Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
(Deccal Hâkkın'da // Hadis No : 4973] Şâbi'nin, Fatıma Bintu Kays radıyallahu anhâ'dan nakline göre Fatıma şöyle anlatmıştır: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Temimu'd-Dâri hıristiyan bir kimse idi. Gelip biat etti ve müslüman oldu. O, benim Mesih Deccâl'den anlattığıma uygun olan bir rivayette
Hz. Hâlid b. Velid'in Rum Komutan Cerece'yi İslâm'a daveti
Cerece: "Bu davetinizi kabul etmeyenlere karşı tutumunuz nedir?" diye sordu. Hz. Hâlid: "Cizye isteriz. Eğer cizye verirlerse kendilerini koruruz." dedi. "Peki, ya vermezlerse?" dedi Rum komutan. Hz. Hâlid: "Harp ilân eder, kendileriyle savaşırız." diye cevapladı. Cerece: "Size icabet edip bugün bu davaya girenin pozisyonu ne olur?' diye sordu. Hz. Hâlid: "Allah'ın bize farz kıldığı emirler karşısında soylularımızla sıradan halkımız, İslâm'a ilk girenlerimizle sonradan katılanlarımız arasında hiçbir fark yoktur, konumumuz aynıdır." diye karşılık verdi. Cerece: "Aranıza bugün katılacak birinin mükâfatı da sizlerinki gibi midir?" diye sordu. Hz. Hâlid: "Evet! Hatta daha da fazla." dedi. Cerece: "İyi ama, siz ondan daha önce Müslüman olduğunuz hâlde nasıl olur da size eşit olabilir ki?" diye sordu. Hz. Hâlid: "Biz bu davayı zorunlu olarak benimsedik. Peygamberimize biatta bulunurken, o aramızdaydı, kendisine semadan vahiyler geliyordu, bize Kur'ân'la haberler veriyordu, mucizeler gösteriyordu. Gördüklerimizi görenlerin, duyduklarımızı duyanların İslâm'a girip biat etmeleri kaçınılmazdı. Ama sizler bizim gördüğümüz harikulâde hâlleri ve delilleri ne gördünüz ne de duydunuz! Bu nedenle, sizden samimiyetle bu dine girenler bizden daha üstündür." cevabını verdi.
Sayfa 174Kitabı okudu
Reklam
Am r b. el-As Radıyallahu Anh
Kureyş’in ileri görüşlü, dâhî, savaşlarda basiretli kişilerinden ve Muhacirlerin ileri gelenlerinden idi. İslâmda önceliği vardı. Basiret ve dehasından dolayı Ebu Bekir ve Ömer radıyallahu anhuma işlerini ona danışırlardı. Müslim, Sahih’inde, İbn Şemmasetul Mihrî’den rivayet ediyor; “Amr Bin el-As ölüm anında uzun süre ağladı ve yüzünü duvardan
Deniliyor ki: Peygamber, kendisine mahrem olan kadınlar dışında diğer kadınlarla biat için tokalaşmadı. Onun önüne su dolu bir kap koydular. O da elini onun içine sokup çıkardı. Daha sonra kadınlar teker teker "biat" anlamında ellerini su kabına sokup çıkardılar.
_Sık ve çok gülmek, zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini kazanmak, dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek, güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki en iyiyi bulabilmek, sağlıklı bir çocuk, bahçelik bir arazi ya da daha iyi duruma getirilmiş bir sosyal durum yoluyla bu dünyayı
Tapduk Sultan’ım bana biat vermiş, “Biz ümmîyiz ve senin aklında sorular var. Soruyla dervişlik olmaz; teslimiyet gerektir; bu yüzden hiç nesnen kalmayana dek sorulardan kurtul; zahirini terk eyle, dimağını ant. Bundan böyle ‘Bilmem!..’ çek ve ‘Bilmem!’ lafzı senin virdin olsun. Ta o güne kadar ki sana Adın nedir?’ diye sorulsa ‘Bilmem!’ diyesin,” buyurmuştu.
