Teolojik-Siyasi Inceleme (Theologicai-Poli tical Treatise)'deki ilk derslerden biri, Tevrat'taki ilk beş kitap olan Pentateuch'un Musa tarafından yazılmadığı ve buradaki kurallann ilahi bir kökene sahip olmadığıdır. Ahlaki öğretiler yoluyla iletilen bir "ilahi mesaj" gerçekten de vardır ama Tevrat sonradan gelen yazariann ve düzeltenlerin eseridir; elimizdeki metin tarihsel aktarırnın doğal sürecidir. Spinoza'nın ileri sürdüğüne göre herhangi bir anlamlı biçimde "seçildiyse" bu yalnızca "geçici bir fiziksel mutluluk" ve bağımsız hükümet bahşedilmesinin sonucudur. Tanrının yardımıyla kendilerini bir ulus olarak, belli yasalara uyan sosyal bir birim olarak korumayı başarmışlardır. Yahudilerin "seçilmiş bir halk" olduğu kavramının herhangi bir fizikötesi ya da ahlaki bir anlamı yoktur; bu tür bir seçim onlara özgü değildir. Yahudiler ne ahlaki olarak üstün bir ulus, ne de irfanıyla diğer herkesi geride bırakan bir halktır.
Mısırlıların kesir gösterimleri Mısırlılar, milattan 2000 yıl önce hiyerogliflerle gösterdikleri birim kesirlere, yani paydaları 1 olan kesirlere da- yanan bir kesir sistemi geliştirdi. Bunu günümüzde British Museum'da bulunan Rhind Papirüsü'nden biliyoruz.
İÖ 1800
Babilliler kesirli sayılan Kullanır.
İÖ 1650
Mısırlılar birim kesirlerden faydalanır.
İS 100
Çinliler kesirii sayılan hesaplamak için bir sistem geliştirir.
1202
Pisa'lı Leonardo (Fibonacci) kesirlerin çizgiyle gösterimini yaygınlaştırır.
1585
Simon Stevin ondalık. kesirlere dair bir kuram geliştirir.
1700
Kesir çizgisi standart hale gelir (% gibi).
Vücudumuzdaki temel canlı birim hücredir ve her canlı gibi hücre de ölmek zorundadır. Peki, bir hücre ne zaman ölür? Hücre öldüğünde, organ da ölür mü? Ya da biz öldüğümüz için mi hücrelerimiz ölür, yoksa hücrelerimiz öldüğü için mi biz ölürüz? Aslında biz ve hücrelerimizin ölümü birbirinden bağımsız kavramlardır. Zira hücrelerimizin çoğunun yaşam ömrü oldukça kısadır. Örneğin sadece bir gün içerisinde ince bağırsağımızın yüzeyini oluşturan epitelyal hücrelerimizden 17 milyarı ölmekte ve yerine yeni hücreler yapılmaktadır. 17 milyar hücre! Siz sadece bu cümleyi okurken ince bağırsağınızda 1 milyon hücreniz öldü ve ölümler büyük bir hızla devam ediyor. Bu tam olarak ne anlama geliyor biliyor musunuz? İnce bağırsağımızdaki epitel tabaka beş günde bir tümüyle yenilenmektedir. Yani beş gün önce sahip olduğumuz ince bağırsak yüzeyi ile şu an sahip olduğumuz ince bağırsak yüzeyi birbirinden farklıdır.
Komünizm, bu dünyayı baş ve son bilen Tanrıyı yitirmiş, güçlü insanlara tapmaya ilkeleştirmiş, tek insanı birim olmaktan çıkarmış, kitleyi bir sürü olarak idrak eden âdeta bir dindir. Bir nevi modern mazdeizmdir.
Bizler aynı anda hem bireyleriz hem de sosyal hayvanlarız. İnsan, kısmen sosyal kısmen de bireysel bir varlık değildir; tam tersine, varoluşunu temel bir birim şekillendirir ve bunu ancak ve sadece mantıksal olarak birbirinin zıddı iki belirleyenin sentezi ya da çakışması aracılığıyla açıklayabilirsiniz: İnsan hem sosyal bağdır hem de kendi başına varlıktır, hem toplumun ürünüdür hem de otonom çekirdeğe sahip bir yaşamdır. Birey toplumu belirler ama aynı zamanda toplum da bireyi belirler. Sosyolojiyi bu denli büyüleyici kılan işte tam da budur.
Ütopik bilincin belli biçim ve aşamalarından söz ediyorsak eğer, aklımızdan geçen tekil insanlarda “canlı” olmuş olan somut olarak bulunabilen bilinç yapılarıdır. Kastettiğimiz, (Kant’ın “tam olarak bilinç”i gibi) sadece tinsel olarak inşa edilmiş (yapı) bir birim ya da (Hegel’in “ruh”u gibi) âdeta tekil bireylerin somut bilincinin üstünde tayin edilen metafıziksel bir öz olmaktan çok, tekil insanlarda tespit edilebilen ve somut olarak bulunabilen bilinç yapılarıdır. Bu bağlamda kastedilen, somut insanların somut düşünceleri, eylemleri, hisleri ve tüm bunların içsel ilişkileridir.
İnsan davranışı daima durumsal güçlerin etkilerine açıktır. Bu süreç genelde, kendisini ayakta tutmak ve devam ettirmek için tasarlanmış belirli bir güç sisteminin, yani büyük ve makrokozmik bir gücün içerisine saklanır . Yasal, dini ve tıbbi kurumlar tarafından yapılan geleneksel analizler tek nedensel birim olarak faile odaklanır. Dolayısıyla davranışsal sonuçları şekillendiren ve failleri dönüştüren durumsal değişkenlerin ve sistemik belirleyicilerin etkisini ya önemsemez ya da küçümserler.