Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çünkü iyice düşününce ve olayları soğukkanlılıkla irdeleyince görüyordum ki, giyotin bıçağının kusuru, şansa hiç mi hiç yer bırakmamasıydı. Sonuç olarak, mahkûmun ölümüne kesin şekilde karar verilmiş oluyordu. Olmuş bitmiş bir iş, iyice ayarlanmış bir düzen, kabul edilmiş ve bozulması düşünülemeyecek bir anlaşmaydı bu. Binde bir ihtimalle bıçak inmez veya kesmezse, süreç yeniden başlıyordu. Demek ki, meselenin can sıkıcı tarafı mahkûmun, makinenin iyi işlemesine dua etmek zorunda olmasıydı. Cezanın kusurlu tarafı işte buydu. Bir bakıma bu, doğru. Fakat başka bir bakıma, iyi bir düzenlemenin bütün sırrının da işte bunda olduğunu kabul etmek zorundaydım. Sözün kısası, mahkûm da kendisinin idamına manen yardım etmek zorundaydı. Her şeyin aksamadan yürümesi onun da yararınaydı.
Sayfa 100 - Can, 55. BaskıKitabı okudu
Ama insan her zaman makul hareket edemez tabii. Örneğin, bazen de kanun tasarıları yapıyordum. Cezaları düzeltiyordum. İşin aslının, mahkûma bir şans vermek olduğunu fark etmiştim. Binde bir şans, birçok şeyi düzeltmeye yeterliydi. Örneğin hastayı (hasta, diye düşünüyordum), onda dokuz ihtimalle öldürecek olan bir kimyasal bileşim bulunabilirdi. Fakat mahkûm bunu bilecekti, şart bu olacaktı. Çünkü iyice düşününce ve olayları soğukkanlılıkla irdeleyince görüyordum ki, giyotin bıçağının kusuru, şansa hiç mi hiç yer bırakmamasıydı Sonuç olarak, mahkûmun ölümüne kesin şekilde karar verilmiş oluyordu. Olmuş bitmiş bir iş, iyice ayarlanmış bir düzen, kabul edilmiş ve bozulması düşünülemeyecek bir anlaşmaydı bu. Binde bir ihtimalle bıçak inmez veya kesmezse, süreç yeniden başlıyordu. Demek ki, meselenin can sıkıcı tarafı mahkûmun, makinenin iyi işlemesine dua etmek zorunda olmasıydı. Cezanın kusurlu tarafı işte buydu. Bir bakıma bu, doğru. Fakat başka bir bakıma, iyi bir düzenlemenin bütün sırrının da işte bunda olduğunu kabul etmek zorundaydım. Sözün kısası, mahkûm da kendisinin idamına manen yardım etmek zorundaydı. Her şeyin aksamadan yürümesi onun da yararınaydı.
Sayfa 101
Reklam
Hayyam yeniden mırıldandı: "Cabir, Ebu Ali'nin en gözde öğrencisi!" Adamı ilk kez görse de, onun acıklı ve ibret verici yazgısının her satırını biliyordu. İbn Sina tip ve kelam ilimlerinde onu kendi devamcısı olarak görüyor, ispatlarının gücüne hayranlık duyuyordu; eleştirdiği tek nokta, fikirlerini fazla yük-sek sesle ve çok dobra dobra açıklamasıydı. Cabir, bu kusuru yüzünden birçok kez hapse atılmış ve üç kez de meydan dayağına çekilmişti; bunların sonuncusunda, Semerkant'ın Büyük Meydan'ında öküz sinirinden yapılmış kamçı, tüm yakınlarının huzurunda, tam yüz elli kez inmişti bedenine. Bu aşağılayıcı cezanın ardından bir daha kendini toparlayamamıştı. Gözü karalığı ne zaman meczupluğa dönmüştü acaba? Kuşkusuz karısı öldüğünde. Artık üstü başı lime lime, ayakları birbirine dolaşarak ve küfürler ederek, zındıkça zırvalar haykırarak arşınlıyordu sokakları. Kahkahalarla el çırpan çocuk sürüleri peşini bırakmıyor, attıkları sivri taşlarla yaralıyorlardı onu, bazen gözlerinden yaşlar akacak kadar çok yanıyordu canı. Ömer sahneyi izlerken düşünmeden edemedi: "Dikkat etmezsem, ben de böyle tükenip enkaza döneceğim." Ayyaşlıktan korkmuyordu, kendini kolay kolay kaptırıp koyvermeyeceğini bilirdi çünkü, şarapla aralarında karşılıklı bir saygı oluşmuştu, ne şarap onu yere serer, ne o şarabı döküp saçardı yerlere. Asıl çekindiği kalabalıklardı, kalabalıkların içindeki özsaygı duvarını yıkmasıydı..
