Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Şehid'in Hayatından...
Belki bir çokları, Muhammed Yusuf Havvâş’ın kim olduğunu soracaklar O, riyasızca İslâm için çalışan, İslâm uğrunda her şeyi feda eden, fedakârlıkları karşısında ne şöhret ne de mevki arayan ve ecrini yalnız Allah’dan bekleyen binlerce gençten biri idi. 1954 yılında henüz 31 yaşında iken İslâm hareketinin binlerce mensubu arasında hapishaneye girdi. Fakat mahbuslar arasında sabır ve celâdeti, derin ve asîl imanı ile birden parlayı vermişti. Bu yüzden 15 yıla mahkûm edilmesi hayretle karşılanmadı. Şehit Muhammed Yusuf Havvâş, hâkimlerin zanlarını boşa çıkarmadı. Çilesi arttıkça ve devam ettikçe imanı arttı. Bu arada ağır hastalıklara yakalandı hapishaneye katlandığı gibi onlar da katlandı. Sıhhî durumunun bozulması ve kötüleşmesi üzerine 1954 yılının Ağustos ayında tahliye edildi. 10 yılı aşan hapis hayatından ve Seyyid Kutub’un tahliyesinden 4 ay sonra Mısır otoriteleri, müslüman kardeşlerden tahliye edilenler gibi onu da göz hapsine aldılar. Muhammed Yusuf Havvâş 10 yıl sonra hapishaneden, dâvanın hakikatına ermiş, yolunda tecrübe geçirmiş, İslâmî, en güç şartlar altında, en sarp yerlerinden geçerek tanımış ve onu fâni hayatın geçici zevklerine tercih etmiş olarak, çıktı. Bu yüzden ikinci tevkif hamlesinin ilk hedeflerinden biri olmuştu. Fakat bu ikinci tevkifin en acâib tarafı, 1965 ağustosumda tevkif edildikten iki gün sonra tahliye edilmesi ve yine iki gün sonra Mısır İslâm Hareketi dâvası ikinci sanığı ve kafilesinin ikinci şehidi olmak üzere yeniden tutuklanması idi. Biz onun ve kardeşleri Seyyid Kutub ve Abdülfettah İsmail’in neden idam edildiklerini biliyorsak da, bu acâib icraatın sırrını bilemedik gitti...
Sayfa 60 - Cağaloğlu Yayınevi
127 syf.
·
Puan vermedi
·
3 saatte okudu
Kitap 4 tane öyküden oluşuyor. İlk öykümüzde ailesi yüzünden sevdiği kızla evlenemeyen Mehmet Ali'nin hikayesini okuyoruz. İkinci öyküde ise bir Ağa'nın down sendromlu oğlu Bahtiyar'ın hikayesini okuyoruz. Üçüncü öyküde ise kaybettiği çakısını arayan bir kadının hikâyesini okuyoruz. Çakısında geçmişi, hatıraları, travmaları vardı. Dördüncü öyküde ise üniversite eğitimi almak için Ata topraklarına gelen Münevver'in araştırmalarını, hocasıyla tarihi konuşmalarını, tarihte yaşanan farklı milletlerin, farklı dinlerin, bir arada mutlu yaşarken, bir anda gösteren sorunlarını okuyoruz. Çok etkileyici bir öykü kitabı. Ben çok severek okudum. Sizlerede kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.
Bahtiyar’ı Kim Ağlattı?
Bahtiyar’ı Kim Ağlattı?Erhan Metin · Bir Kitap · 20239 okunma
Reklam
222 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Onlar yaşamın zor şartları altında dağılan hayatlarını toparlamaya çalışan iki genç kadın. Nerime ve Nebiye... dağıldıkları gibi toparlanıp kırıldıkları yerlerden kendilerini onarmaya çalışan 2 kardeş, hayatlarına dahil olan yeni insanlarla büyürken kendilerini terk edenlerle o hızla tekrar bir başlarına kalıyorlar. Nerime'nin kızı gibi sevdiği Ruziye'yi de yanlarına alarak bir arada durmaya çalışan kadınlar, hem var olma mücadelesi verirken hem de dönemin çalkantılı sürecinde Cumhuriyet' e destek olmaya çalışıyorlar. Yüreğe dokunan hayatları doğrusu ve yanlışları ile bize sunan yazarımız, kitabın son sayfasına kadar okuru sıkmadan ve heyecanını bir an bile bırakmadan devam ediyor. Osmanlı'nın son dönemi ve Milli Mücadele Dönemi ' ndeki zorluk ve sıkıntıları da ele alan yazarımız, dönemin sorunlarına da çok güzel değinmiş. İyi ki okumuşum dediğim bu kitabın son sayfasını çevirirken yüreğimde hafif bir burukluk yaşadığımı belirtmeliyim. Aile, dostluk, aşk, kardeşlik gibi konuları çok güzel kurgulayıp bizlere sunan yazarımıza teşekkür ediyorum.
