Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Işıklar içinde uyusun”
Dinsel söylemdeki "nur içinde yatsın" temennisinin -sözde- seküler versiyonu olan, ölümü uykuya eğretileyen bu dilek, dinsel inanca ideolojik, felsefi ve linguistik çekinceler koyan görüşlere mensup bazı insanların, ölüm söz konusu olduğunda dinsel-spiritüel inancın "ebedi hayat/sonsuz yaşam" varsayımına -farkında olarak veya olmayarak- nasıl tutunduklarının ilginç bir örneğini sunar. Ölüm ilanlarında sık sık karşımıza çıkan bu ifade, kanımca, söz konusu dünyevi görüşün dinsel-spiritüel görüş karşısındaki ideolojik/felsefi yetersizliğini göstermez, daha ziyade, ölümle birlikte yok olma ihtimalinin insan ruhunda yarattığı dehşetin gücünü, yol açtığı çelişki pahasına, açığa vurur.
Elektriğin icadından önce yazılan eserleri mum ışığında okumanın esprisini yapardık. Gereksiz bir antikalık gibi gelebilir kulağa, fakat bir yağlıboya resme mum ışığında baktığınızda, ne kadar iyi aydınlatılırsa aydınlatılsın, resmin normalde olduğundan çok daha farklı bir hal aldığını görürsünüz. Pigmentlerden yansıyan ışıkla, yağla ve resmin bulunduğu odayla bir ilgisi olmasa da baktığınız tablonun yeni bir tabloya dönüştüğünü, gölgelerin hayat bulduğunu söyleyebilirim. Boşluklar genişler ve kişi ortaya çıkan bu yeni boyutun içine girer. Kimi kitaplarda da benzer bir durum oluşur çünkü bir sayfa da aslında çetin bir çizimdir. Kendi ritim ve kompozisyon kuralları dâhilinde ünlü harflerden ünsüzlere doğru akarak, seçilen fonta, kenar boşluğuna, kullanılan kâğıdın kalınlığına, sayfa numaraları sağda veya ortada oluşuna göre ve bunlar gibi sonsuz ayrıntı sonucu ortaya çıkan küçük figürlerin ve satırların oyunuyla harika bir nesne meydana gelir. Baskı ne kadar yeni ve kâğıt ne kadar beyaz olursa olsun, mum ışığında, ona muazzam bir albeniyle değer ve nüans katan bir bakır küfüne boyanır sayfa. Ve patikalar nasıl da bir hazza dönüşür ama...” “Ne patikası?” diye sordum, huzursuzca; doğru duyup duymadığımdan emin değildim. “Bakın, bu eski bir tartışma konusudur. Kimse asıl olay yazarın yeteneğinde mi yoksa baskının güzelliğinde mi, tam emin olamaz. Farklı görüşler vardır fakat pek çok okurun kitabın iyi ve okunmaya değer olup olmadığını anlaması için patikalara bakması yeterlidir.”
Sayfa 55 - Jaguar Kitap
Reklam
KLEOPATRA Hangi kraliçe uğramıştır böyle bir ihanete? Ama çoktan görmüştüm bu ihanetin tohumlarını.
Hiç kimse Ben katil olmam! diye düşünmemeli,düşünmesin de.
Herkes "Ben de bu potansiyele sahibim." demeli ve bu potansiyelin ortaya çıkmasına sebep olabilecek durumlara karşı tedbirli olmalı. Öyle bir baba düşünün ki kendi öz çocuğunu öldürebiliyor. Geceleyin ağlıyor diye öfkesine kapılıyor ve kendi çocuğunu duvara çarparak ölümüne sebep olabiliyor. Bu nasıl bir öfke patlaması!.. Özellikle günümüzde ajanslar servis edilen bu tarz haberlerle dolu. Bu ve buna benzer bir öfke potansiyelini bizim de taşıdığımızı; bazen birinden almak istediğimiz bir hıncımız sebebiyle, birine duyduğumuz haset sebebiyle veya herhangi bir sebeple içimizde oluşan o korkunç öfke üzerinden bunu anlayabiliriz. İnsanın kendisini tanıması açısından çok önemli..
Bütün bu yıllar boyunca nasıl da kör kalmışım?
Sayfa 49 - MetisKitabı okuyor
Yalnızca bu çılgınca sorulara yanıt aramak bile insanı deliliğin eşiğine getirmeye yeterliydi. Bu yüzden , '' Nasıl yaptınız? '' diyerek konuyu değiştirdi. '' Neyi? '' '' Adamları. Onları nasıl alt ettiniz? ''
Reklam
Bazı hallerde, ulusal mesele söz konusudur, örneğin İrlanda'da. Başka hallerde ise kendi devrimlerini nasıl yapacakları sorusu gündemdedir. Bu mücadelelerin ciddi bir şekilde incelenmesi gerektiğine ve sorunun hangi ideolojiye sahip olduklarının, hangi siyasetin onlara rehberlik ettiğinin, hangi sınıfa hizmet ettiklerinin ve süper güçler sorununu nasıl ele aldıklarının görülmesinden oluştuğuna inanıyoruz. Bunlara yakın ilgi göstermemiz gerektiği görüşündeyiz, özellikle de Mao Zedung'a geri dönmeyi öneren veya partinin gerekliliğini ya da sadece silahlı mücadelenin yeterli olmadığını ortaya atmaya başlayan örgütler olduğu durumlarda. Bunu yeni bir uyanış olarak görmeli ve birçok hata yapılabileceğini anlamalıyız -nihayetinde, kim hata yapmıyor ki? Ama kendi hatalarından derslerini kendileri çıkartacaktır ki bunu yapıyorlar, ilerleyecek, Marksizm-Leninizm-Maoizmi kavrayacak, partilerini oluşturacak ve devrimlerinin sosyalist karakterine ve özgül şartlarına göre kendi halk savaşlarını başlatacaklardır
Bundan yıllar sonra, bir tartışma sırasında, sana çocukluğumdan nefret ettiğimi söylediğimde bana deliymişim gibi baktın ve dedin ki: Eh ama yüzün hep gülüyordu! O günkü tepkinden nasıl şikayetçi olabilirdim ki, zira zaferimin işaretiydi bu söylediğin, demek ki bütün bu zaman boyunca seni hayatımdan habersiz bırakmayı ve senin -öyle ya- annem olmanı engellemeyi başarmıştım.
