Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İçimde öyle ağır bir yük var ki bunu nasıl anlatabilirim ben bile bilmiyorum. Kaybetmenin ardından getirdiği yalnızlık meğerse insanı çok derinden etkiliyormuş. Her seferinde daha da derinden sorgulatıyor. Acaba daha farklı olabilir miydi? Daha çok arayabilir miydim? Nasıl olduğunu sorabilir daha çok vakit geçirebilirdim. Yaşlandıkça insanlar daha çok çocuklaşıyordu ama biz bunlara tasalanıp durduk. Anlayamadık ki bunun ne çok kıymeti varmış. Bilemedik ki tekrardan onlarla uyumanın ne kadar değerli olduğunu. Bir tebessümün kıymetini. Yapmadık yapmamız gerekenleri. Konuşmadık sormadık duymadık görmedik. Ruhlarımız fani zevklerin peşinde bencilliklerimiz için çırpınırken düşünemedik ölüm nedir ne zaman gelir. Diyemedik bazı şeyler ansızın gider. Aslında hep biliyorduk ama göz ardı ederek yaşadık. İnsan sonrasında elinde hiçbir şey ile kalıyor. Pişmanlıkları ve kalbindeki bu yük ile bomboş, yapayalnız... Neden seni çok seviyorum demek bir külfet haline geldi? Neden ebeveynlerimiz bize sevgi göstermenin bu kadar zor bir şey olduğunu öğretiyor. Çok mu zor minnet etmek, özür dilemek sevmek ve sevilmek. Büyüğü ve küçüğü fark etmeksizin çocuk olabilmek. Neden farkında olmadan bastırılmış duygular ve görünmez kalıplar içerisinde yetiştiriliyoruz? Bunun sonunda giden gittikten sonra diyebildiğimiz tek şey değer miydi? Şimdi soruyorum ben de değer miydi bunca şeye?
Ölü Kokusu
Hepimiz ölü şeylerin nasıl koktuğunu biliyorduk çünkü insanlar çöplüğe ölü şeyler atıyorlardı. Hatta bir seferinde ölü bir çocuğa rastlamıştım. O kokuyu bir kez almayagörün, bir daha aklınızdan hiç çıkmıyor.
Sayfa 205Kitabı okudu
Reklam
güzel, çok güzel bir kadın vardı perdede, güzel olduğu kadar dertliydi de. sonra geniş ve sakin bir ırmak gördü, sonra bir çiftlik evi, yeşillikler içinde bir amerikan çiftliği. sonra, dertli güzel kız galip’in daha önce hiçbir filmde görmediği orta yaşlı bir adamla konuşmaya başladı. konuştukları kadar ağır ve sakin hareketlerinden ve yüzlerinden hayatlarının dertlerle dolu olduğunu anlıyordu galip. anlamaktan öte, biliyordu. hayat dertlerle doluydu, acılarla, biri bitince öbürü gelen, öbürüne alışırken bir yenisi bastıran ve yüzlerimizi birbirine benzeten derin acılarla. birdenbire de gelseler, bu acıların çoktan beri yolda olduğunu biliyorduk biz, onlara kendimizi hazırlamıştık, ama gene de dert, bir kâbus gibi üzerimize çökünce bir tür yalnızlığa kapılıyorduk; başka insanlarla paylaştığımızı sandığımız zaman mutlu olacağımız umutsuz ve vazgeçilmez bir yalnızlık. galip bir an kendi derdiyle perdedeki kadının derdinin bir olduğunu hissetti; ya da dert yoktu da ortak bir dünya vardı: çok fazla bir şeyler beklenmeyen, ama hiçbir zaman da küsülmeyen, anlamı ve anlamsızlığı sınırlı, insanı alçakgönüllüğe çağıran yerli yerinde bir dünya.
Sayfa 102 - yapı kredi yayınlarıKitabı okuyor
Tarifi imkânsız duygular şey olmuştu içimizde Bunun yanılsama olduğunu biliyorduk ikimiz de
Hepimizi buraya davet etmesinin bir nedeni vardı. Sadece tatilin tadını çıkarıp sonra da eve dönmeyecektik. Sanırım bunu hepimiz biliyorduk. Asıl soru ise şuydu: Ne kadar ileri gitmek istiyordu?
Artemis YayınlarıKitabı okuyor
Susuyorduk, arada iki üç kelime edip sessizliği bozuyorduk. Çünkü uzun konuşmaya başlarsak, cümlenin sonunu getiremeden ağlayacağımızı biliyorduk.
Ve Sen Kuş Olur Gidersin
Ve Sen Kuş Olur Gidersin
Reklam
Biraz dinlenirsem iyi olacağım diyordu her seferinde. Biraz dinlendi iyi olmadı. Biraz daha dinlendi iyi olmadı. Biz artık biliyorduk biraz daha dinlenirse iyi olabileceği cinsten bir hastalık değildi bu.