Aynı Yıldızın Altında
Aynı Yıldızın AltındaOya Akçizmeci · Ayrıkotu Yayınları · 20242 okunma
152 syf.
8/10 puan verdi
·
41 günde okudu
Bir Hocam “Bu Rasim Bey romanı katletti..” gibisinden bir eleştiride bulunmuştu. Bunun üzerine kitaplığımda bekleyen bu eseri merakla okumaya başladım. Hocamın değerlendirmesi kendince haklı olabilirdi. Sonuçta Rasim Bey’in roman anlayışı diğer yazarlarınkinden biraz farklıydı. Ancak kendine has üslûp geliştirebilmiş yazarları seven birisi olarak ben bu konuda olumsuz bir eleştiride bulunamayacağım. Muhtevâ açısından bakıldığında da “batılılaşma karşısında iki arada bir derede kalmış” hatta “ne idüğü belirsiz bir hüviyete bürünmüş” kimi insanımızın hâl-i pür melâlini güzel okuyabilmiş ve olduğu gibi yansıtabilmiş yazar. Bu açıdan eseri başarılı bulduğumu söyleyebilirim..
Gül Yetiştiren Adam
Gül Yetiştiren AdamRasim Özdenören · İz Yayıncılık · 202117,7bin okunma
“Selefiniz Leopold Leopoldoviç hakkında bir şeyler dinlemek ister misiniz?” diye sordu sağlık memuru ve Anna Nikolayevna’ya kibarca bir sigara uzattı, sonra kendisi de bir tane yaktı. “Harikulade bir doktordu!” dedi Pelageya İvanovna heyecanla parlayan gözleriyle tatlı tatlı yanan ateşe bakarken. Sahte taşlarla süslü bayramlık tarağı siyah
Hareketli, neşeli şarkıları açtım şu akşam vakti.Halbuki arada bir gelip giden bir hüzün uğruyor.İçim başka dışım başka çalıyor heyhat.
Reklam
Ne bu, yoksa bir teşvik mi? Tebrikler... Erişilmez... Gerçekten iyi bir buluş! Böylesi mega bir cömertlikte bulunabileceğini nasıl düşünebildim? Para dolu çantaların rüyasını gösteriyorsun, uyanınca onları bulacağım... Düşünebiliyor musun... Buraya gelip ipi çekiyorum ve oley!.. Ama, yok.,. Her şey normal, her şey mantıklı... Sadece sahtekârlar, mafyalar, teröristler, kurnazlar, politikanın pezevenkleri... İş adamları üstüne para yağar... Biz zavallı kullara asla... Fuhuş yapmalı, çalmalıyız, ama sonra da bizi cehenneme atarsın! Ama suç sende değil. Bari arada hoş bir jest yap... Yapamazsın, çünkü sen yaratıcı değilsin... Yaratıcılığı kalmayan yorgun yaratıcısın sen...
Noksanlık şu demektir: Birbirine ait olanın henüz bir arada olmayışı. M. Heidegger
Boşluk araftır... Ruhun arada sıkışıp kalmış. Bunu yapanları bağışlamanın bir yolunu bulmalısın çünkü hırsın seni de yer. Tek kurtuluşun bağışlamak...
