Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Varoluş sancıları herkeste varolmuş
XIX İLKGENÇLİK İlkgençlik yıllarımda sürekli düşünmekten, hayal etmekten hoşlandığım şeylerin neler olduğunu söylesem, sanırım kimse inanmaz bana. Çünkü bunlar ne yaşıma ne de toplumsal durumuma uygun şeylerdi. Ama kanımca insanın toplumsal konumuyla ahlaki konumu arasındaki birbirini tutmazlık, gerçekliğin en şaşmaz belirtisidir. Kendi içime
Ne kadar acı ama gerçek..
Bir çocuğun sefaleti bir anneyi, bir delikanlının sefaleti genç bir kızı ilgilendirir, bir ihtiyarın sefaletiyse kimseyi ilgilendirmez.
Sayfa 1167Kitabı okuyor
Reklam
Bu arada Israil-Filistin meselesini çözmenin ya da Müslümanların taciz edildiği ve hor görüldüğü durumları gidermenin İslami terörü bir anda bitireceğini iddia ediyor falan değilim. Acı gerçek şu ki böyle bir şey için artık çok geç. Sermaye biriktirmenin de, terörizmin de momentumu vardır. Ama taciz ve horgörü olmasa terörün baş göstermeyeceğini söylemek makul bir yargıdır.
559 syf.
9/10 puan verdi
NOTRE DAME'IN ÇİNGENESİ Mİ OLSAYDI ACABA?
Üç haftadır neredeyse bu eser ile yatıp kalktım desem yeridir. İlkin müzikaline denk geldim ve bir ay öncesinden biletimi aldım. Sonra eserle ilgili hiç bir fikrim olmadığından, kitabını okumak istedim. Bu iki haftamı alan bir süreç oldu. Açıkçası kitabı okurken büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Nerede bu Notre Dame'ın kamburu? Kitabın
Notre Dame'ın Kamburu
Notre Dame'ın KamburuVictor Hugo · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202232,6bin okunma
"İnsanlar değişiyor. Özlediğin kişi artık var olmayabiliyor. Kahretsin, hepimiz değişiyoruz işte. Bir şey yaşanıp bitti mi artık çok geç oluyor; o şeyi ilk kez yaşarkenki duyguyu asla geri getiremiyorsun. Acı ama gerçek bu.”
Sayfa 309Kitabı okudu
Yaşar Kemal ile söyleyişi
-Romanda nereye ulaşmak istiyorsunuz diye sorsam? -İnsan gerçeğine biraz daha yakınlaşmak. Bir karanlıktan gelip bir karanlığa gidiyoruz. Homeros, İlyada'da, "İnsanoğlu en acı çeken yaratıktır." diyor. Çünkü ölümün bilincine varmış tek yaratık insandır. Şimdi, nedir bu dünyaya bağlılığımız? Dostoyevski, Budala'sında "Insanoğlunu sonsuz bir uçurum üstüne ayağını koyacak kadar orada yaşamaya mahkum edin; yağmur altında, karda kışta, o acı içinde, açlıkta yoklukta yaşar da ölmeye razı olmaz, yaşamını sürdürmekte direnir." diyor. Belki bu bir simge ama biliyoruz ki insanoğlu açlıklar, yokluklar, sefaletler, aşağılanmalar arasında yaşamaya devam ediyor. Nedir bu? Varmak istediğim gerçek, insanın içinde ki bu sevinç ne? Ben, sevincin türküsüyüm. Onu söylüyorum boyuna.
Reklam
31 Mart Yerel Seçimleri Bağlamında Marksizmin Tarihsel Doğruluğu Üzerine
Bilindiği gibi “Yüzyılın Felaketi” AKP iktidarı, devlet gücünü bütünüyle elinde tutmasına rağmen 31 Mart Yerel Seçimlerinde ağır bir yenilgi tattı. Bir ABD-İngiltere-İsrail yapımı proje partisi olan AKP, emperyalist efendileri tarafından iktidar koltuğuna oturtulduğu 3 Kasım 2002’den beri ilk kez bu kadar ölümcül, tedavisi çok zor bir yara almış
552 syf.
