Nalıncı Baba
Padişahın İşi Ne!
Murad Han (III. Murad) o gün bir hoştur. Telaşlı görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister, sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
- Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?
- Akşam garip bir rüya gördüm.
- Hayırdır inşallah.
- Hayır mı şer mi
Birhan Keskin bu eserinde derinlerde yatan imgeleri kazıyarak çıkarmak istediğini düşünüyorum. Kazının pek de kolay yapılmadığı şiirlerdeki tınıdan kendisini gösteriyor. Şiirleri okurken karşısındaki kişiye sesleniyor. Bu içten gelen sessiz çığlıkları anlamasını ve duymasını istiyor.
"Biriken ne varsa sözler arkada kalmış,
O çok sevdiğin
Padişahın işi ne
Sultan Murat Han o gün bir hoştur. Telaşlı görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Vezir-i a’zam Siyavuş paşa sorar:
- Hayrola sultanım canınızı sıkan bir şey mi var?
- Akşam garip bir rüya gördüm.
- Hayırdır inşallah.
- Hayır mı şer mi öğreneceğiz. Hazırlan dışarı
...?...?/1989...
Kendini haddinden fazla duyumsadığı için acıya ve korkuyuda haddinden fazla duyarlı arkadaşım için, burası tam bir cehennemdi. Her şeyiyle farklıydı Ankara'dan. Çok kültürlü, birçok etnik gruptan oluşan, bu etnik grupların bir nevi kabileci bir tutumla diğerleriyle arasına sınırlar koyarak birbirinden ayrıştığı, etnik
Mi rác'ta namazlar beş vakit olarak tayin edilmişti. Şimdi beş vakit namaz toplu olarak kılınıyordu. Herkesin cematte hazır olabilmesi için namaz vakitlerinin duyurulmasına ihtiyaç hissedilmeye başladı. Çünkü önce gelenler namaz vaktinin girmesini bekliyor, işinden kalıyor, geç gelenler ise Rasûlullah ile namaz kılmaya yetişememenin
“Soğuk ve şehirlerarası
otobüslerde vazgeçtim
çocuk olmaktan ….
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam..
Yıl 1995 Yüksekova’nın ilk ve tek radyo kanalı Feza TV’de bu Yılmaz Erdoğan’ın şiiri paylaşıldı. Annem beni hemen yanına çağırdı. Birlikte dinlemeye başladık. Ben küçüğüm tabi anlamam sanmayın. O sıralar kaymakamın kızı Belemir’e
Șimdi gül deyince insanın aklına tuhaf şeyler geliyor. Ben mahallede iki tur dolanıp mezarlık duvarından aşınca gül mü kopardım Ayșe'ye vermek için? Değil. Ayşeler çoktur da onlara çiçekçiler de çoktur, benim işim olmaz. Hayatta bi kere çiçek taşımışlığım var, onu da poșete koydum da yürüdüm. Lisede hem de rezillik. Okulun müdürüne
youtu.be/TW3RUcX2V_4?si=...
Sene 41'mi oldu şimdi?
Evet.
O seneler de harb seneleri.
Evet, harb seneleri.
Askerliğiniz nerede yapdınız?
Askerliğimi evvelâ Hadımköy'de yapdım. Ondan sonra Çankırı'ya gitdim. Çerkeş'e gitdim. Onu da hep kitaplara yazdım, nasıl gitdiğimi filan.
Açdık, on beş gün oldu
Tehlikeli Oyunlar
İnceleme
Romanı incelemesi ve yorumlaması çok zor, hatta imkanız denebilir. Belirli bir altyapıya sahip olmak gerekiyor, bende bu altyapı ne yazık ki mevcut değil hatta bu altyapıya yakın bile değildim.
Ben de ilk 150 sayfası okuduktan sonra kitabı bıraktım, aslında dönüp tekrar okumayacaktım, ta ki şu alıntıyı 1K’da görene
Biz, zaman kırıntıları,
Zaman sinekleri,
Tozlu camlarında günlerin sessiz kanat çırpanlar
Ve lüzumsuz görenler artık
Bu aydınlıkta kendi gölgelerini!
Sanki siyah, simsiyah taşlar içinde
Laf aramızda zaten kısa kitapmış hızlıca okurum hemen de bir şeyler öğrenirim Schopenhauer'ın mutluluğa bakışına dair diye başlamıştım ama ittire kaktıra bitirebildim, zaten odak süresi on dakika olan bir insan olduğum için okurken Uzakdoğu'nun ''singing bowl''unu dinleyip bir yandan da HAYAT KURALI NO 3467 gördükçe