Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yarın yapacaklarımın ne anlamı var? Onun mezarını ziyaret etmek çocuk kandırmak gibi değil mi? Ondan herhangi bir şey benim yalnızca geri geldiğimi bilecek mi, vaktiyle onun bedeni olan kalıntıların üstündeki toprağı öptüğümde biraz olsun bilincine varacak mı? Ne acılı, ne çare bulunmaz bir üzüntü bu, onunla bir daha hiç, hiçbir düşünceyi paylaşamamak!
O ben ki Bir kadında bir çocuk hayaleti mi Bir çocukta bir kadın hayaleti mi Yalnızca bir hayalet mi yoksa.
Sayfa 10 - YKY, 7.BASKIKitabı okudu
Reklam
Mikroskobik bir yumurta kimyasal olaylar zincirinin bir yerindeki aksamadan, bir protein tepkimeleri çağlayanında minicik bir arızadan ötürü vaktinde bölünememişti. Moleküler bir olay patlayan bir evren misali genişleyerek insanlığın acıları ölçeğine ulaşmıştı. Ortada bir acımasızlık, bir intikam, işlerine akıl sır ermeyen bir hayalet yoktu. Yanlış yazılan bir gen, çarpılmış bir enzim formülü, kopan bir kimyasal bağdı sadece. Anlamsız olduğu kadar önemsiz bir doğal israf süreci.
Sayfa 28 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Zaten Oblomov yaşlandıkça, kendisine bir çocuk utangaçlığı geliyordu. Dışarı ile bağlantısı azala azala kendi hayatının dışında kalan her şeyden ürküyor, çekiniyordu. Ama odasının çatısındaki çatırtılardan korkmuyordu; onlara alışmıştı. Odasındaki kapanık havanın, bütün gün dört duvar arasında oturmanın sağlığına gece rutubetinden daha az zararlı olacağını, durduğu yerde yemek üstüne yemek yemenin insanı yavaş yavaş cokertecegini düşünmüyordu; çünkü bunlara alışmıştı; alıştığı şeylerden kormuyordu. Alınamadığı şey, hareket etmek, hayata karışmak, adam görmek, öteye beriye koşmaktı. Fazla kalabalıkta boğulur gibi oluyordu; bir kayığa binse, bir daha karaya ayak başlayacağı kuruntusuna kapılıyordu; arabaya binse atlar gemi azıya alıp kacacaklar sanıyordu. Bazen delice korkulara düşüyor, çevresindeki sessizlikten ürküyor, şaşırıp kalıyor, vücudunu soğuk ürpermeler sarıyordu. Gözleri karanlık bir köşeye saplanıyor, oradan bir hayalet çıkıverecek sanıyordu.
Bu yaratıklar insan değillerdi. En azından tam olarak değil. Siyah su birikintilerini andıran devasa gözleri, iğağacı çiçekleri kadar narin yüzleri, bir tilkininki gibi uzun, dik ve hafif tüylü kulakları vardı. Kolları ve bacaklan uzun zarif dalları andırıyordu ve derileri fener ışığında sarımsı kahverengi bir tonda parlıyordu ve neredeyse çırılçıplaklardı. Kış ortasında olmalarına rağmen, üzerlerindeki kürk postları en mahrem yerler için gerekli olandan biraz daha fazlasını kapatıyor gibiydi. Saçları kısacık ve dağınıktı. Serilda, ani bir korkuyla bunun aslında saç değiliken ve yosun demetleri olduğunu fark etti. "Yosun perileri," dedi fısıldayarak. Karanlık yaratıklar, orman cinleri, her türlü hayalet ve hortlaklarla dolu hikâyelerinin hemen yardımsever, en kötü ihtimalle de hırsız ya da cani çıkarlardı. Bugüne kadar, fırıncının karısı en büyük çocuğunun bebekken periler tarafından değiştirildiği konusunda ısrar edip durmuştu. (Öyle ya da değil, o çocuk şimdi kocaman bir adam olmuş, mutlu bir evlilik yapmış ve dört çocuğu olmuştu.)hepsinde, on sekiz yıllık yaşamının tamamında, Serilda sadece sıradan, sıkıcı insanlarla karşılaşmıştı. Kızlardan biri hemen ayağa fırlayıp, bedenini siper ederek Serilda'nın diğer kızı görmesini engellemeye çalıştı. "Biz hırsız değiliz," dedi, sert bir ses tonuyla. "Sadece saklanacak bir yer arıyoruz."
