Tacitus'un tarih yazarlığının olağanüstü kalitesi ise onun edebi yeteneğinden gelir. 17. yüzyılın önemli Fransız yazarlarından Jean Racine, Tacitus için ''Antikçağın en büyük ressamı'' der. Zira Tacitus'un betim ve retorikteki ustalığı, onun yazarlığının en göze çarpan yönleridir.
Eğer yönetmen belli bir sahnenin neyi amaçladığını anlar ve orada amaçlananı sahnelerse, Tovstonogov'a göre hem yazara, hem de seyirciye olan sorumluluğunu yerine getirmiş olur. Eğer yönetmen güzele, görüntüye, hatta betimleyici sahneye hiç düşünmeden başvuruyorsa, bu sahneyi oyunun mantıksal gelişimiyle bütünleştirirken pek çok güçlük çekebilir. Dahası, büyük bir baskı altında güzel görüntüyü çalışmasına katmaya uğraşırken, aslında bütün olarak oyunun ya da filmin aleyhine, kendisini o güzel görüntünün belirsiz katkısına bağlamış olur. Bu görüş, Hemingway tarafından da "Öyküyü yaz, tüm güzel satırları çıkar ve öykünün hâlâ işe yarayıp yaramadığına karar ver," biçiminde dile getirilmişti.
Yönetmen ve oyun yazarı olarak benim deneyimim şudur: Film ya da oyun, yazarın atabileceği fazlalıklarla orantılı olarak ilerleme kaydeder. İyi bir yazar, budamayı öğrenerek; süs, betim, anlatı ve özellikle derin anlam ve duygu öğelerini atarak daha iyiye ulaşır. Peki, geriye kalan nedir? Öyküdür. Öykü nedir? Öykü, hedefine ulaşmaya çalışırken kahramanın başına gelen önemli olaylar dizisidir. Buradaki önemli nokta, Aristoteles'in de söylediği gibi, yazara ne olduğu değil, kahramana ne olduğudur. Böyle bir öyküyü yazarken, görme yetisine sahip olmak şart değildir; düşünme yetisine sahip olmak gerekir.
Pek çok kesin betim, hiçbir şey belirtmez. Söz gelimi, "En yüksek asal sayı yoktur" demek isteyebiliriz. Ama olmayan bir şeyin özelliğini belirtmek düpedüz saçmadır; var olan bir şeyin var olmadıgını söylemeye benzer.
Edebiyatın diğer bir alanı 12 imamların, peygam ber torunlarının ve erkek olan diğer sahte kutsal kişiliklerin uydurma mucizelerine ilişkin iğrenç rivayetlerden, ya da kimi zorbaların abartılı benzetilerle, dalkavukça övgülerle dolu ve son derece tumturaklı, her okur için anlaşılır olmayan bir biçemle yazılmış sefer ve yaptıkları fetihlerin betim lerinden oluşuyor.
Çinli tarihçiler kehanet ve sağaltıcılıktaki Hun uzmanlarına atıfta bulunur ve bize Hunların "dokuz göğe kurban edilmiş do kuz göğün büyücülerinden'' söz eder. Tarihçiler şamanlardan bah sediyor gibiler. Hastalıkları tedavi etmek için insan kurban etme yoluna başvurulduğunu öğreniyoruz: Roux Ortaçağ Moğolları nın ölüme razı
Öyle sus pus oturduk, hala tespih çekti, benim resmen içim çekildi. Helvayı yedikten sonra "Annem bir şey istemişti hala" diyebildim kısık sesle. Şu duvarlara bak, kadın feleğin çemberinden geçmiş, hâlâ gözü yaşlı, biz daha yelek derdindeyiz. "Gel" dedi, "yatak odasında, ben tek alamam şimdi." O insanın yüreğini