Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ya yurdumuzun kadınları Hep yanık tenlidirler; Ya yurdumuzun kadınları Hep yanık tenlidirler; Hepsi de çınar gibi Yahut veremlidirler. Uzak kadınlar, Sıcak kadınlar, Ya onların doğurduğu karacaoğlanlar, İşçiler. balıkçılar. çobanlar
Gök gürültüsüyle sahne yavaşça aydınlanır. Balıkçılar gökyü­züne bakıyorlardır. Bir önceki sahneye göre balıkçılar azal­mıştır . Herkes yakasını ilikler, yağmurluklar ortaya çıkar baş­ lıklar takılır. Şair sıkı sıkıya yakasını ilikler, başına şapkasını takar. Yemlediği oltasını denize fırlatır. Birdenbire yanında Sultan belirir . Ama bu kez üstünde başk a bir giysi vardır, çok şık bir trençkot. Seyirci Sultan'ı tanır, fakat Şair onu tanıya­maz.
Sayfa 27 - Metis yayınları ekım 2013Kitabı okudu
Reklam
Derler ki balıkçılar bazen görürmüş bu insanları. Yaz geceleri, Büyük Göl’ün düz ve kumlu sahilinde Akşam Yıldızı’nın ışığında dans ederlermiş.
Gild daha önce duyduğu hiçbir peri ya da cine benzemiyordu. Onun bir cüce, doğaüstü bir yaratık ya da orman halkından biri olduğunu da sanmıyordu. Kayıp yolcular, fakir balıkçılar ya da bir bedel karşılığında çaresiz kızlara yardım eden sihirli yaratıklarla ilgili birçok hikâye olduğu doğruydu. Hep bir bedel olurdu. Bu bakımdan Gild bu tanıma uyuyor gibiydi. Ama kanatları, uzun kulakları, sivri dişleri ya da şeytan kuyruğu yoktu. Kurnaz bir şeytanlığı vardı, ever doğrui Muzip bir gülümsemesi ve bela çıkarabilecek bakışları. Ama yine de kendine has tavırları düşünceli ve özenliydi. O sihirliydi. Bir altın eğiriciydi. Bir cadı olabilir miydi?
Bugün sabahtan beri aklımı kurcalayan bir efsane var, dedi. Bir yerde mi okudum, yoksa birinden mi duydum, hatırlamıyorum, ama tuhaf ve hiçbir şeyle uyuşmayan bir efsane bu. Öncelikle sarih olmadığını söylemem lazım. Bundan bin yıl evvel kapkara giyinmiş bir keşiş Suriye’de ya da Arabistan’da bir çölde yürüyormuş.… Yürüdüğü yerin birkaç mil ötesinde balıkçılar gölün yüzeyinde ağır ilerleyen başka bir kara keşiş görmüş. İkinci keşiş meğer bir serapmış. Şimdi bütün optik yasalarını unutun, belli ki efsane de tanımıyor bu yasaları, devamını dinleyin. Seraptan ikinci bir serap meydana gelmiş, ondan da bir üçüncüsü, öyle ki kara keşişin sureti sonsuza kadar atmosferin bir katmanından diğerine iletilmiş. Kâh Afrika’da görüyorlarmış onu, kâh İspanya’da, Kah Hindistan‘da, kâh Uzak Kuzey’de… Nihayet dünya atmosferinin sınırlarının dışına çıkmış ve sönüp gidebileceği şartlara bir türlü rast gelmeden tüm kainatı gezmeye devam etmiş. Belki şimdi Mars’ta bir yerde görünüyor ya da Güneyhaçı’nda bir yıldızda. Ama cancağızım, efsanenin en mühim ve en güzel tarafı şu ki, keşişin çölde yürüdüğü günden tam bin yıl sonra serap bir kere daha dünyanın atmosferine girecek ve insanlara görünecek. Ve güya bu bin yıllık süre dolmak üzere… Efsane doğruysa kara keşişi bugün yarın görmemiz gerek.
Sayfa 10 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 7.BasımKitabı okudu
Mavi ☆☆☆
"Sırılsıklam bir gökyüzü çıktı ağlardan Masmavi bütün Balıkçılar. "
Reklam
Balıkçılar dışında erkekler, okyanusun birkaç metre ötesinde yüzme bilmeden yaşarken, kadınlar da paraları yetmediği için balık tadını bilmeden ölürlerdi bu bölgelerde. Ben sosyal adaleti kurmak için Afrikadaydım. Komünist bir Afrika için çarpışmaya gelmiştim. Bunları düşünürken gülüyordum tabii. Ciddi siyasi tartışmalar içinde marşlar söyleyip silahımı temizlerken nasıl görünürdüm acaba?
