Gökçe Efe, orada, Yunanlılara karşı silâhlı mukavemeti yapan ilk adamdır. Onun hikâyesi, bir nevi halk efsanesi hâline gelmiştir.
Diğer liderler ve halk, Aydın ve Nazilli’de toplanıyorlardı. Kendilerini meydana çıkarmayan zabitlerden biraz talim gördükten sonra, oraları Yunanlılar için yaşanamayacak bir hâle getirmişlerdi. Aydın, yedi defa zaptedilmiş, tekrar geri alınmıştı. Nazilli, Millî Kuvvetler tarafından Demirci Efe diye tanınan liderin maiyetinde Yunanlılara karşı vaziyet almıştı. Salihli cephesi, Halil Efe tarafından tutuluyordu. Çerkes Edhem de onların başı olmuştu.
Sarı Efe lâkabı ile anılan Kaymakam Edib ve birkaç Türk taburu silâhlarıyla birlikte onlara katılarak müdafaa noktasının kuvvetini teşkil etmekteydiler. Miralay Bekir Sami (sonraki Hariciye Vekili ile karıştırılmamalı) ve Miralay Kâzım bu mücadelenin ilk tanınmış isimleri arasındadırlar.
Türklere, İzmir’de yapılan ilk kanlı muameleye karşı tamamen kayıtsız kalan Batı efkâr-ı umûmiyyesi İzmir’in içindeki Rumların karşı karşıya bulunduğu tehlikeden heyecana düşmüştü. İtalyan, Fransız ve Amerikan amiral ve generallerinden müteşekkil bir tetkik komisyonu 1919 Ekimi’nde durumu incelemek için İzmir’e gittiler. Fakat bunların raporu, Türk-Yunan mücadelesi bitmeden önce yayımlanmadı. Rapor, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini makul bulmuyordu.
Millî Misak’ın yayımlanması, İtalyan ve Fransız İşgal Kuvvetleri Merkezleri’nde iyi karşılanmakla beraber, İngiliz Merkezi somurtkan bir vaziyet almıştı. Bununla beraber, kimse yeni bir hareket beklemiyordu.
Senelerce içimde neler besledim,
Kendimi kandıramadım dindiremedim.
Aşk beni alıp savurdu yegâne,
Senden kaçtıysam da hep sen oldum.
Ama artık peşimi bırak ruhunla,
Bende bu rüzgârlarda esen yaprağım.
Benim ağacımda hep kış aylarım,
Senin benim olmaya ne hakkın vardı sonbaharım?
Senelerce içimde biriktire biriktire,
Aklımdan çıkaramadım seni her
25 Mayıs 1915
Bu gece, bugün o kadar top geçti ki yedi-sekiz tren, kırk vagondan ibarettir. Acaba bu harp yazın da bitmeyecek mi? Ya kışa kalır isek? Hepimizde ümid-i necat [kurtuluş ümidi] kesiliyor. Eyvah, buralarda mahvolup gideceğiz! Vatanımızı, ailemizi görmek nasip olmayacak mı? Artık birbirimizi teselli edemiyoruz. Biri düşünür iken
deli deli deli diye bir şarkı söylüyor çoban, kavalı deliği tıkanmış gider gibi, öttüremiyor. yavanı yavan yabancı bir köylü, gelip geçiyorken tepelerde kavalını çalmayan çobanı gördü. çoban vurdu sırtını yere, gergi göğsünü göğe, bir şarkı tıslıyor dilinin ucunda, deli deli deli sana nerden ermeli. yabancı kulak verdi sese, öbür kulağında bir
uyku tutmadı, sen tut beni
en son koynunda unuttum günaydın dilimi
gözlerinde büyüdüm, yüreğim sende çocuk kaldı
hadi kalk gidelim, bizi görüp yazacaklar, az kaldı
en keyifli sabah kahvaltım ! Sen,
göğsünde yürüdüğüm balıkçı kasabası
akşamdan kalsın öpüşlerin, yalpalasın dudaklarımda
susuyorum, özlemin gelincik tarlası
susatma
gözüm tutmadı sensizliği, bir daha yollama
efkar dağıttım, herkese biraz düştü
dalgalara gözlerimle yazdım şiirimi, ıslandı ama yırtılmadı
kalbim, içli şarkılar kuşağı. İçinden geçiyor
parmaklarım karanlıkta mum gibi,
sana yazıldıkça eriyor ateşli çingene dansım! Sen,
uzağında kaldığım deniz ülkesi
tutamayacağın sözler ver bana, ben tutarım
nefes alsın yorgunluğun dağınık yatak akşamlarında
biliyorum, gözlerin bir İstanbul hatırası
kapatma
ellerim tutmadı vedada, yaşlandım
beni kendinde bağışla
Ma’dûm oluyor zavallı gayret
Mübhem kalıyor bütün hakikat
Her mes’elenin zemini ibret
İdrak olunan meâli hayret
Bak âleme her taraf serâsir!
Dünyaya geliş hayat için mi
Yahut yaşayış memât için mi
Bilsem ki bu kâinat için mi
Ya onda biraz sebat için mi
Bin velvele bir merama dair!
Hiçbir şeyin hakikatinden
Vakıf değilim sorar isen ben
İndimde şu oldu sade rûşen
Kim zulmet-i mahz imiş fen
Efkâr ise yokla uğraşırmış!
Aklın o kadar kemali yokmuş
Hal anlayacak mecali yokmuş
Hem anlamak ihtimali yokmuş
Varmış sözünün meali yokmuş
İnsan yalnız heves taşırmış!
Çalışmakla olmuyor oğul, biraz da felek yar olacak! Felek yar olmayınca, ne kadar çabalasan, ne kadar yırtınsan boş! Yani, Allah “Yürü kulum!” diyecek.
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım:
Ne yapıp ye'simi kahreyleyeyim bilmem ki?
Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki!
Ah! Karşımda vatan nâmına bir kabristan
Yatıyor şimdi Nasıl yerlere geçmez insan?
Garibin anası pencerelerden
Yanık türkülerle yollara bakar.
İncecik yüzünde her akşam üstü
Çizgi çizgi, nokta nokta bir efkâr...
Fakirin anası her sabah sessiz
Ağlar çocuğunun aç çıplak durduğuna.
Elleri koynunda kalır çaresiz
6. Ne lâzım hasmı ta'kîb eylemek ta'dîl-i efkâr et
Gelirse nefse hiddet kibriyâ-yı Hakk'ı tezkâr et
Edip mahv-ı enâniyyet 'ubûdiyyette ısrâr et
Leyâlîde le'âlî-i şirişki durma îsâr et
Garaz kâşânesin yık hıtta-i 'irfânı i'mâr et
Sakın bir dîdeyi ağlatma handân olmak istersen
Dokunma hâtır-ı mûra Süleymân olmak