8/10 puan verdi
·
15 günde okudu
Da Gama-Zagoiby Ailesinin Anatomisi: Mağripli’nin Son İç Çekişi
Hintli-İngiliz yazar Salman Rushdie, büyülü gerçekçilik ile kaleme aldığı beş yüz kırk yedi sayfalık romanında, anlatıcı ve ana karakter Moor (Moraes) Zagoiby’nin ağzından bir ailenin soy ağacını tüm çıplaklığı ile okurun önüne seriyor. Hikâye, köklü bir ailenin gözden düşüp itibarını yitirmiş melez çocuğu Moor’un anneannesinin ailesinin hayatını anlatması ile başlar. Bu hikâye 1900’lerden 1995 yılına kadar uzanır. Bu süreçte okuyucu, aile üyelerinin bireysel ilişkilerine ve birbirleriyle olan etkileşimlerine tanık olmanın yanı sıra Hint toplumunun ve kültürünün arka planını da keşfeder. Salman Rushdie’nin büyülü gerçekçilikle şekillenen karakterlerden biri olan Moor Zagoiby, herkesten farklıdır. Bir eli doğuştan yumru şeklinde olan Moor, çok çabuk büyüyen ve olduğu yaşa göre daha yaşlı görünen biridir. Örneğin Moor’un otuz beş yaşına geldiğinde yetmiş göstermesi gibi. Kitabı okurken, baharatların (örneğin köri, karabiber, acı biber vb.) kokusunun etrafınızı sardığını hissedersiniz, bu da Rushdie’nin betimlemelerinin ne kadar etkileyici olduğunu göstermektedir. Kitabın sayfası Moor’un yaşı gibiydi :) Yani kitap beş yüz kırk yedi sayfa ama etkisi ve hissi sanki bin sayfa okumuşum gibi. Olabildiğince basit bir şekilde yorumlamaya çalıştım ama göründüğünden daha katmanlı,derinlikli ve zengin bir eser. Sonuç olarak 1995 yılında yayımlanan bu kitap ile bir kez daha (Floransa Büyücüsü kitabını okumuştum yıllar önce) Rushdie’nin aklına, kurmacısına saygı duydum. Onun edebi yeteneği ve düşünsel derinliği, edebiyatın gerçek gücünü bir kez daha hatırlattı bana.
Mağripli’nin Son İç Çekişi
Mağripli’nin Son İç ÇekişiSalman Rushdie · Can Yayınları · 201781 okunma
Geyiğin aslanla yan yana yattığını, öldürülen bir adamın dirilip katiliyle kucaklaştığını gözlerimle görmek isterim. Başkaları dünyada olanların nedenini öğrenirken bulunmak isterim. Yeryüzündeki dinlerin temeli bu isteğe dayanıyor; benim de yeteri kadar imanım var. Ama arada çocuk meselesi var, çocukları ne yapacağız? Bu meseleyi çözemiyorum. Yüzüncü defadır tekrarlıyorum: Elimde konu pek çok, ama ben yalnız çocukları ele aldım. Diyelim ki ölümsüz ahengi sağlamak için acı çekmemiz gerekiyor, kabul. Ama çocukların ne ilgisi var bununla, lütfen söyler misin bunu bana? Onların hayatta acı tatmak, ıstırap çekmek pahasına ahenk satın almalarına ne gerek var? Neden onlar da malzemeye girip, kim bilir kimin uğruna yarınki ahengin zeminini gübreliyorlar? İnsanlar arasındaki günah ve ceza konularındaki dayanışmayı anlıyorum, ama çocuklara uygulanamaz bu. Yok, eğer babalarının günahlarında bunların da payı varsa, bu, dünyamızın dışında bir gerçek olur, bu kadarını aklıma sığdıramam.