Sayfa 329Kitabı okudu
Çevreleri tarafından korkutulmuş kişiler, durumları ne kadar perişan olursa olsun değişimi düşünmezler. Hayat biçimimiz fazlasıyla kırılgansa ve bundan dolayı varoluşu- muzun koşullarını kontrol edemediğimiz aşikârsa, müspet ve aşina olana sıkı sıkıya tutunma eğilimi gösteririz. Varoluşumuzu değişmez bir rutin haline getirmek yoluyla, içimize yerleşen güvensizlik duygusunu bastırırız. Bu sayede tahmin edilemeyeni terbiye ettiğimiz yanılsamasına kapılırız. İnatçı ve haşin doğayla başa çıkmak zorunda olan balıkçılar, göçebeler ve çiftçiler, ilhama bel bağlayan yaratıcı işçi, çevresinden ürken vahşiler hepsi değişimden korkar. Bunlar dünya önünde kendilerini mutlak yetkisi olan bir jüri önündeymiş gibi hissederler. Düşkün yoksullar da çevrelerindeki dünyanın dehşeti içinde yaşarlar ve değişimi sevmezler. Açlık ve soğuk kapımıza dayandığı zaman hayatımız tehlikededir. Bu yüzden, imtiyazlı kişilerin tutuculuğu kadar derin bir yoksul tutuculuğu vardır ve toplumsal düzenin değişmeksizin devam etmesinde her ikisi de aynı önemde rol oynarlar.
DÜLGER BALIĞININ ÖLÜMÜ Hepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlıyken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılmağa değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?.. Mümkün olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar
Hırsız
Balıkçılar cin gibidirler, insanın yüreğini ayna gibi okurlar. "Abi," dediler birkaç gün sonra, "görecektin Çakırı balığı tuttuğunda. Bir görecektin ellerini çırpışını, sevincini. Aklını tüydürecekti."
Reklam
bıçağı alıp babasının kalbine saplamak bir simge olarak sürekli içinde taşıdığı bir şeydi. ancak şimdi, yaşı büyüdükçe ve orada oturup iktidarsız bir öfkeyle ona bakarken, öldürmek istediği aslında babası, kitap okuyan o yaşlı adam değil, üzerine çullanan o şeydi – belki haberi bile olmadan; soğuk ve sert pençeleri ve gagasıyla tekrar tekrar
Sayfa 202
Politika tiryakisi!!!
Yaşadığım adanın kuzeyinde, çalışan ka­dınlar ve erkekler arasında, pub'larda son derece ateşli politik tartışmalar yaşanıyor. Kimileri bu tartışmaları ya­panların sayılarının çok fazla olduğunu ileri sürebilir. Po­litika, Kuzey İrlanda' da iyi ya da kötü nedenlerle günlük yaşamla iç içe geçtiğinde, bakkallar ve balıkçılar, bunu futboldan daha çok tartışmaya başlarlar. Gerçekten de, Kuzey İrlanda' da tanıdığım bir grup balıkçı, politika ko­nuşmaya bir son vermek için ellerinden gelen tüm çaba­yı göstermektedirler, tıpkı içkiyi ya da çayımza şeker koy­mayı bırakmaya çalışanını gibi, fakat bunu yapamadıkla­rını görüyorlar.
Heyvanlarda zəka göstəricisinin tarixi
Balıkçılar ve yunuslar arasında böyle bir iş birliği hikayesini ilk kez Yaşlı Plinius'un' (MS 23-79) MS 77 yılında yayımlanan Histoire Naturelle (Doğa Tarihi) kitabının dokuzuncu cildinde görmüştük.
Sırılsıklam bir gökyüzü çıktı ağlardan Masmavi bütün balıkçılar...
Kuruçeşme geçildi mi, deniz kıyısındaki evler Şölen Lokantası’nda biter. Burada Arnavutköy başlar. Deniz kıyısı boyunca eski demir korkuluklar uzanır. Yeniden başlayan yalılara dek. İlk yalının altında sabahları balıkçılar durur. Taze balık satarlar. Kıyı şeridi renk renk sandallarla doludur. Lodosla birlikte sandallar su yüzeyinde sallanır. İskelenin önüne çıkıldı mı, yalıların ön cepheleri görülür. Bazısı yeniden yapılmış, eski güzelliğini yitirmiş, bembeyaz boyanmış, bazısı eskimişliği içinde, otantik tahta oymalarıyla daha gizli bir güzelliği yansıtır. Pencereleri küçük saksılarda açan sardunyalar süsler. İnsan başını kaldırdı mı, tepeleri, tepelerdeki yeşil ağaçları, ağaçlar içinde yer yer yiten, yer yer beliren tahta, eski evleri görür. Doğanın güzelliği, yeni yapılmış çirkin, beton apartmanların biçimsizliğini bile biraz siler. Sokakları bürüyen sarmaşıklar, bazı yokuşlarda yerlere dek iner. İskelenin karşısından çarşıya girilir. Çarşı, iskeleye dikey inen dar sokakların koşutlarıyla birleştiği yollarda yer alır. Burada manavlar, eski İstanbul evlerinin birinci katlarından, kaldırımlara renk renk taşarlar. Rum antikacılar, terziler, ayakkabı tamircileri, balıkçılar, midyecilerle her gün dipdiri bir yaşam içindedir çarşı.
Sayfa 62
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.