Bay C benim için çok özel bir roman kahramanıdır. Karaköy'den Taksime yürüyerek çıkmak gibidir , Cihangir'de MANZARA'da bira sigara içmek gibidir. Fındıklı parkında saatlerce öylece oturmak gibidir. Kendimi yalnız hissettiğimde yaptığım herşey Bay C'dir işte. Hep arama halinde olmaktır.
Kahramanımız roman boyunca İstanbul sokaklarında hep bir şeyler arar durur. Aslına bakarsanız kendisi de ne arayışta olduğunun farkındadır ne de ne aradığının farkındadır. Ama Yusuf Atılgan hep bunu ince ince okuyucuya hissettirir. Onu dövüp kaçan adamları roman boyunca arar mesela. Bir çeket renginin peşine düşer aradığını bulabilmek için. Bu arayış eylemini gerçekleştirirken de devamlı insanları izler. Toplumun sorunlu taraflarına takılır. İnsanların hemen hepsinden nefret etme aşamasına gelmiştir. Ciddi bir iletişim sorunu vardır.
Kahramanımızın böyle olmasında baba figürünü görürüz. Aylak Adam modernist bireyselci bir romandır. Karamazov kardeşlerde olduğu gibi , Ulysses 'te olduğu gibi yazarımız Oidipus kompleksi üzerinden kahramanın psikolojik durumunu inşaa eder. Yani babadan nefret eden oğul. Babayı kendine rakip olarak görür, onu yenerek onun yaşam kaynağı olan anneyi elde etmeye çalışır. Bu da bize Bay C'nin roman boyunca neyi aradığını açıkça gösteriyor zaten.
Takip ettiğini kadınlarda, onu dövüp bırakan adamlarda, mesleğini soran berberde, ne düşündüğünü söylemeden anlayan garsonda, otobüste ona sürtünen kadında ; sinema önünden alıp eve götürdüğü hayat kadınında, gezdiği bütün sokaklarda, Ayşe'de hep Anne sevgisini arar.
Fakat diğerleri onun ne aradığını anlamazlar.