Reklam
Meselesini kendi meselemiz olarak benimsememiz gere­ken insanlığın durumu nedir? Onun meselesi de bir başkasının meselesi midir ve insanlık üstün bir davaya mı hizmet etmektedir? Hayır, insanlık sadece kendi çıkarına bakar, insanlık sadece insan­lığı desteklemek ister, insanlığın meselesi gene bizzat insanlıktır. Gelişebilmek uğruna, bireyleri ve halkları gaddarca hizmetine ko­şar, sonunda ihtiyaçları karşılandığında da minnet borcunu öde­mek üzere, onları tarihin gübre yığınına atar. O halde insanlığın meselesi de -tamamen egoist bir dava değil midir? Kendi davasını Bizim üzerimize yıkmak isteyen herkesi bir bir ele alıp, onun aslında Bizi değil de kendini önemsediğini, Bizim iyiliğimizi değil de kendi iyiliğini amaçladığını kanıtlamaya gerek duymuyorum. Diğerlerini de siz bir inceleyin bakalım! Hakikat, özgürlük, insaniyet ve hakkaniyet meseleleri de, sizin coşkuyla dolup onlara hizmet etmenizden başka bir şey ister mi? Bütün bu meseleler kendilerine hararetle biat edilmesinden fazlasıyla yararlanırlar. Adanmış vatanseverler tarafından korunan bir halkı gözlemleyin! Vatanseverler, kanlı çarpışmalar sırasında, ya da açlık ve sefalet yüzünden ölürler; bu, halkın umurunda mıdır? Halk ölenlerin çürümüş bedenleriyle gübrelenip beslenen o toprak üzerinde "dal budak salar, çiçek açar"! Bireyler, "halkın yüce davası" uğruna can vermişlerdir, halk ise onların ardından minnettarlığını dile getiren birkaç söz söyler -ve parsayı toplar. İşte Ben kârlı egoizm diye buna derim.
Beşinci aydan sonra yalnızca "bilmem" zikrine devam ettim. Tabduk Sultan'ım bana biat vermiş, "Biz ümmiyiz ve senin aklında sorular var. Soruyla dervişlik olmaz; teslimiyet gerektir; bu yüzden hiç nesnen kalmayana derk sorulardan kurtul; zahirini terk eyle, dimağını arıt. Bundan böyle 'bilmem!..' çek ve 'bilmem!' lafzı senin virdin olsun. Ta o güne kadar ki sana 'adın nedir?' diye sorulsa 'bilmem!' diyesin," buyurmuştu. İlk başta bilmezlenmek veya bilmemek bana çok zor geldi. Binlerce, milyonlarca sorularım sanki kasten bir bir zihnime akın ettiler. Allah, kâinat, insan, varlık, yokluk, hayat, ölüm... ... Bütün bunlar hakikatte ne içindi?
“Sultan Murad-ı Hamis”, "Sultan Murad bin Abdülmecid Han” olarak da bilinir. Abdülmecid ile Çerkes asıllı cariye Şevkefza Kadınefendi'nin oğludur. Cülus töreni Topkapı Sarayı'nda yapılmadığı gibi cülus tahtına oturmamış, kılıç alayı düzenlenmemiş, Cuma selamlığına da bir kez çıkabilmiştir. (...) 1861'de babasının ölümü ve
Sayfa 515 - 33- Sultan V. MuradKitabı okudu
“Sultan Mehmed-i Râbi” ve “Avcı Mehmed” olarak da bilinir, Sultan İbrahim'in oğludur. (...) 6,5 yaşında tahta çıkmış, saltanatının kırkıncı yılında hal' edilmiştir. Ava düşkünlüğüyle ünlenen IV. Mehmed, padişahlığının yaklaşık 25 yılını İstanbul dışında, çoğunca da Edirne'de geçirdiğinden hükümet işleri de Edirne'de
Sayfa 299 - 19- Sultan IV. MehmedKitabı okudu
Reklam
Bunalımı gün gün artan, insanı yoğun bir aceleciliğe iteleyen bir çağ kesitindeyiz. Nereye dönsek çember darlalıyor. Her yerde bir araf sıkışıklığı. Korku mu, umut mu beklenen? Batı'nın bekleyişini anlatan Godot nedir? Bu, mutlaka, savaş olamaz.
Sayfa 41
“Dünyanın şu durumunda ‘sanat’ akıl almaz bir lükstür!” derdi, ihtiyar Yahudi, “Söyler misin, ne işe yarar sanat? Hangi görevi üstlenir? Sorumluluğu nedir? Hiç. Oysa, bir görevi olmalı, bir misyon yüklenmeli. Değilse, sanat lükstür. (...) Başlarını sokacak dam bulamayanlara, yoksullara, ne yararı var benim sanatımın? Hayır, genç dostum. En mükemmel sanat eseri, bir kadının tek bir gözyaşına değmez. Sanatçı da pekâlâ herkes gibi gidip toprak kazabilir, duvar örebilir. Sanat insanlara üstünlük taslamak demek değildir. Sanat, ibadet gibi, dua gibi, doğruya biat etmek olmalıdır. Ama günümüz sanatı insanoğlunun masumiyetini sömürür. Günümüz sanatçıları istismarcıdırlar, spekülasyon yaparlar. Kitle üretimi başladığında, üreticiler robotlaşır. Bu otomobil üretiminde de böyledir, resim üretiminde de. Ressamlar, müzisyenler, hatta romancılar, kendi kavramlarını üretmek yerine, üretilen kavramları illüstratörleri olur, başkalarının ürettikleri kavramları resimlerler. Topluma yararı olmayacaksa, sanat olmasın daha iyi. Topluma yararı olmayacaksa, hiçbir şey yapmamak daha iyi. Şimdi... Benimle bulgur çorbası içermişin, canım?”
Alfa YayınlarıKitabı okudu
86 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.