Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Toplumu yöneten kişilerin, meslekleri ne olursa olsun, temel bilimler hakkında kaliteli bir ortaöğretim düzeyinde bilgilerinin olması şarttır. Bir zamanlar Türkiye’de böyle bir eğitim almak mümkündü. Sanırım benim neslim, bu tür bir eğitim alması mümkün olan son nesildi. Ondan sonra Türk ilk ve ortaöğretimi tepetaklak oldu. Bunun ilk nedeni, öğretmenlik mesleğinin özenilecek bir meslek olmaktan çıkarılmasıydı. Burada en büyük sorumluluk ve dolayısıyla suç, öğretmenleri ihmal eden politikacılarındır.
160 syf.
10/10 puan verdi
Kürk Mantolu Madonna; mutsuz sonla biten , yaşanılamayan bir aşk hikayesini konu alıyor. Almanya'ya babasının isteği ile sabunculuk öğrenmeye giden Raif efendi, bir resim sergisinde gördüğü Kürk Mantolu Madonna resmine aşık olur ve kısa bir süre geçmeden resmin sahibi olan Maria Puder ile tanışır. Daha ilk görüşte Maria Puder'e aşık olan Raif efendi daha sonraları Maria ile sık sık görüşmeye başlarlar. Maria'dan önce oldukça sıkıcı bir hayatı olan Raif efendi artık dünyanın yaşanılabilir bir yer olduğunu düşünmeye başlar. İki üç ayın geçmesi üzerine Raif efendi bir akrabasından üzücü bir mektup alır. Bu mektup vasıtasıyla babasının vefatını öğrenir ve Türkiye'ye dönmesi gerekmektedir. Onun için ne kadar zor olsa da Maria ile vedalaşır ve Türkiye'ye döner. Memlekete dönmesinin ardından bir süre daha Maria ile mektuplaşan Raif efendi, artık Maria'dan haber alamaz. Kitabın sonlarına doğru Raif efendi'nin ondan mektup alamamasının nedeni Maria'nın vefatı olduğunu öğreniyoruz. Hatta o zamanlar Raif efendiden hamile olan Maria bir kız çocuğu dünyaya getirir. Raif efendi bir kızı olduğunu tam on yıl aradan sonra öğreniyor ama ona hiçbir zaman babalık yapamıyor.
Kürk Mantolu Madonna
Kürk Mantolu MadonnaSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2021314,4bin okunma
Reklam
İtiraz ediyorum: Laik mahkemede zemzem sözcüğü kullanılamaz. :d
Apalar Meclisi toplandı; dostlar, düşmanlar bir araya geldi, hakim tokmağı masaya vurdu: - Susun! Salon derin bir sessizliğe büründü. - Davacı ayağa kalk! Şikayetin nedir?
Sayfa 127Kitabı okudu
Sezen Aksu
J-{ DP sandığa gitmedi, Selahattin Demirtaş "evet veya hayır çer çevesine sıkışmayarak, Türkiye' de başka umut var demek için boykot ediyoruz" diyordu. Başka umudu gördük. .. Selahattin Qemirtaş başta olmak üzere, HOP şu anda komple hapiste. Murat Belge evet'i savunurken Atatürkçülere küfrediyordu, "merkezinde
Sayfa 92 - Kırmızı Kedi Yayınevi - Üçüncü Basım: Aralık 2017, İstanbulKitabı okudu
Evetciler ve Durumları
J-{ DP sandığa gitmedi, Selahattin Demirtaş "evet veya hayır çer çevesine sıkışmayarak, Türkiye' de başka umut var demek için boykot ediyoruz" diyordu. Başka umudu gördük. .. Selahattin Qemirtaş başta olmak üzere, HOP şu anda komple hapiste. Murat Belge evet'i savunurken Atatürkçülere küfrediyordu, "merkezinde
Sayfa 91 - Kırmızı Kedi Yayınevi - Üçüncü Basım: Aralık 2017, İstanbulKitabı okudu
31 Mart Yerel Seçimleri Bağlamında Marksizmin Tarihsel Doğruluğu Üzerine
Bilindiği gibi “Yüzyılın Felaketi” AKP iktidarı, devlet gücünü bütünüyle elinde tutmasına rağmen 31 Mart Yerel Seçimlerinde ağır bir yenilgi tattı. Bir ABD-İngiltere-İsrail yapımı proje partisi olan AKP, emperyalist efendileri tarafından iktidar koltuğuna oturtulduğu 3 Kasım 2002’den beri ilk kez bu kadar ölümcül, tedavisi çok zor bir yara almış
Reklam
Bir zamanlar Türkiye
Camiler ahır yapılmış, ezan asli şeklinden uzaklaştırılmış, Kur'an okumak bile suç hale getirilmiştir. Bırakın din eğitimi, dini semboller bile sistemli olarak ortadan kaldırılmış, dinde reform tartışmaları başlatılmıştır. Hatta Kur'anı Kerim'in ahkam ayetlerinin kitaptan çıkartılmasına ilişkin gizli müzakereler yapılmıştır. Bugün hâlâ Sur içi İstanbul'da kapalı camilerin sayısı açık camilerden fazladır. Daha beş yıl öncesine kadar Sirkeci garının yanındaki cami yıkılarak, yerine inşa edilen pavyonun mihrab yerinde, yıllarca dansöz oynatılmıştır.
