Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.'
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen
sanırım herkes
sizin gibi düşündüğü için icat etmişler bu giyotin denilen aleti.
Oysa ben o sırada ne düşünüyordum biliyor musunuz: ya daha
kötüyse böylesi?Yani ölümün çabukluğu daha fazla acı veriyorsa?
Gülünç bulabilirsiniz bu düşüncemi, vahşice de bulabilirsiniz,
ama işte . . . şöyle etraflıca düşünecek olursanız insanın aklına
böyle
Taşbaş Lokman Sultan, önce Erciyes'e gitmiş. Erciyes'te bir çiçek var. Erciyesin doruğunun ucunda açar.Bu koskocaman bir çiçektir.Bu çiçeğin saatten saate,andan ana,günden geceye rengi değişir.Çoğunlukla aka çalan bir bal rengi.Arkasından ışıklandırılmış.Bu çiçeğe yaklaşıp,uzaktan olsun kokusunu alan her insan,her yaratık, hiç bir zaman
— Bakın ne diyeceğim? Siz de aynı şeyi düşündünüz, herkes öyle düşünüyor... Giyotin denen makine de bunun için icat edilmiş. O zaman bir fikir gelmişti aklıma: Ya böylesi daha kötüyse? Komik geliyordur bu size, tuhafınıza gidiyordur. Ama bazen böyle şeyler geliyor insanın aklına işte. Düşünsenize: Ya işkence etseler? O zaman acı çekersin, yara
Sen beni hep dünkü geceden uykusuz sandın, oysa bir ömür uykusuz kaldım ben. Uyku dediğin ne ki, ölümüm kız kardeşi. Uykunun ölümden tek farkı rüyalar belki de. Ama bir kere bile yüzünü rüya etmedin bana. Kuyruklu bir yalan olup çıktın bu dünyada.
***
Bu dünyada ne çok güzel kadın var
kızlar hele.
Otelin balkonuna çık
seyret ihtiyar.
Bir yandan şiir döktür birbirinden aydınlık
bir yandan yanındaki ölümle sohbet eyle.
12 Temmuz 1959
Bu kitapta toplumsal iktidarın duygular alanındaki hareketini Türk sinemasında takip etmeye çalışıyorum. Bizi biz yapan, kendimiz üzerine düşünmenin ve kurduğumuz hayallerin sınırlarını çizen, bizi ev ve ulus fikrinin eşiğine bırakarak mutlu sona kavuşturan hikâyelerin gücünün, toplumsal iktidarla duygular evreni arasındaki sıkı fıkı ilişkinin
Biliyor musun?” demişti Harmin. Teknede oturuyorduk. Güneş doğdu doğacak gibiydi ve gökyüzü renkten renge girip bir alçalıp bir yükseliyordu.
“Kısırdöngü asla yok olmaz. Sadece genişler, sonra da kendini unutturur. Niye? Çünkü döngü dediğin, bildiğin daire. Üstünde tam tur atmak o kadar uzun sürer ki, aynı noktadan ikinci kez geçtiğini
Her sonbaharda birbiri üzerine dökülen ağaç yaprakları gibi insanlar da birbirini takip ederek toprağa yatıp yok oluyorlar. Bu değişmez, umumi bir kanun... Niçin endişe etmeli? Şu dünyada erişilen başka ne var? Hayat yalan, ölüm gerçek...