Koşullar uygun olduğunda, hiçbir şey bizi zamanın geçişi ile ilgili derin bir bilgisizliğe gömülmemize ve bu arada yaşımızı bile unutmamıza engel olamaz. Bu olgunun gerçekleşmesinin nedeni, zaman organı diye bir organımızın olmayışından kaynaklanır ve dış verilerden yoksun kaldığımızda geçen zamanı aşağı yukarı bile tahmin edebilme yeteneğimiz körlenir. Bir maden ocağında, gece ve gündüz değişimlerini görmeden umut ve umutsuzluk arasında bocalayarak karanlıkta mahsur kalan bir grup işçi sonunda kurtarıldıklarında aşağıda kaç gün kaldıkları sorusuna, üç gün diye yanıt vermişlerdi. Oysa, on gündür aşağıdaydılar. İnsana, böylesine kötü bir durumda zaman daha da uzun gelir gibi geliyor. Oysa, zaman nesnel zamanının üçte ikisine inmişti. Bu noktadan yola çıkarsak, akıl karıştırıcı durumlarda insanın çaresizlik içinde zamanı olduğundan daha uzun değil, tersine olduğundan daha kısa olarak değerlendirdiği sonucuna varabiliriz.
Sayfa 248 - Galiba, Allah (c.c) insana dünyada ne kadar kaldın diye sorduğunda insanın az bir zaman demesi bundan. Sonuçta dünya hayatı karmaşa ve umutsuzlukla dolu
Reklam
Sezgi ve düşünce, gözlem ve çıkarım, bu basit 2 adımlı süreç, zihni uyuşukluktan kıpırdanmaya geçirecek dönüştürücü bir anahtardır. Biri diğeri olmadan çalışamaz; beynimiz harika çıkarımlar yapabilir, ancak duyularımız ve sezgilerimizin yardımına ihtiyacı vardır. Bu simbiyotik bir ilişkidir; beyin duyu olmadan kördür ve duyular beynin bu meraklı yapısı olmadan tembelleşir. *Simbiyoz: 2 canlının tek bir organizma gibi birbirleriyle yardımlaşarak bir arada yaşamaları
İyi ile kötünün, güzel ile çirkinin bir arada bulunduğu bu dünyada "Ben kusursuz olacağım" demek, en büyük kusurdur.
Feqiyê Teyran’ın son anları.
“Nerdeyse soluğu kesilecekti. Birden, çok uzaklardan bir ses geldi. Fakinin yüzü ışıdı. Ses bir daha geldi, Usta gülümsedi. Onunla birlikte Halilo da gülümsedi. Ses, kendi gözükmeyip de arada sırada sesi duyulan kuşun sesiydi. Ses, bir daha geldi. Fakinin gözlerinin içi ışılıyordu. Halilo sevindi, Usta diriliyordu. Emir ve ötekiler Faki ha öldü, ha ölecek derken Usta diriliverdi. Herkes şaşkınlık içindeydi. Ustaysa beklemedeydi, üç kez sesi duyulan kuşun kendisi de gözükecekti. Çok beklemedi, uzaklardan, dağların üstünden, göğün ucundan bir top ışık patladı, ışık hızla bu yana gelmeye başladı. Işık, öyle bir ışıktı ki bakanı kör edecek kadar keskin bir ışıktı. Yaklaştıkça ışığın parlaklığı artıyordu. Az sonra pencerenin önüne gelmiş ışığın içinden geniş kanatlarını açmış kuş çıktı. Faki, gözlerini kapamadı. Kuş, gözlerini Fakinin gözlerine dikti. Göz göze geldiler. Faki gözlerini kuşun som kırmızı parlak gözlerinden bir türlü alamıyordu. Birden ortalığa kurşun geçirmez bir karanlık çöktü. Kuşun sesi çok uzak dağların arkasından geldi. Fakinin başı omuzuna düştü. Halilo yerinden kalktı, Ustasının başını usulca tuttu yastığa koydu, açık kalmış gözlerini kapattı. “
- Okuduğunuz ne? -diye sorardı kız, arada bir. Yanıtım çok kısa olur ve ben de ona sormak isterdim: -Bunu bileceksiniz de ne olacak?
Dr. Adnan Bütün kabine toplantılarında bulunmaya mecbur oluyor, bundan başka da Mustafa Kemal Paşa’nın çağırdığı hususî toplantılara gidiyordu. Bu günlerde, nadiren gece yarısından önce gelir, bazan da sabahın beşlerine kadar dışarıda kalırdı. Mustafa Kemal Paşa’nın anormal denilecek bir enerjisi olduğu için, sabahleyin uyurdu. Fakat, Dr. Adnan
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.