Müslüman ülkelerin çoğundaki İslamî kurumlar ve onun yüksek temsilcileri, görevlerini yerine getirmede her türlü bağımsızlığı kaybettiler. Onlar İslamî fikir ve çıkarların savunucuları değiller, aksine iktidardaki rejimlerin memurlarıdır. Onlar, İslam hakkında, siyasi iktidarın iradesi istediği kadar konuşurlar ve genel olarak bu iktidara hizmet ederler. Bir ülkede kralın feodal düzenini savunurlar, başka bir ülkede hükümet hutbeleri yazar ve doğal olarak işine gelenleri duyururlar, üçüncüsünde yüksek din memuru olarak hükümetin apaçık gayr-ı İslami olan tedbirlerini savunurlar, dördüncüsünde cahiliye mazisinin kutlanmasını sakin olarak karşılarlar v.s. Müslüman ülkelerin iktidar sahiplerinin çoğunun özel hayatı apaçık gayr-ı İslamidir ve din memurları buna karşı seslerini yükseltme cesaretini gösteremiyorlar. Onların görevi, devlet törenlerinde, devlet başkanlarının sağlığına dua etmektir. İslam dünyasının bugünkü hayatı, İsa a.s.'ın geldiği vakitteki Yahudilerin hayatına benzemektedir. Dinin şekli tarafı yerine getiriliyor fakat dinin ruhu yok olmuştur. Din işleri ülküsüz ve kayıtsız insanların, bazı durumlarda ise meşhur münafıklar ve hatta açık mürtetlerin elindedir.