Sayfa 16
Tüberküloz teşhisi konan arkeoloji meraklısı bir yol mühendisi olan Carl Wilhelm Hammann sağlıklı ve uzun yaşamak için Osmanlı topraklarına gelir. İyileşme sürecinde 1864 1886 yıllarında yol yapımı için Bergamaya gelir ve şunları söyler. "" Kaleye çıktım. Üzüntü içinde orada bakakaldım, neredeyse insan boyu büyüklüğünde Korinth düzeninde sütun başlıkları gördüm, etrafı çalılara kaplı zengin süslemeli kaidelere ve diğer mimari parçalara baktım. Parçaların yanında kireç çukurları yanıyordu, insanlar mermer parçalarını ağır balyozlala kırıp küçük parçalara ayırarak yakmak üzere bu kireç çukurlarına atıyorlardı."" İşte Dünyanın bir zamanlar 8. Harikası olan Zeus Altarının Türkiye den kaçırılmış öyküsü böyle başlıyor. Çoook yazık.
Sayfa 415Kitabı okudu
517 syf.
9/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Su damlasından okyanus olan kardeşimiz.
Türkiye'de en çok önerilen kitaplardan biri. Makamına hak ettiğini düşünüyorum. İlk başta "Abartmayın, ne yükselttiniz kitabı?" demiştim. En sonunda "Tamam, kesinlikle okuyorum artık." dedirttiler. Evet, minik Martin'imiz. Bir bilgi birikimi olmayan Martin'imiz. Ama sorun bakalım, Martin o zaman mutlu muydu?
Martin Eden
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202390,7bin okunma
Gaziantep adeta ikinci kez "Gazi" olmaya zorlanmaktadır
Suriyelilere vatandaşlık verilerek Türkiye'de kalmaları sağlanır ise Fransız ordusu ve Ermeni çetelerine direnen Gaziantep, stratejik göç mühendisliği ile sürdürülen sessiz istilaya dayanamayacaktır. Sonuç, emperyalizmin kışkırtması ile çıkarılacak bir iç çatışmada bir zamanlar Türk kenti olan Halep'in kaderini paylaşmak istemeyecek olan Gaziantep'in Türk kimliğini korumak için tekrar direnmesi olacak. Gaziantep adeta ikinci kez "Gazi" olmaya zorlanmaktadır. Ve bu gelecek adeta görünmektedir.
Reklam
Atatürk ve İçki
Hasan Rıza Soyak, içkiyi azaltması için onu zorlayınca Atatürk şöyle yanıtlayacaktı: Fakat ne yapayım içmeye mecburum; kafam beni mustarip edecek kadar çok ve hızlı çalışıyor. Zaman zaman onu uyuşturup biraz dinlenmek ihtiyacını duyuyorum. Harbiye ve Erkânıharbiye mekteplerinde iken sabahları beni genellikle koğuş arkadaşlarım uyandırırdı. Çünkü akşam zihnim bir meseleye takılırdı, onu düşüne düşüne kafam şişer, uykum kaçardı. Bütün gece yatağın içinde dönüp dururdum; ancak sabah karşı yorgun ve bitkin bir şekilde uyuya kalırdım ve tabii kalk borusunu duymazdım...İçmediğim zamanlar uyuyamıyorum, ıstırap içinde bunalıyorum.
Sayfa 68 - Remzi KitabeviKitabı okuyor
Türkiye'deki insanlar "Türkiye halkı" olarak anıldığı zaman yalnız çalışıp kazanan, şuraya buraya giden, oturan ve eğlenen bir yığın akla gelir. Aynı insanlar "Türk milleti" olarak ele alınınca geçmiş yüzyıllardan kopup gelen, zafer ve kültür yaratıcısı olan, gelecek için ülküsü bulunan, bunun için savaşa varıncaya kadar her fedakârlığı göze alan güçlü bir topluluk söz konusudur. Komünistler milletlere "yığın" diyemedikleri için halk diyorlar. Onlar için insanlar hammadde yığınından başka bir şey değildir. Đran'daki komünist partisinin adı olan "Tûde", Farsça'da "yığın" demektir. Bizdeki komünistler de bir zamanlar "Yığın" adında bir dergi çıkarmışlardı. Komünist Çin'de yüz milyonlarca insanın Mao'nun sözlerini gece gündüz ezberlemeye zorlanması milletleri yığın, hatta sürü gibi görmenin bir şeklidir. Çünkü halk şuursuzdur. Baştaki zorbalar neyi telkin ederse onu körü körüne yapar. Böylece iktisadî bir takım başarılar sağlanır; yollar yapılır; kanallar açılır; ağaçlar dikilir, ırmakların yatağı derinleştirilir ve bunları yaparken halk sürüsünden milyonlarca insanın ölmesine ehemmiyet verilmez. Millet ise şuurludur. Neyi, ne için yaptığını bilir. Halk, arkasında makineli tüfekler işlediği için savaşta ileri yürür. Millet bir görev yaptığına inanarak ateşe atılır. Yaratılıştan cesur olmasa bile sırf haysiyet ve utanç duyguları yüzünden ölüme doğru gitmekten çekinmez.
Türk Halkı Değil Türk MilletiyizKitabı okudu
Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kurulmuştur. O zamanlar dünyada tanınan muhteşem bir fakülteydi; geniş ve tanınmış bir kütüphanesi vardı. Fakat on beş sene içinde o adamları ve o kurumu erittik. Demek ki Türkiye dışa açılmaya hazır ve istekli değildi. Nitekim Afrika ülkelerinin bir kısmında okuma yazma seferberliği yapıyorlar, okuma yazma oranı birden bire %90’a çıkıyor, fakat 10 yıl sonra %30’a düşüyor. Çünkü onu besleyecek mekanizmalar yok. İşte bizim Dil-Tarih ve Edebiyat fakülteleri maceramız da buna benzemiştir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.