Bir balıkçı kasabası olan Paimpol de yaşayan balıkçılar ekmeklerini kazanmak için her yıl iki kere İzlanda açıklarına gidip balığa çıkarlar. Umutsuz bekleyişler, dramatik yaşantıların olduğu eser de varlıklı kadın Gaud ve balıkçı Yann’ın aşkları uzaktan sürerken bir araya gelebilecekler miydi? Belki de onları birbirlerinden uzak tutan statü kaygısı mıydı? Yoksa deniz miydi?
Denize dair kitapları okumayı sevdiğimden görünce hemen aldım ama kitabın içine giremedim o kadar çok lüzumsuz betimlemeler vardı ki konu neredeydi diye düşünmeye başladım. Dümdüz yazılmış gibiydi. Bir kez daha şunu anladım, Fransız yazarları okuyamıyorum lüzumundan fazla betimleme yapıyorlar.
#balzac ın #goriodbaba da bitene kadar sürünmüştü elimde.
Bu durum tabii ki herkese göre değişebilir olmakla birlikte, keyifle okuyun.
Kitap ve sevgiyle kalın...
Merhaba gençler! Nasılsınız bakalım? Bendeniz iyiyim. Akşam annemlerde leziz bir çupra yersek daha iyi olacağım inşallah. Akşama doğru Metro'ya gidip bakacağım.
Bu kış çok az balık yedim. Açıkçası endişeleniyorum zekâ geriliği olacak, bağışıklık sistemim çökecek diye. Neden böyle oldu bilemiyorum. Bir iki defa balık haline baktım. Canlı
Bir düzeni sarsanlar, onun yıkılmasıyla ilk ezilenler olur çok kez. Kargaşalığı çıkaran, yararını kendi görmez pek: Başka balıkçılar için suları bulandırmış olur.
TERZİLER GELDİLER
Terziler geldiler. Kırılmış büyük şeylere benzeyen şeylerle
daha çok koyu renklere ve daha çok ilişkilere
Bir kenti korkutan ve utandıran şeylerle.
Kumaşlar bulundu ve uyuyan kediler okşandı.
Sonra sonsuz çalgısı sevinçsizliğin.
Çay içmeye gidenler vardı akşamüstü,
parklara gidenler de
Duruma uymak kısaltıyordu
Işıl ışıl bir gemi
Öpüşerek Boğaz sularıyla
Geceyi kıskandırıp geçti
Az evvel Odessa yolunda.
Kıyılardaki ışıklar mor,
Gemininkiler sapsarı
Belli bir diğerine aşina
Yol boyu göz kırptı.
Bazı ışıklar atladı gemiden
Yüzdüler karşı karşıya.
Kimini balıkçılar yakaladı
Bilmeden, ağ çekerken.
Kimi ışıklar yoruldu kaldı
Karışırken köpüklere.
Kaç kıyıya vardı bilemem
Sarı ışıkların, kaçı yaşadı...
İki boş satır, hüzünlü kahve, sonbahar Eski sandallarda sallanan aylak balıkçılar Başımı benden alıp uzak günlere savuran rüzgâr
Derenin tortusu çöküyor, çöküyor dakikalar
on iki on beş'te istanbul'a dağılmıştım
hilâl gibi bir kızcağız beşiktaş'ta
rüyasını dokuyordu ondan bıkmıştım
çiğ mürekkep ve aseton kokuyordu
sarıyer'de balıkçılar denizi çekiyordu
deniz büyük büyük içini çekiyordu
on iki on beş'te bir kadeh cin parlatmıştım
kadehimi kırmıştım elim ayağım telaşta
Habeşistan Denizi’nde yüzü insan yüzüne benzeyen, elleri ve ayakları olan balılardan bahsetmişti. Hiç kimsenin gitmediği denizlere giden, hiçbir geminin geçmediği kıyılarda seyreden balıkçılar, kimi zaman böyle insan suretinde balıklar yakalarlar. Bu balıkların dişileriyle birlikte olanların, insana benzeyen, hem denizde hem de karada yavruları olur. Belki bu denizkızları da çok önceleri insan ile bir çeşit balığın birleşmesinden ortaya çıkmıştır ve o zamandan beri böyle yaratıklara rastlanmaktadır.