Ya senden çok uzak olmalıydım
Aramızda aşılmaz engeller olsun istiyordum
Büyük dağlar,derin denizler olsun istiyordum.
Sana gelmeye gücüm yetmemeliydi
Çaresizliğimin bütün hincini mesafelere yüklemeliydim
Dağda yanan bir çoban ateşi gibi
Gökte bir yıldız gibi
Seni görmeli
Seni yaşamalı ve senden çok uzaklarda olmalıydım
Hani anlatılmaz duygular
Sağlık uyarısı!! Uzun bir yazı, ben uyarımı yapayım da sonra “gözüm senin yüzünden bozuldu” deyip tedavi masraflarını ödetmeye kalkarsanız karışmam! Hiç okumamak seçeneğine de sahipsiniz, sağlık söz konusu, doktor tavsiyesi ile okumayacak olanlara hak veririm. Herkes kendince ölçsün: Kitabı yeniden yazmaya niyetlenip yarı yolda vazgeçmişim gibimsi
" Ağrıdağının yamacında bir göl vardır. Bir harman yeri büyüklüğündedir. Suları som mavidir. Her yıl bahar dünyaya yürüdüğünde, bir sabah daha gün doğmadan Ağrıdağının tekmil çobanları bu göle gelirler. Gölün kırmızı kayalıklarına, bakır toprağına kepeneklerini atar, bin yıllık sevda toprağına otururlar ve Ağrıdağının öfkesini kavallarıyla,
Yarattığının Hakkını Gizleyen Yaratıcı
Eşi ve arkadaşlarıyla birbirlerine korku hikâyeleri uydurup anlattıkları bir akşam bu hikayeyi anlatan sonra da bunu yazı hale getirmiş olan yazar, daha sonra bazı bölümleri çıkararak sadeleştirmeye gitmiştir. Kitabın önsöz bölümünde bu sadeleşmenin hikayenin özüne dokunulmadan yapıldığını da
25 Ağustos 1922 – Cuma: İsmet Paşa saat 12.00’de ordulara ve Kocaeli Grubu’na genel taarruzun emrini yollar.
26 Ağustos 1922 – Saat 03.30: Başkomutan, Fevzi Paşa, İsmet Paşa ve karargâhlarının savaş kademeleri atlara binerler ve ağır ağır Kocatepe’ye çıkarlar.
26 Ağustos 1922 – Saat 05.30: Batarya komutanları ateş emrini verir. 20 dakika
1982 Batman doğumlu olan Ercan y Yılmaz, sınıf öğretmenliği ve Türk Dili Edebiyatı mezunu, kıymetli bir öğretmenimiz. Adındaki “y” harfini, aynı ad ve soyadın sık kullanılmasından dolayı yaratabileceği karışıklığı önlemek amacıyla soyadından kopyalamış. Kısaltma olmadığından mütevelli de noktasız ve küçük diye belirtmiş.
“Şiiri seviyorum, öyküden
.
Karanfil kokusuyla kuşatılan yüreğim
Yaralı bulutların yağmurunda köz olur
Merdiven kırılınca, tenhâlarda söz olur
Puslu lambalar gibi yakarım düşlerimi
Çalıntı bir kuşkuyu dağıtır bakışlarım
Toprak beni çağırır kucağına her akşam
Her gece bilinmeyen bir âyine başlarım
Her sabah yokluğunu düşürürsün peşime
Avuçlarım seninle doldururken gökleri
Gittin; bir defa bile bakmadan güneşime
Ruhumdan bu ateşi al bile diyemedim
Sana son baharımda kal bile diyemedim
.
karanfil kokusuyla kuşatılan yüreğim
yaralı bulutların yağmurunda köz olur
merdiven kırılınca, tenhâlarda söz olur
puslu lâmbalar gibi yakarım düşlerimi
çalıntı bir kuşkuyu dağıtır bakışlarım
toprak beni çağırır kucağına her akşam
her gece bilinmeyen bir âyîne başlarım
her sabah yokluğunu düşürürsün peşime
avuçlarım seninle doldururken gökleri
gittin; bir defa bile bakmadan güneşime
ruhumdan bu âteşi al bile diyemedim
sana son baharımda kal bile diyemedim
Nurullah Genç
ALLAH RESÛLÜ’NÜN AHİR ZAMAN ÜMMETİNE İKAZLARI
Hadis kitaplarında “Kitabu’l-fiten ve’l-melahim” başlığı altında ahir zamanda meydana gelecek bir kısım kötülük, ahlaksızlık ve fitneleri bildiren hadislere yer verilmiştir. Bunlara “kıyamet alametleri” de denilmiştir.
Bu hadislerde ümmet arasında ortaya çıkacak dinî ve siyasî alandaki bozulmalara,
Peygamber Efendimiz bir başka hadislerinde, “Biz şu anda ikindi vaktindeyiz, kıyamet akşam vakti kopacaktır.” (bk. Buhari, Tefsir-u Sure 6/9; Tirmizi, Deavat, 98) Buradaki (akşam),
İhsan Şenocak a göre kişinin ölümünü sembolize ediyorsa ve Kuranda da sembolizm kullanıldıysa eğer, cehennem ateşi de fiziksel bir ateş değildir.
Merhaba,
*** ÇOK FAZLA SPOİLER İÇERMEKTEDİR.***
REN Kitap tarafından çıkartılan 4 serilik ''Şark Destanları'' serisinde yer alan ilk kitap, Tahir ile Zühre'yi dün akşam bitirdim. Bu aşıkları ben daha önce çok fazla duymamıştım. Bu nedenle benim için güzel ama karakterlerimiz için çok sancılı bir süreç oldu. Sırada ise,
Evet bu güzide romana 10 verdim; lakin 20-30 olmadığı için... Şu yaşıma kadar okuduğum en iyi yerli roman oldu "Bir Gün Tek Başına"! Asıl adı Abdülkadir Pirhasan olan Vedat Türkali, uzun yıllar senaristlik ve oyun yazarlığı yaptıktan sonra edebiyat hayatına şiirle girdi. Romancılığı ise, bu döngünün son parçası; 1974'ten bu yana
Sonra ben bir iyilik de dağda buldum
Ayakları mavi, başı bulutlar denizi
Güneşin yağmurun rüzgârın ve yalnızlığın
Tanrı kadar dokunaklı olduğu dağda
Küçümsemeyen dağda, sitem etmeyen dağda göğsündeki en küçük ottan ince
Bahçelerimize bir yaban ateşi gibi düşen
Akşam serinliği, sabah genişliği
Bir kadının aşka batmış kirpiklerinden yüce
Yılanların kartalların barışı
O abdal rüyalarından kalabalık
Hayalden öte yol bütün uzaklara
Ne bağış beni severken, ne mihnet
Gölgesinden mahcup, ışığından ezik
Dağda buldum, senin bedeninden önce
Soğuyan sözlerine gülümseyen zamanı…
Tek görevi sabah akşam ateşi üflemek olan
Yaşamak, yaşamak, denilen o yangında
Neden hiçbir renk ak ve kara değil, neden her şeyde bir mozaik boğultusu?