Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"İpucu başından beri oradaydı; oyunun başından itibaren. Hamlet şöyle der; Görünen mi dediniz? Olan deyiniz sayın bayan. Görünen yok benim için, olan var. Şunu bir düşünün. Danimarka çürüyüp kokuşmuş. Herkesin Hamletin babası için yas tutması gerekiyor. Annesi özellikle yasta olması gereken kişi. Hamlet'in kral olması gerek. Bunun yerine
Zaten aktör dediğin nedir ki? Oynarken varızdır. Yok olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır. Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız. Görürüm hepiniz gardroba koşmaya hazırlanıyorsunuz. Birazdan tiyatro bomboş kalacak. Ama tiyatro işte o zaman yaşamaya başlar. Çünkü Satenik'in bir şarkısı şu perdelerden birine takılı kalmıştır. Benim bir tiradım şu pervaza sinmistir. Hiranus'la Virjinya'nın bir diyaloğu eski kostümlerin birinin yırtığına sığınmıştır. İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler. Artık kendimiz yoğuz. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz, fısıldaşır dururlar sabaha kadar. Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır. Perde!
Reklam
Bir rolü başkalarıyla değilde yalnız başına yaşayan biri, bariz psikolojik tehlikelerle karşı karşıyadır. Aldatma eylemi kendi içinde çok emek ve sabır gerektirmez; tecrübe konusudur, profesyonel uzmanlık konusudur, çoğumuzun edinebileceği bir beceridir. Oysa bir üçkağıtçı, bir aktör ya da kumarbaz gösterisinden sonra hayranlarına dönebilirken, gizli ajan böyle bir rahatlamadan yoksundur. Onun gözünde, aldatma her şeyden önce kendini savunma yöntemidir. Kendini sadece dışarıya karşı değil, içeriye ve dürtülerin en doğal olanına karşı da savunmalıdır; bir servet kazanıyor da olsa, rolü bir ustura almasını yasaklayabilir;bir bilge de olsa, ancak sıradan sözler mırıldanmak zorunda kalabilir;sevgi dolu bir eş veya baba olsa da, normalde açılacağı kişiler karşısında her koşulda kendisini tutmalıdır.
Sayfa 138Kitabı okudu
"...Şahsiyetlerini yapan hususiyetler ve garabetler ne olursa olsun her ikisinin de çehreleri kuvvetli bir insan zeminine düşerdi. Seyit Lutfullah'da bu zeminin kendisi yoktu. Onun acayip gölgesi doğrudan doğruya yalanın boşluğunda yüzüyordu. O maskenin, yahut ödünç kişiliğin kendisi idi. Çok hayali bir piyeste asıl baş rolü, hakikatin tam inkarını üzerine alan aktör tasavvur edin ki, oyunun yarısında sahneyi, ödünç şahsiyetini günlük hayatında yaşamak için bırakmış olsun ve o kıyafetle ve karakterle şehre, sokağa, insanların arasına fırlasın. İşte bu küçük gruba bir yığın merakı , ihtirası aşılayan, onların kendi başlarına kalmış olsalar çok tabii geçecek hayatlarını alt üst eden Seyfi Lutfullah bu çeşit bir adamdı. Onda yalanın nerede başladığı ve nerede bittiği bilinmezdi. "
"Ölümün karşısında, ne yapsak, muvaffak olmuş bir aktörden farkımız olmayacak. O kadar, muvaffak olmuş bir aktör."
Sayfa 11 - Yapı Kredi Yayınları 32.Baskı 2011 "Semaver" öyküsünden
BİR MASAL GİBİ Dondurucu soğukta bir an önce evime varabilmek için hızla yürürken, ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm.. Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım.. İçinde üç dolar ve sararıp kat yerleri yıpranmış eski bir zarftan başka birşey yoktu... Sol üst köşede yalnızca gönderenin adresi, alıcı adresi
Sayfa 133Kitabı okudu
Reklam
Bunlar kesinlikle, filmlerde gülünç bile olmayan şeylere sırtlanlar gibi gülen o geri zekalılardı. Yemin ederim, ben bir piyanist ya da aktör filan olsaydım ve bu sersemler de benim olağanüstü biri olduğumu düşünselerdi, bu durumdan nefret ederdim. Beni alkışlamalarını bile istemezdim. İnsanlar hep yanlış şeyleri alkışlıyorlar.
Sayfa 84
Sanırım kurallarını Batı'nın koyduğu bir oyunda küçük bir aktör olduğunu kendi de biliyor.
Sayfa 86
“İyi etki diye bir şey yoktur ki, Mr. Gray. Etki denen şey tümüyle ahlaka aykırıdır, yani bilimsel yönden ahlakdışıdır.” "Neden?” “İnsanın birini etkilemesi demek ona kendi ruhunu vermesi demektir de ondan. Bu insan kendi doğal düşünceleriyle düşünmez artık, kendi doğal ihtiraslarıyla yanmaz. Erdemleri sahici değildir. Günahları -günah diye bir şey varsa eğer- ödünçtür. Bu insan başka birinin müziğinin bir yansıması olup çıkar, kendisi için yazılmamış bir rolde oynayan bir aktör. Yaşamanın amacı kişinin kendini geliştirmesidir. Doğamızın gereğini kusursuz olarak gerçekleştirmek: İşte her birimizin burada olmamızın nedeni budur. Oysa şimdilerde insanlar özdenliklerinden korkuyorlar. Görevlerin en yücesini, yani kişinin kendi özbenliğine olan görevini unutmuşlar. Hayırseverliklerine diyecek yok. Açları doyuruyor, dilencileri giydiriyorlar. Gel gör ki kendi ruhları aç, çıplak. Soyumuzda cesaret diye bir şey kalmamış. Belki de hiçbir zaman yoktu. Toplum korkusu -ki ahlakın temelidir-, bir de dinin püf noktası olan Tanrı korkusu: Bizi yöneten iki şey işte bunlar. Öte yandan, gene de...”
Toplum sahnesinde,hepimiz bize uygun görüleni oynuyor ama hala kendimizi bir aktör değil,oyunun gerçek kahramanı sanmayı sürdürüyorduk...
Reklam
Hayat seni istediği kadar ürkütsün, canını yaksın sevdiğin farklı maskeler takınsınlar... Hayat bu de, kendi kendine ikinci kez çağrılmayacağım bir oyun, bir zevkler ve acılar oyunu, bir inançlar ve aldatmacalar oyunu, bir maskeler oyunu, bir aktör ve bir gözlemci gibi sonuna kadar oyna.
John Verdon
Yaz artık yaşlanan bir aktör misali sahnelerden çekilmeye hazırlanırken, sonbahar, tıpkı bir ölü kaldırıcısı gibi, rüzgarların arasına sinmiş, bekliyordu.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.