“Bir masal iki parçanın bir araya gelmesiyle yapılır: Bu parçalardan biri masalın bedeni, öteki canıdır denebilir. Beden masalın kendisi, can ondan çıkan derstir.”
-
Jean de La Fontaine
1. Giriş:
Bu makale çalışması yalnızca Aisopos ve masallarına dair değildir. Aisopos öncesi Antik Yunan'da karşımıza çıkan masalsı metinlere, Aisopos'un hayatına,
Gördüğüm en güzel manzaralardan biri oldu bugün. Balıkçılar, yakaladıkları balığı karnında yavrusu olduğunu fark edince, suya bırakarak özgürlüğüne kavuşturdular. İşte bu, kalpleriyle düşünen insanların güzelliğidir. Böyle insanları görmek umut ve mutluluk verici.😊
Sait Faik okumaya başladığım günden beri ne zaman bir kitabını elime alsam ya da adını duysam içimde dışarı çıkmaya bekleyen, ani bir sarsıntısıyla beni baştan aşağı titretmeye yetecek sıkıntılar silsilesi oluşuyor. Bu kesinlikle normal bir sıkıntı değil. Anlattıkları, tahayyül ettirdikleri, seçtiği kişiler, konular, mekânlar hatta kelimeler,
Türk edebiyatında öykü denince ilk akla gelen isimlerdendir Sait Faik Abasıyanık. Öykülerinin çoğunda gözlemlediklerini kendi anlayışıyla sunar okuyucuya. Öykülerinin kahramanları hayatlarını bildiği, onlar gibi yaşadığı, aynı ortamlarda bulunduğu kişilerdir.
En çok denizi, balıkçıları, doğayı, küçük dünyalarında yaşama çabası içinde olan
-Adaçayı mı? dedi.
-Adaçayı, adaçayı, dedim.
Adaçayı kışların ve sonbaharların, yağmurların ve karların bir ilkbaharıydı. İçinde sıcak bir iklim taşıyan mavi ve kırmızı benekli, beli kıvrak ve ince çay bardağı hafızama karşı bir mevlit gecesi, bir ölünün kırkı, bir tekin değildir kokusuyla tütüyor ve balıkçılar poyrazın sertliğinden, ekmekten, kırık sandallardan bahsediyorlar. Sultana papatya suyuyla sararttığı saçlarını burnuma dokunduruyordu. O zaman adaçayının kokusunu unutuyorum...
.