“O ben kiBir kadında bir çocuk hayaleti mi Bir çocukta bir kadın hayaleti mi Yalnızca bir hayalet mi yoksa.”
Reklam
Hieron'daki Çocuk Heykeli
"Tapınakta eski çağların sanatının ürünü, ellerini ileri doğru uzatmış bronz bir çocuk heykeli vardır. Heykelin neden bu biçimde olduğu konusunda çeşitli nedenler ileri sürülmektedir. Bazıları, Boğaz'dan gemi ile geçenlerin cesaretinin bir sembolü olduğunu, tehlikelerle dolu deniz yolculuğunun talihsizliklerini uzaklaştırdığını ve dönenlerin de esenliklerinden kaynaklanan mutluluk ve dindarlıklarına işaret ettiğini söyler: çünkü hem gidiş hem de dönüş tehlikeden yoksun değildir. Bazıları da, başıboş dolaşan bir çocuğun kıyıya, [seyahat ettiği] geminin limandan ayrılmasından biraz sonra geldiğini, güvenliğinden endişeye kapılarak ellerini göğe doğru kaldırdığını ve çocuğun dualarını kabul eden Tanrı'nın gemiyi limana geri getirdiğini anlatırlar. Başkalarına göre de, denizin sakin, tüm rüzgarların dinmiş olduğu bir zaman, bir gemi uzun süre yerinde durmuş ve gemiciler limandaki iaşe sıkıntısından dolayı zor anlar geçirmişler. O sırada bir hayalet [visio] kaptana görünerek oğlunu kurban etmesini emretmiş zira başka türlü yelken açamayacak ve rüzgarlara ulaşamayacaklardı. Mecburiyetten bu yolu seçen kaptan, oğlunu kurban etmeye hazır olduğunda, çocuk ellerini ileri doğru uzatmış ve çocuğun yakarışlarından ve küçük yaşından etkilenen Tanrı, onu yukarı doğru kaldırmış ve elverişli rüzgarlar göndermiş."
ÇATIŞMA Çürümeden çok önce, galiba kokuşmadan da evvel, ölümle dirim arasında geçen kavganın sonundaki boşlukta; birtakım ecza şişelerinin küçüklü büyüklü, sıra sıra dizildikleri, ağızlarını açıp bekleştikleri zamanı; ötekisi ile; sıcacık bir oda ve bir sepet içinde kokmaya, bir kurt yüzünden bozulmaya, delirmeye, canlanmaya hazırlandıkları zaman
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI «Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.» Uvertür Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük. * Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
Annem ve babam yıllar içinde defaten ikisinin arasına girmeyi, barıştırmayı, üst katta bir sulh sağlamayı denediler. Babam Ayhan Abi’yi meyhaneye götürdü, annem Fatma Abla’yı hamama; birlikte ailece gezmeler, hatta çoluk çocuk hep beraber denize gitmeler falan hep denendi. Bizimkiler kendilerini ideal bir çift olarak tanımlıyorlar, bizden azıcık bir şeyler bulaşır belki bunlara diye sık görüşelim istiyorlardı. Ama geçimsizlik bu ikisi arasında bir hayalet gibiydi. Sofradan tuz uzatırken mesela, tuz Fatma Abla’nın elinden Ayhan Abi’ye geçemiyordu. Aradaki hayalet alıyordu tuzu önce, o uzatıyordu. Yatakta aralarındaydı geçimsizlik. Yan yana tek koltukta otururken aralarındaydı. Geçimsizliğin yıllık izine çıktığı bir zamanda da işte o iki çocuğu getirmişlerdi dünyaya. Meydan boş kalmasın diye tatillere de geliyordu geçimsizlik. O yüzden Ayhan’la Fatma’yı barıştıralım diye çıkılan her yoldan bizimkiler kavga ederek dönüyordu. Yine de denemekten vazgeçmiyordu annemle babam. Sonra sonra düşündükçe, annemle babamın bu kavgalarla kendilerini onardıklarını fark ettim. Onlar da zaman zaman kavga ediyorlardı aslında ama bir Fatma ve Ayhan değillerdi neticede. Onların mutsuz evliliklerinin yanında kendi sıradanlıktan yüceliyordu. insan kendi huzuruna sahip çıkabilmek için başkasının huzursuzluğundan beslenebiliyordu demek. Fakirin kuru ekmeğine bakıp, kendi yavan ekmeğini öpüp başının üstüne koyuyor, ziyafetteymiş hissine kapılabiliyordu. O yüzden bir kez bile “Yetti bu kavgalar” demedi bizimkiler, gidip kapıya dayanmadılar, “Yeter ulan, bıktık sizin gürültünüzden” demediler. Sesleri duydukça sarıldılar birbirlerine.
