“Çok gülme, sonra ağlarsın" derlerdi. Kuşaktan kuşağa intikal eden bir anayasa sanki. Binlerce yıldır insanlık gülmeyi, sevinmeyi bir türlü yakıştıramadı kendine…”
Anayasa sadece isimde kalan bir şey değildir, bir vakıadır. Onun bir ülküsü değil, gerçek bir varlığı vardır; ve gözle görünür şekilde ortaya konamadığı memleketlerde anayasa, hiç yok demektir.
Ne anayasa, ne babayasa artık... İstediklerine "Geel!" Gazeteciymiş, milletvekiliymiş, devlet adamıymış... CHP'yi de kapatırlar mı? Kapatır bu herifler.
Önce ülken sana karşı belli taahhütleri yerine getirecek. Orada tüm haklara sahip bir yurttaş olarak görüleceksin, baskıya, ayrımcılığa, hak etmediğin mahrumiyetlere maruz kalmayacaksın. Ülken ve yöneticileri sana bunları sağlamak zorunda, yoksa sen de onlara hiçbir şey borçlu olmazsın. Ne toprağa bağlılık, ne bayrağa saygı. Başın dik yaşayabildiğin ülkeye her şeyini verirsin, her şeyi, hatta hayatını bile feda edersin; ama başın yerde ya şamak zorunda kaldığın ülkeye hiçbir şey vermezsin. İster doğduğun ülke, ister seni kabul eden ülke söz konusu olsun. Yüce gönüllülük yüce gönüllülüğü, umursamazlık umursamazlığı ve aşağılama da aşağılamayı doğurur. Özgür varlıkların anayasası böyledir ve ben de başka bir anayasa tanımıyorum.
Mahrem savaş, saray siyasetidir.
Biri Beştepe'de, öteki Pensilvanya'da.
Kapıları birbirine karşı saraylarda yaşıyorlar.
Silivri'yi kuranlar, Gezi'ye vuranlar, Anayasa'yı yıkanlar şimdi ayrı mahallelerde soluk alıyor.
"İnsanlara can güvenliği sağlayamamış bir düzene
hukuk devleti denilemez.
Devrimcilerin faili mechul cinayetlere kurban gittiği bir düzene
demokrasi denilemez.
Yolsuzlukların devlet yetkililerini sardığı bir düzene
Anayasa düzeni denilemez.
Bu, katiller demokrasisidir. Bu, hırsızlar düzenidir."