Sen konuşmazsan dünya susuyor biliyor musun? İnsan unutmanın sularını geçti. Kimse kimseyi hatırlamıyor. Anlamını bir gün bile düşünmedikleri bir kalabalık yetiyor herkese. Toprağı ölü bir huzurla değiştiler. Gökyüzünü can sıkıntısıyla değiştiler. Arzuyu pişmanlıkla değiştiler. Kimse bir başkasına misafir olmuyor. Acı bitti. Zaman yok. Gönül soğuk. Sevme korkusu öyle kötürüm etti ki herkesi, yalnızlıktan bunalan insan, dönüp yine kendi yalnızlığına sığınıyor.
Çoğu zaman zihin olumsuz kıyaslamalar yapabilir ve içeriden "Başaramam. Çünkü...", "Benim gibi biri bunu başaramaz...", "Başlamaya değecek yeteneğe sahip değilim..." gibi düşünceleri duyabilirsiniz. Ardından baskı ile başarısız olma korkusu ve içsel çatışmalar oluşurken planlamalar sonraki aşamaya taşınamaz. Bu döngüye dışarıdan baktığınızda, muhtemelen başlangıç noktasında kendinizi nasıl sabote ettiğinizi ve mevcut durumu çarpıtarak yorumladığınızı fark edeceksiniz. Potansiyelin önündeki bu en ciddi engeli fark etmek, düşünce sisteminin organize olması için kritik önem taşımaktadır.
“Adı, soyadı
Açılır parantez
Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti
Kapanır parantez.
O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı
Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları.
Ya sayfa altında, ya da az ilerde
Eserleri, ne zaman basıldığı
Kısa, uzun bir liste
Kitap adları
Can çekişen kuşlar gibi elinizde.
Parantezin içindeki çizgi
Ne varsa orda
Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci
Ne varsa orda.
O şimdi kitaplarda
Bir çizgilik yerde hapis,
Hala mı yaşıyor, korunamaz ki,
Öldürebilirsiniz.”
~Behçet Necatigil~
Neler yoktu orada, neler! Utanma mı istersiniz, sahte bir küstahlık mı, ansızın yüzü kızartan can sıkıntısı mı, öfke mi, başarısızlık korkusu mu, verilen zahmet için bağışlanma isteği mi, kendi gururunun ve hiçliğinin tam bilinci mi...
Adı, soyadı
Açılır parantez
Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti
Kapanır parantez
O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı
Bir parantez içinde doğum ölüm yılları.
Ya sayfa altında ya da az ilerde
Eserleri ne zaman basıldığı
Kısa, uzun bir liste
Kitap adları
Can çekişen kuşlar gibi elinizde,
Parantezin içindeki çizgi
Ne varsa orda
Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci
Ne varsa orda.
O şimdi kitaplarda
Bir çizgilik yerde hapis,
Hala mı yaşıyor, korunamaz ki,
Öldürebilirsiniz.
İbrahim aleyhisselam gibi taştan putları kırarız zannediyoruz. Heyhât! İbrahim aleyhisselam can korkusu, rehavet, dünyevi şehvet ve zalime itaat putlarını kırmasaydı o taştan putun boynuna o baltayı asabilir miydi? Ateşe mancınıkla atılmayı göze almadan Nemrud'a isyan bayrağı çekebilir, "Ya Hakk!" diye tüm taştan putları yerle yeksan edebilir miydi?
Biz istiyoruz ki, taştan putu kıralım ama ateşe de atılmayalım. İstiyoruz ki, baltayı heykelin boynuna asalım ama pofuduk koltuklarımıza gömülerek göbek şişirme rehavetimizden de geri durmayalım. Bu modernite putunu İbrahimce kırarız diyoruz; çok güzel, tamam. Ama Nemrudların karşısında el pençe divan da duruyoruz. Yusufça zindanlara düşeriz diyoruz ama yastıklarımıza yumuşacık elyaf da dolduruyoruz. İsmailce candan geçeriz diyoruz ama tatlı canımızı kuş tüyü sıcacık yorganlara da sarıyoruz.
Musaca zalime kıyama dururuz diyoruz ama bir zalimcik görsek kekelemeye de başlıyoruz. Ateşlere atılmadan, Nemrudların hışmına uğramadan İbrahimce put kırılmaz! Kızıldeniz'e varmadan Musaca zalim devrilmez! Bıçak altına girmeden İsmailce candan geçilmez! İsmailce, Eyyubca, Yusufca, Musaca olunmadan İbrahimce olunmaz! Salât ve selâm üzerlerine olsun...