Sayfa 17 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Ama insan her zaman makul hareket edemez tabii. Örneğin, bazen de kanun tasardan yapıyordum. Cezaları düzeltiyordum. İşin aslının, mahkûma bir şans vermek olduğunu fark etmiştim. Binde bir şans, birçok şeyi düzeltmeye yeterliydi. Örneğin hastayı (hasta, diye düşünüyordum), onda dokuz ihtimalle öldürecek olan bir kimyasal bileşim bulunabilirdi. Fakat mahkûm bunu bilecekti, şart bu olacaktı. Çünkü iyice düşününce ve olayları soğukkanlılıkla irdeleyince görüyordum ki, gilyotin bıçağının kusuru, şansa hiç mi hiç yer bırakmamasıydı. Sonuç olarak, mahkûmun ölümüne kesin şekdde karar verilmiş oluyordu. Olmuş bitmiş bir iş, iyice ayarlanmış bir düzen, kabul edilmiş ve bozulması düşünülemeyecek bir anlaşmaydı bu. Binde bir ihtimalle bıçak inmez veya kesmezse, süreç yeniden başlıyordu. Demek ki, meselenin can sıkıcı tarafı mahkûmun, makinenin iyi işlemesine dua etmek zorunda olmasıydı. Cezanın kusurlu tarafı işte buydu.
Ama insan her zaman makul hareket edemez tabii. Örneğin bazen de kanun tasarıları yapıyordum. Cezaları düzeltiyordum. İşin aslının mahkuma bir şans vermek olduğunu fark etmiştim. Binde bir şans birçok şeyi düzeltmeye yeterliydi. Örneğin hastayı (hasta diye düşünüyordum) onda dokuz ihtimalle öldürecek olan bir kimyasal bileşim bulunabilirdi. Fakat mahkum bunu bilecekti, şart bu olacaktı. Çünkü iyice düşününce ve olayları soğukkanlılıkla irdeleyince görüyordum ki giyotin bıçağının kusuru, şansa hiç mi hiç yer bırakmamasıydı. Sonuç olarak mahkumun ölümüne kesin şekilde karar verilmiş oluyordu. Olmuş bitmiş bir iş, iyice ayarlanmış bir düzen, kabul edilmiş ve bozulması düşünülemeyecek bir anlaşmaydı bu. Binde bir ihtimalle bıçak inmez veya kesmezse süreç yeniden başlıyordu. Demek ki meselenin can sıkıcı tarafı mahkumun makinenin iyi işlemesine dua etmek zorunda olmasıydı. Cezanın kusurlu tarafı işte buydu. Bir bakıma, bu doğru. Fakat başka bir bakıma, iyi bir düzenlemenin bütün sırrının da işte bunda olduğunu kabul etmek zorundaydım. Sözün kısası, mahkum da kendisinin idamına yardım etmek zorundaydı. Her şeyin aksamadan yürümesi onun da yararınaydı.
İşin aslının, mahkûma bir şans vermek olduğunu fark etmiştim. Binde bir şans, birçok şeyi düzeltmeye yeterliydi. Örneğin hastayı (hasta, diye düşünüyordum), onda dokuz ihtimalle öldürecek olan bir kimyasal bileşim bulunabilirdi. Fakat mahkûm bunu bilecekti, şart bu olacaktı. Çünkü iyice düşününce ve olayları soğukkanlılıkla irdeleyince görüyordum ki, giyotin bıçağının kusuru, şansa hiç mi hiç yer bırakmamasıydı. Sonuç olarak, mahkûmun ölümüne kesin şekilde karar verilmiş oluyordu. Olmuş bitmiş bir iş, iyice ayarlanmış bir düzen, kabul edilmiş ve bozulması düşünülemeyecek bir anlaşmaydı bu. Binde bir ihtimalle bıçak inmez veya kesmezse, süreç yeniden başlıyordu. Demek ki, meselenin can sıkıcı tarafı mahkûmun, makinenin iyi işlemesine dua etmek zorunda olmasıydı. Cezanın kusurlu tarafı işte buydu.