“İnsan birisini bu kadar severse nasıl darılır?” diyordu. Hiç darılabilir mi? Muhakkak yorulmuştur..
"Thoreau'ya göre kapana kısılmış kalan biz şehirliler, manava muhtaç olup günün büyük bir bölümünü kapalı mekanlarda geçirerek 'doğanın bir parçası' olmanın bize kendimizi nasıl hissettirebileceğini idrak edemeyiz. Kendimize yetebilmek için daha başka, daha basit ve daha samimi yollar olabileceğini ve bunun bir zenginlik olduğunu fark edene dek iktisadi davranışlarımızı alışılmış biçimde düzenleyip sığ modayı takip ederek yaşamlarımızı da bu çerçevede yapılamdırma eğilimi gösteririz. Neler kaybettiğimizi dahi bilmeden, piyasa ekonomisinin bizden neler alıp götürdüğünü far etmeden... "
Reklam
Bu zaman kaybetme düşüncesini hiçbir zaman anlayamadım. Bir anahtar kaybedebilirsin, bir çorap veya bir kalem... Fakat, elinle tutamadığın zamanı nasıl kaybedebilirsin ki?
Sayfa 42 - Final kültür sanat yayınlarıKitabı okuyor
"Öbür insanlar gibi yaşamak..." bu ne kadar güzel ve iyi bir şeydi. Öbür insanlar... işte bu akşam, belki de en kat'î şekilde onlardan ayrılıyordu. Halbuki buraya onlarla birleşmeğe, onlar gibi olmağa gelmişti... Etten ve kemikten alelâde bir kadın yerine, esrarlı bir mevcut, başka bir yıldızın mucizeli bir çocuğu tarafından sevilmiş olmanın istisnaî saadetini şimdi, senelerden sonra kim bilir nasıl bir kefaretle ödeyecekti?
Bu nasıl şiirdir...
Ya topla yaralı kırlangıçları Ya da bu vefasız şarkıyı bitir Özgürlüğe giden tutsaklar gibi Siyah gözlerine beni de götür.
Sayfa 27 - Timaş Yayınları 26. BaskıKitabı okuyor
Günümüz Çin'in durumu
El Diario: Çin'in bugünkü önderliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Karşı-devrim saflarındalar mı? Çin halkının kurtuluş yolu ne olacaktır? Başkan Gonzalo: Çin'in bugünkü önderliği revizyonist bir önderliktir ve gerçekten kepaze bir şahsiyet tarafından eski ve çürümüş revizyonist Teng Si- ao-ping tarafından yönetiliyor. Büyük Proleter
“Kimsin sen?'” “0yun kurucuyum. Artık büyük acıyı yüreğimde hissediyo­rum. Oyundan artık çıkmak istiyorum.” Bebeğimin hıçkırıklarını duyuyordum. Korku içinde annesine sığınmıştı. Bana korkuyla bakıyordu. Böylesine büyük bir laneti nasıl tasarlayabilmiltim? İnsanları böylesine büyük acılar içinde bırakma hakkını kendimde nasıl görmüştüm? Ben nasıl bir tasar­layıcıydım ki, ölümle ve korkuyla insanları oyuna yönlendiriyor­dum? Ben nasıl bir tasarlayıcıydım ki, insanlara mutlu olabilme­leri için küçücük bir zerre verirken acının egemenliğini sınırsız bırakmıştım. Ama acının egemenliğinden kendim de örselenmiştim. Ben nasıl bir tanrıydım ki, korkunun egemenliğinde yaratttklarımın bana biat etmesini beklemiştim. Bu oyun yanlıştı; hatalarla doluydu; yaratılan her şeyin yükü omuzlarımı ezdi. Bu yükü kaldırmam mümkün değildi. Çok uzaklarda kalan o sesi anımsadım: "Oyundan çıkmak ister misin?" diyordu o sarışın kadın; deni­zin berrak mavi dalgalarının üzerinde dururken soluk güzelliğiyle karşımda duruyordu. "Oyundan çıkmak için gerekli hamleyi yaptın!" Avucumda si­lah vardı. Metalin soğuklugunu hissediyordum. İçinde mermi kal­mamış olmalıydı. Ama oyun kurucu olan ben değil miydim? Gülümsedim karıma ve bebeğime. Sonra usul bir sesle "Oyundan çıkmak istiyorum," dedim ve tabancanın içinde son bir merminin olmasını istedim. Ardından tetiği çektim.
Sayfa 224 - Metis Yayınları, 2. Basım, Haz. Yiğit Değer Bengi
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.