Sayfa 324 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
"Ama aşkın modası geçti artık, şairler öldürdü aşkı. Aşk hakkında o kadar çok şey yazdılar ki, kimse onlara inanmaz oldu; bence çok normal. Gerçek aşk acı çeker ve susar .Hatırlıyorum da , ben bir zamanlar ...Ama artık önemi kalmadı. Sevda maziye karıştı. "
Sayfa 13
Reklam
“Ama aşkın modası geçti artık, şairler öldürdü aşkı. Aşk hakkında o kadar çok şey yazdılar ki, kimse onlara inanmaz oldu; bence çok normal. Gerçek aşık acı çeker ve susar.”
Acı ama gerçek.
İnsanoğlunun yaşamında depremlere ve sellere, isyanlara ve devrimlere ihtiyacı vardır.
80 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
31 saatte okudu
Bu Olay Benim Başıma Gelmedi
23 yaşındayım, bir üniversite yurdunda kalıyorum fakat yurdumun tuvaletinde kürtaj yapmadım. Bu olay benim başıma gelmedi. Fakat bir tanesi Annie Ernaux olmak üzere bazı kadınların başına geldi. Gerçek bir olayı ,özellikle bu kadar ağır bir olayı, yaşayan kişinin bakışından, böylesi cesur bir anlatımla okumak çok acı verebilirmiş. Ben yaşamadım ama o ben olabilirdim. Okumak bile bu kadar zorken (bazı yerlerde gözümün karardığını söylersem abarttığımı düşünebilirsiniz fakat bu oldu) böyle bir olay yaşadığımı tahayyül etmek bile istemiyorum. Hayatı yaşayış biçimim düşünüldüğünde muhtemelen böyle bir şey yaşamayacağım ama bunu söylerken benim başıma gelmez kibrine düşmek istemiyorum. Çünkü olduğumuz kişiyi yüzde yüz biz seçtik diyemeyiz ve şuan bu tarz bir hataya düşmemiş olmam sadece doğduğum koşulların, ailemin getirdiği bir şans olabilir. Koşullar oluşmaz ve bu başıma gelmez. Fakat gelebilirdi. Her şey herkesin başına gelebilir ama biz daha kendi başımıza gelen olayları 'bu nasıl benim başıma gelir' diye düşünüp kabullenemezken bir başkasının dramının başka bir denk gelişler silsilesi sonucu bizim dramımız olabileceğini anlamak uçuk bir hayale benziyor. Bunu belki de ancak bir kitap yapabilirdi çünkü nedendir bilinmez hayatın doğal akışında önce yargıçlığa soyunma kibri gelir. Sonra belki karşı tarafın anlatmasına izin verirsek ona acır ve belki biraz kıyısından empati yapmaya çalışabiliriz.
Olay
OlayAnnie Ernaux · Can Yayınları · 20231,361 okunma
Din, seçim ve uyum sağlama oyununu kısıtlar, çünkü herkese kendi mutluluk edinme ve acıdan korunma yolunu dayatır. Tekniği, yaşamın değerini düşürmek ve gerçek dünyanın tasarımını sanrılı bir biçimde çarpıtmaktır; bunun da ön koşulu zekanın sindirilmesidir. Bu bedel sayesinde, ruhsal bir çocuksuluğu zorla sabitleştirme ve kitlesel bir sanrıya dahil etme yoluyla, din pek çok insanı bireysel nevrozdan uzak tutmayı başarır. Ama bundan daha fazlasını da pek başaramaz. Söylemiş olduğumuz gibi, insanları mutluluğa götürebilecek pek çok yol vardır, ama insanı mutluluğa götüreceği kesin olan hiçbir yol yoktur. Din bile vaadini yerine getiremez. Mümin "takdiri ilahi"den bahsetmek zorunda kaldığında, acı karşısında kendisine son avuntu olanağı ve haz kaynağı olarak yalnızca koşulsuz boyun eğmenin kalmış olduğunu itiraf etmiş olur.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.