''Asıl ‘ben’, otuz beş seneye yaklaşan ömrümde, ancak üç dört ay kadar yaşamış, sonra, benimle alakası olmayan manasız bir hüviyetin derinliklerine gömülüp kalmıştım.”
"Aramızdaki temel fark ne, biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun!" "Peki, sen ne görüyorsun bakalım?" "İnsan, sadece insan. Seven, acı ceken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan."
Sen de fark ettin mi? Az dediğin, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi..
...Yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir. Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun.
Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim" dedi: Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: "Seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda..."
Bedevi bir kadına bir gün en çok hangi çocuğunu sevdiğini sormuşlar.
Kadın şöyle yanıt vermiş:
Hasta olanı iyileşene kadar, en küçüğü büyüyene kadar, yolda olanı da eve dönene kadar
Herkes aşık olduğunu sanabilir ama yaratılışında aşk yeteneği olanların aşkı daha başka olacaktır. Tıpkı herkesin şiir yazması ama gerçek şair olamaması gibi.
İnsan, arayış demektir. Yolcu demektir…
“Çokluğunu” bulmak için “yokluğunu” arar bu hayat yolculuğunda…
Ve o, tüm hayatı boyunca hayallerini dışarıda zannederken, karşılaştığı acılarda, aldığı yaralarda başka bir istikamete değil, aslında “hakiki” kendine, Öz’üne yolculuk ettiğini fark eder bir gün.
Hayallerinin, özlemlerinin ve herkesin peşinde olduğu Kafdağı’nın ardındaki o “meşhur” Hazine’nin izini sürerken, aslında aşılması gereken tek Kafdağı’nın kendi nefsi olduğunu fark eder.
İşte bu yolda ilerlerken insan, onu bekleyen HAZİNENİN SAHİBİNİN, ona Kelam’ıyla, Elçi’leriyle İŞARET’ler bıraktığını görmeye başlar… Ve her şeyin onun için çok önceden büyük bir sevgi ve şefkatle hazırlanmış, düşünülmüş olduğunu…
Eğer ki inşa ettikleriniz sarsılıyorsa… Eğer ki hayatınızdan vazgeçilmez sandıklarınız uzaklaşıyor, “kayıp” sandıklarınız artıyorsa... Bilin ki “aslınıza” Hicret’tesiniz ve giden herkes ve her şey sizin HAZİNENİN TEK SAHİBİ Allah’a, “tek hakikate” kanatlanıp uçmanıza yük olan ağırlıklardır…
Bırakın…
Bırakın gitsinler…
Rüzgâr ve Ruh birbirine benzer… Eğer kendinizi O’nun nefesine, ruhuna bırakırsanız O size yeni kanatlar verir ve kanatlarınız altındaki rüzgâr olur…
Çünkü O’nun her şeye gücü yeter.
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan
saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
başından başlayabilirim.