yapsaydınız, yargılamakta bu kadar aceleci olmazdınız.
Bu yeşil, sarı, lacivert bayrak sizin bayrağınız. Komşu ka­bilenin bayrağı aynı renkte, aynı şekilde fakat üzerinde dokuz yıldız var. Onun için mi boğazlaşıyorsunuz? Kavgadan evvel evlerin­de yemek yediğin, başı sana dokunduğu zaman yaşadığını his­settiğin çocuğu bu dokuz yıldız için mi öldüreceksin? Anlaşıldı ben bayrakları değil, insanları seviyorum. Öyle ise yuvarlak dünyanın üstünden akıp geçen yıldızlara bakan vapurlarda ömrüm geçecek.