Reklam
Evren karanlık bir ormandır. Her medeniyet ağaçların arasında gezinip takip eden silahlı bir avcıdır, tıpkı bir hayalet gibi, yolunu engelleyen dalları kenara iterek sessizce yürümeye çalışır. Nefesini bile itinayla verir, avcı dikkatli olmak zorundadır. Çünkü ormanın her yerinde onun gibi gizli avcılar vardır. Bu, kozmik medeniyetin resmidir işte. Fermi Paradoksu için açıklamadır. Ve bu karanlık ormanda, şenlik ateşini yakıp, "İşte buradayım! İşte buradayım!" diye bağıran ve tüm ilgiyi üzerine çekmeye çalışan insanlık denen aptal bir çocuk var.
Sayfa 567Kitabı okudu
“Eğer bana tılsım parçasını atmasaydın asla kazanamazdım,” diye yanıtladı Tom. “Ve Malvel’i yalnızca yaralayabildim. Yanağındaki yara, onu öldürmeyecektir.” “Haklısın çocuk!” Etraflarında Malvel’in, Torna lanet eden sesi yankılanıyordu. “Savaşımız daha yeni başladı. Geri döneceğim!” “Umarım öyle olur!” diye yanıtladı Tom. “Dört gözle bekliyor olacağım.” Yanağından akan kanı görünce sinirden kıpkırmızı kesilen Malvel’in o halini hatırlamak Tom’u cesaretlendirdi. Malvel yaralanabiliyorsa öldürülebilirdi de! Eğer kötü büyücüyle bir kez daha karşılaşacak olursa, bunu biliyor olacaktı artık. Ama bunları başka bir gün düşünebilirdi. Elenna’ya dönüp “Görevimizi tamamladık!” dedi. “Artık babama kavuşabilirim.”
Beyaz Balina YayınlarıKitabı okudu
Büyüsünün işe yaramadığını gören Malvel, öfkeyle çığlık attı. Tom ileri fırladı ve “Avantia!” diye bağırarak kılıcını savurdu. Malvel geri kaçsa da Tom’un kılıcının ucu yanağını çizdi. Acı ve öfkeyle çığlık atan kötü büyücü, “Bu yaptığına pişman olacaksın çocuk!” diye bağırdı.
Beyaz Balina YayınlarıKitabı okudu
Kendi yolunda yürüyebilmek istiyorsa iyi bir hayalet bakıcısı olmalı insan ve çocukluk hayaletine göz kulak olmalı en çok da.
Ben Ruhi Bey Nasılım..
Ve pencerelerde belli belirsiz bir kadın Pencerelerde ve her yanda. Bir çocukta bir kadın hayaleti mi Bir kadında bir çocuk hayaleti mi Yalnızca bir hayalet mi yoksa. ...
Sayfa 12 - YKY Yayınları
847 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.