… İki yıl önce göç edip gelmişler İstanbul’a. Niye geldiklerini tahmin edebiliyordum, ama yine de ondan dinlemek istedim. Çok temkinli bir şekilde ve sesini biraz alçaltarak orada karşılaştıkları baskıları anlattı. Sonra kısa bir sessizlik oldu. O arada ne düşündü bilmiyorum, birden iri kara parmağını önündeki bardağa doğru uzatıp bana döndü ve “bak şimdi..” dedi:,… bu çay değil midir, ha? Şimdi sen de görüyorsun ben de görüyorum, ve bu kahvedeki bütün millette görüyor ki bu çaydır. Peki devlet ne diyor? Devlet diyor ki, yok bu çay değil, bu kahvedir. Hiç böyle şey olur mu?”
Sayfa 15 - Leman Yayıncılık İkinci basım: Ekim 1995Kitabı okudu
ESKİDİM...
Çay kaç kuruştur? İnsanların hayata katlanabilmeleri için verdikleri küçük molalar vardır. Bunun adı bizim topraklarda çaydır. Adamlar çayı, ve dahası içine atacakları şekeri bir mesele gibi görmek zorunda kalmışlar seneler seneler önce. Fukara için adım attığı meseledir.
Bir kitap nasıl bu kadar acıklı olabilir? Bir insan hüznü
İstanbul'da yaşıyorum ama işlerim sebebiyle yılın altı ayını Antalya'da geçiriyorum.
Anne babamın da gerçek memleketi de burası aslında..
İstanbul'da Heybeliada'yı bilen bilir..
Orada adanın arkalarına doğru kendime küçük bir koy bulmuştum..
Tabii ki oraya ulaşım zor olduğu için hiç kimse yürüyerek gelemiyordu..
Ama ben
Gece candır can. Uyku iyi bir şey olsaydı, uykuyla abdest bozulmazdı. Demek ki sıkıntı. Bakın isterseniz bir test de yapabilirsiniz. Aynı şarkıyı bir gündüz dinleyin bir de gece, herkes uyuduktan sonra. Ya da çay... Kahvaltıda içtiğin çayla seher vakti içtiğin çayın lezzeti bir mi? Bir gündüz ettiğin dualara bak bir de gece. Nasıl? Dediğim gibiymiş di mi? Gece, sevdanın da derdin de nöbetinin tutulduğu zamandır. Herkes uyurken gizli gizli, kendi kendine sevebilmek, dertlenebilmektir gece. O uyurken bile onunla hasbihal etmektir gece. Duadır, nazdır, niyazdır, çaydır, tüm gün esneyeceğini ve gözlerinin yanacağını adın gibi bilip bırak rahatsızlık duymayı, bilakis bundan memnun olmaktır.
Çay ihtimamla pişmezse, ağır ağır, rahat rahat içilmezse hiç bir kıymeti kalmaz. Çay, bol elbiseler içinde, rahat minderlerde, gayet lâübalî bir tarzda içilmek şartile dünyanın en lezzetli içkisidir, fakat suyu berrak, rengi âteşîn, fincanı billûr, şekeri az, rayihası hafif olmalıdır. Yazık ki çay içen milyonlarca halktan pek azı bu esaslara riayet eder. Çay pişirmeyi basit görenler aldanırlar ve aldandıkları içindir ki iyi çay içmeğe muvaffak olamazlar. Suyu ılık bir âdi porselen ibriğe haşlanıvermiş olan çay yani alelûmum içtiğimiz çay ne taamsız, ne fena bir çaydır; bunu çay namına yutanlara acımalı ve çay gibi nefis bir nesneyi o hale sokanlara da kızmalıdır.
Baş köşeyi kim aldı, kime verdin?
Bir bardak soğuk su gibidir onlar
Ellerinin uzandığı her masada taş gibi bir çay.
Bizim içtiğimiz çay da çaydır.