Hepimiz ciddiyetle gelecekten bahsetmeye başlamıştık. Bağımsızlık yakındı ve bunun bize getireceği fırsatları konuşuyorduk. Ama öyle olmadı, sanırım kendimizi birlik bütünlüğe ve ırksal ayrımın ortadan kalkmasına ilişkin hayallerle kandırırken bile biliyorduk bunu. Arapların, Hintlilerin ve Avrupalıların elbirliğiyle Afrikalılara zulmetmesinden, onları istismar etmesinden müteşekkil tarihimiz düşünüldüğünde bundan başka bir şey beklemek saflık olurdu..
Sayfa 39 - İletişim Yayınları, 1. BaskıKitabı okuyor
Ama biliyorduk hiçbir şey tuhaf değildi. Her şey öyleydi , öyleydi işte her şey.
Hayat dertlerle doluydu, acılarla, biri bitince öbürü gelen, öbürüne alışırken bir yenisi bastıran ve yüzlerimizi birbirimize benzeten derin acılarla. Birdenbire de gelseler, bu acıların çoktan beri yolda olduklarını biliyorduk biz, onlara kendimizi hazırlamıştık, ama gene de dert, bir kâbus gibi üzerimize çökünce bir tür yalnızlığa kapılıyorduk; başka insanlarla paylaştığımızı sandığımız zaman mutlu olacağımız umutsuz ve vazgeçilmez bir yalnızlık.
Sayfa 102
Reklam
Biliyorduk zorlu bir yol olacağını, biliyorduk birbirimize karşı olan düşüncelerimizi, biliyorduk birbirimizden ne istediğimizi...Ne oldu? Sen değiştin, ben aynı kaldım...
bu yaprak fırtınasının er geç geleceğini biliyorduk ama bu kadar güçlü olacağını hiç düşünmemiştik.
"URAZ KAYALAR BURADAYDI." Yazısı içimi heyecanla ısıtırken onun en azından buraya kadar gelebilmiş olduğunu biliyordum, biliyorduk. "Buraya gelmiş." dedi Nisan gülerek. "Buraya kadar iyiymiş." dedim gözyaşları içinde, "En azından buraya kadar nasıl olduğunu biliyoruz.'' Bu o an için beni rahatlatabilecek tek şeydi. En azından diğerleriyle birlikte yaptığım tek şey Uraz'ın peşinden ilerlemek olsa bile her evde ondan bir mesaj alabilecek olmak beni rahatlatmıştı. Hem gözyaşları içindeydim hem gülümsüyordum.
"Annen hep maceracı bir ruhu sahipti, dedi babası, onu şaşırtarak. Burunu çektikten sonra, bir elini kaldırıp burnunu sildi. "O özelliği sana benziyordu. Pervasizdı. Hiçbir şeyden korkmazdı. Bana hep bataklıklarda gece görülen bir parıltıyı anımsatırdı, gittiği her yerde hir yıldız gibi parlayan, kasabada sürekli gezen, nefes almak için bile neredeyse hiç durmayan an bir kadındı. Festivallerde, durmadan dans ederdi... Kahkahaları hiç susmazdı. Babas nemli gizlerle Serildaya baktı ve bir an için Serilda babasının annesine olan aşkanın häla sürdüğünü gördü. Çok güzeldi. Koyu renk saçları vardı, senin gibi Gülümsediğinde gamzeleri çıkardı. On dişinde bir kırık vardı." Anılara dainca kendi kendine güldü. "Gençken ağaçları tırmandığıma da olmuştu. Korkusuzdu. Beni sevdiğini de biliyorum. Hiç şüphem olmadı. Ama..." Babasi yutkundu. "Sonsuza dek burada kalmak istemiyordu. Seyahat etmekten bahsederdi, Verene'i görmek istendi, o... Gemiyle okyanusu geçmek isterdi. Her yeri görmek isterdi. Dahası sanırım annen o hayatın bana göre olmadığını biliyordu. İkimiz de biliyorduk." Sandalyesine yaslandı, gözü alevlere daldı. "O dilekte hiç bulunmamalıydım. O çılgın, güzel kızla evlenmeyi ve onunla bir aile kurmayı istememeliydim. Birbirimize aşıktık ve ben o zamanlar onun da bunu isteyeceğini sanmıştım. Ama şimdi düşününce, onu buraya nasıl hapsettiğimi görebiliyorum." Dilek. Serildanın tüyleri diken diken oldu. Bu doğruydu. Sonsuz Dolunay, eski tanrı, yaralı canavar. Bunlar gerçekti. Gerçekten de lanetlenmişti
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.