Her zaman onlar tarafından ihanete uğradığım ve bir köşeye atıldığımdan nefretle doldum. Onlara güveniyorum ve bütün kalbimle onlara saygı duyuyorum; ancak onlar nedense bana karşı çok ihtiyatlılar. Çekingen, alaycı bir kahkahayla beni idare etmeye çalışıyorlar, sanki kirli bir şeye dokunuyorlarmış gibi. "Acaba bu insanlar düşündükleri kadar zarifler mi?" diye merak ediyorum. Her seferinde, bana bir şekilde ihanet ediyorlar. Bir kere bile bana içlerini döküp danışmadılar. Bir kere bile bana karşı seslerini yükseltmediler veya vurmadılar. Benden neden bu kadar çok nefret ediyorlar? Ben onları hep çok sevdim. Çok, çok, çok sevdim. Ne zaman isterlerse onlar için hayatımı veririm; ancak bu insanların benden kaçıp gölgelerde gizlice "Ne sinir bozucu bir velet," gibi cümlelerle beni eleştirmelerinden ve sanki kendileri çok iyiymiş gibi iç çekip kibirlenmelerinden nefret ediyorum. Her şeyin farkındayım. Önyargılı davranmıyorum. Yalnızca neler olduğunun farkındayım. Biraz olsun anladın mı beni? Senin bile yetişkinlerin arasına katılıp bana öğüt vermen içler acısı. "Yalnızlığı öğrenmek istersen âşık olmalısın," diyen filozof haklıymış. Ah, ben aşka açım! Basit aşk sözcükleri istiyorum yalnızca. Bir kez olsun, "Seni seviyorum!" diye haykırabilecek kimse yok mu?
Acısı dünyaya ve kendine karşı kör bir öfkeye dönüştü; bu, yalnızlığını tek başına göğüsleme gücünü ve yürekliliğini verdi ona. O andan başlayarak rahat yüzü görmedi, ama acısının bir belirtisi gibi görülebilecek her davranıştan kaçındı.
Biliyorsun Theo, kabullenmesi en zor şeylerden biri, en çok ihtiyacımız olduğu zaman sevilmemiş olduğumuzdur. Sevilmemiş olmanın acısı berbat bir histir.
Yaşa, işe, güce, itibara en ufak hürmeti olmayan bu acıya aşk acısı diyorlar. Kim olursan ol, seni saklandığın yerde er ya da geç buluyor, gelip göğüskafesini ateşle sıvazlıyor ve sen içeride kapkara kurum tutuyorsun.
Aşkı, sağaltımı kendi içinde olan, başkaldıran bir hastalık olarak niteliyordu, çünkü bu hastalığa yakalanan insan sağaltılmayı dilemez; aşk acısı çeken iyileşmek istemez.
Mevsimler gece gündüz,gelir geçer ömrümüz/Sevda ile gönlümüz yanar da belli olmaz: Zaman hızla akar,ölüm yaklaşırken... Kalbimiz hep gizliden aşk acısı,hasret çeker fakat bu hiçbir şeyi etkilemez,değiştirmez.Aşkımızı ömür boyu saklar ve sonunda bu dünyadan hüzünle göçeriz.Hazin olan ölüm değil,aşksız yani manasız bir hayata rıza göstermektir.
Yaşa, işe, güce, itibara en ufak hürmeti olmayan bu acıya aşk acısı diyorlar. Kim olursan ol, seni saklandığın yerde er ya da geç buluyor, gelip göğüskafesini ateşle sıvazlıyor ve seni içeride kapkara kurum tutuyorsun.