Çarpık dudaklı, ezik gözlü allı mavili çaylar
Şehirlerden çok güneş vardır o çaylarda
O çaylar dağları bin parça eder getirir.
Yaşamayı çağıl çağıl getirir.
Dans eden bir kadının ayak bilekleri gibidir onlar
Judy Garland gibi çay, kan gibi çay
O çaylardan su içenlerin gözleri
Benim çay bardağımda senin gözlerin olur
Senin gözlerin sizin çay bardağınızda.
Bizim içtiğimiz çay da çaydır.
Çarpık dudaklı, ezik gözlü allı mavili çaylar
Şehirlerden çok güneş vardır o çaylarda
O çaylar dağları bin parça eder getirir.
Çay ihtimamla pişmezse, ağır ağır, rahat rahat içilmezse hiçbir kıymeti kalmaz. Çay, bol elbiseler içinde, rahat minderlerde, gayet lâubali bir tarzda içilmek şartile dünyanın en lezzetli içkisidir, fakat suyu berrak, rengi âteşîn, fincanı billur, şekeri az, râyihası hafif olmalıdır. Yazık ki çay içen milyonlarca halkın pek azı bu esaslara riayet eder. Çay pişirmeyi basit görenler aldanırlar ve aldandıkları içindir ki iyi çay içmeğe muvaffak olamazlar. Suyu ılık bir âdi porselen ibriğe haşlanıvermiş olan çay, yani alelumum içtiğimiz çay ne taamsız, ne fena bir çaydır; bunu çay namına yutanlara acımalı ve çay gibi nefis bir nesneyi o hale sokanlara da kızmalıdır.
Baş köşeyi kim aldı, kime verdin?
Bir bardak soğuk su gibidir onlar
Ellerinin uzandığı her masada taş gibi bir çay.
Bizim içtiğimiz çay da çaydır.
Çarpık dudaklı, ezik gözlü allı mavili çaylar
Şehirlerden çok güneş vardır o çaylarda
O çaylar dağları bin parça eder getirir.
Yaşamayı çağıl çağıl getirir.
Dans eden bir kadının ayak bilekleri gibidir onlar
Judy Garland gibi çay, kan gibi çay
O çaylardan su içenlerin gözleri
Benim çay bardağımda senin gözlerin olur
Senin gözlerin sizin çay bardağınızda.
Sezai Karakoç
"Bu mahallede çay içmek için kahveye gidilmez abi. Çünkü çay Erdal Bakkal'da içilir. Erdal Bakkal! Erdal Bakkal! Mahallenin gururu."
"N'apıyon lan?"
"Ürün yerleştirme. Mahallede reklamını yaparsak bedava çay veriyo Erdal Abi..."
Baş köşeyi kim aldı, kime verdin?
Bir bardak soğuk su gibidir onlar
Ellerinin uzandığı her masada taş gibi bir çay.
Bizim içtiğimiz çay da çaydır.
Çarpık dudaklı, ezik gözlü allı mavili çaylar
Şehirlerden çok güneş vardır o çaylarda
O çaylar dağları bin parça eder getirir.
Yaşamayı çağıl çağıl getirir.
Dans eden bir kadının ayak bilekleri gibidir onlar
Judy Garland gibi çay, kan gibi çay
O çaylardan su içenlerin gözleri
Benim çay bardağımda senin gözlerin olur
Senin gözlerin sizin çay bardağınızda.
Sezai Karakoç
“Çay eksperliği, çay fabrikası müdürlüğü, çay fabrikatörlüğü yapmıştı, biliyordu bu ilginç ve özel bitkinin her halini. Fakato bitki hiç gülmemişti yüzüne. O, çay’a hay ettikçe, vay gelmişti başına. Zihni Derin’in adını ve öyküsünü de ondan duymuştum ilk kez. Zihni Derin Çay Fabrikasında çalışıyordu o zamanlar. Bu destan rahmetli kardeşim Mucip