Nutuk, 6. Bölüm;
“Baylar, tekke ve zaviyelerle türbelerin kapatılması ve bütün tarikatlarla, şeyhlik, dervişlik, müritlik, çelebilik, falcılık, büyücülük, türbe bekçiliği vb. gibi birtakım sanların yasak edilmesi ve kaldırılması da Takriri Sükûn Yasası yürürlükte iken yapılmış işlerdir. Bunlarla ilgili yürütüm ve uygulamaların, toplumumuzun, boş inançlara bağlı, ilkel bir topluluk olmadığını göstermesi bakımından, ne denli gerekli olduğunu çok iyi bilirsiniz.
Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve alınyazılarını ve canlarını, falcıların, büyücülerin, üfürükçülerin, muskacıların ellerine bırakan insanlardan oluşmuş bir topluluğa, uygar bir ulus gözüyle bakılabilir mi?
Ulusumuzun gerçek niteliğini, yanlış anlamda gösterebilen ve yüzyıllarca göstermiş olan bu gibi öğeler ve kurumlar, Yeni Türkiye Devletinde, Türk Cumhuriyetinde sürdürülmeli miydi? Buna önem vermemek, ilerleme ve yenileşme adına, en büyük ve düzeltilemez bir yanılgı olmaz mıydı? İşte biz, Takriri Sükûn Yasasının yürürlükte oluşundan yararlandıksa, bu tarihsel yanılgıyı işlememek için; ulusumuzun alnını, olduğu gibi açık ve temiz göstermek için; ulusumuzun bağnaz ve ortaçağ anlayışlı olmadığını kanıtlamak için yararlandık.”
Gazi Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK
Burada okuduğum ya da okunacaklar listeme eklediğim hiçbir kitap ideolojimi ve siyasi görüşümü belirtmez. Bir düşüncenin, ideolojinin taraftarı değilim, burası da bunu paylaşma platformu değil. Sadece gerçeğin -salt gerçeğin- taraftarıyım ve bunu da bağnaz bir şekilde değil, okuyup araştırarak bulmaya çalışıyorum. Hiç tanımadığınız sadece takipçisi olduğunuz bir kişiye, okuduğu/okuyacağı kitaptan mütevellit "sen şusun, şucusun!" gibi ithamlarda bulunmak ve ahlak dersi vermeye kalkışmak doğru değildir. Ülkemizde okuyan, araştıran yalnızca bir avuç insan var onları da bu gibi yersiz sözlerle, ithaf ve ithamlarla rahatsız etmeyelim lütfen.
Yunanlı kucağında Türk balası.
Doğudan batıya,kuzeyden güneye,tüm yeryüzünün fanatik, bağnaz ve kesin inançlı kafalarına vurulmuş insanlık tokadı bu kare...
Sanki öz yavrusunu basıyor bağrına,bir canı kurtarmanın gurur ve huzuru akıyor yumuk gözlerinden...
Bu tavrı engellemiyor inancı,ve yapma gerekçesi de değil mutlaka...
Sadece ve sadece insan oluşu o kadar...
hani diyor ya Kant;"üstümde yıldızlı gök, içimde ahlak yasası"
Yunanlı kucağında Türk balası..
Ve diyor ya Nietszche ;
"Dindarlığını Tanrı'ya göster, bana insanlığın lâzım"
Ey, Oğul! Gençsin. Uslanmış ömrün 21.yüzyılın ilk çeyreğine denk geldi. Aklını formatlayan, zamanın hakim doğruları. Sen sen ol, alâkalı delillerin bütününe vakıf olmadığında, aklının çıkarımlarına güvenme. Her daim gerekli, velâkin yeterli değildir akıl.
Ey, Oğul! Herşeyi anlamaya kalkan, öfkeden ölmeyi göze alır derler. Bilesin ki, akılla
Émile, hakkında tek cümle kurmak gerekseydi, evlilik planı yaptığınız kişiye de okutup karşılıklı mütalaa etmedikçe o kişiyle evlenmeyin derdim. Bazı kitaplar vardır, devletin her vatandaşına okutması gerekir. 
Beyaz Zambaklar Ülkesinde böyle bir kitap mesela. Émile de bunun gibi her bireyin okuması gerekli diye düşünüyorum.
Rousseau bu eserinde hayalinde bir
“Güvercin Gerdanlığı…”
Neredeyse 1000 yıl önce yazılmış bir kitabı bitirdim. 
Güvercin Gerdanlığı beni şaşırtan bir kitap oldu. Sevgiye, aşka, dostluğa dair bir başyapıt.
‘Güvercin Gerdanlığı’ ismi bakın nereden geliyormuş:
Tufanın bitişiyle Hz Nuh’un gemisi Cudi Dağı’na yaklaştığında, Nuh aleyhisselâm suyun seviyesini öğrensin diye önce kargayı göndermiş. Fakat karga leşleri