Sayfa 100Kitabı okudu
Reklam
Sultanın Halleri:
Sultan razı olduğunda çocuk öfkelendiğinde orta yaşlı gibi davranır. Gülerek öldürmeyi emreder. Şaka yaparak bir topluluğun kökünü kazıyabilir. Şakayı ciddiyle karıştırır. Ceza verirken suç miktarını aşabilir. Belki en ufak şey bile onun dikkatini çeker ama büyük bir suça hiç aldırış etmez. Ölüm ve yaşam sebepleri onun dilinin ucuna bağlıdır. Cezanın acısını bilmediğinden hiç kimseyi ceza vermeden bırakmaz. Kınanmadığı için hiçbir şeyden vazgeçmez. Hata eder ama doğru yaptığı söylenir. İsabet eder gereğinden fazla methedilir. Hevesine düşkündür, tabiatı serttir, cezası sınırsız ve çetindir. Sultan, yanında uzun süre geçiren, en yakınlarından olan bir kimseyi bile, aklına gelen bir kusuru sebebiyle öldürmekten çekinmez. Onun makamı herkesin gözündedir. İnsanlar bu adamın yerine geçmek için birbiriyle mücadele ederler de sonra gelen önce gelen de olmaz
Sayfa 42 - Klasik Yayınları, İstanbul, 2019Kitabı okudu
Hayyam yeniden mırıldandı: “Cabir, Ebu Ali'nin en gözde öğrencisi!” Adamı ilk kez görse de, onun acıklı ve ibret verici yazgısının her satırını biliyordu. İbn Sina tıp ve kelam ilimlerinde onu kendi devamcısı olarak görüyor, ispatlarının gücüne hayranlık duyuyordu; eleştirdiği tek nokta, fikirlerini fazla yüksek sesle ve çok dobra dobra açıklamasıydı. Cabir, bu kusuru yüzünden birçok kez hapse atılmış ve üç kez de meydan dayagına çekilmişti; bunların sonuncusunda, Semerkant'ın Büyük Meydan'ında öküz sinirinden yapılmış kamçı, tüm yakınlarının huzurunda, tam yüz elli kez inmişti bedenine. Bu aşağılayıcı cezanın ardından bir daha kendini toparlayamamıştı. Gözü karalığı ne zaman meczupluğa dönmüştü acaba? Kuşkusuz karısı öldüğünde. Artık üstü başı lime lime, ayakları birbirine dolaşarak ve küfürler ederek, zındıkça zırvalar haykırarak arşınlıyordu sokakları. Kahkahalarla el çırpan çocuk sürüleri peşini bırakmıyor, attıkları sivri taşlarla yaralıyorlardı onu, bazen gözlerinden yaşlar akacak kadar çok yanıyordu canı. Ömer sahneyi izlerken düşünmeden edemedi: “Dikkat etmezsem, ben de böyle tükenip enkaza döneceğim.” Ayyaşlıktan korkmuyordu, kendini kolay kolay kaptırıp koyvermeyeceğini bilirdi çünkü, şarapla aralarında karşılıklı bir saygı oluşmuştu, ne şarap onu yere serer, ne o şarabı döküp saçardı yerlere. Asıl çekindiği kalabalıklardı, kalabalıkların içindeki özsaygı duvarını yıkmasıydı...
Giyotin bıçağının kusuru, şansa hiç mi hiç yer bırakmamasıydı. Sonuç olarak, mahkumun ölümüne kesin bir şekilde karar verilmiş oluyordu. Olmuş bitmiş bir iş, iyice ayarlanmış bir düzen, kabul edilmiş ve bozulması düşünülemeyecek bir anlaşmaydı bu. Binde bir ihtimalle bıçak inmez veya kesmezse, süreç yeniden başlıyordu. Demek ki, meselenin can sıkıcı tarafı mahkumun, makinenin iyi işlemesine dua etmek zorunda olmasıydı. Cezanın kusurlu tarafı işte buydu. Bir bakıma bu, doğru. Fakat başka bir bakıma, iyi bir düzenlenmenin bütün sırrının da işte bunda olduğunu kabul etmek zorundaydım. Sözün kısası, mahkum da kendisinin idamına manen yardım etmek zorundaydı. Her şeyin aksamadan yürümesi onun da yararınaydı.
İnsan bazen sadece hayret ediyor. Bugün bu olsa ülke gündemine oturur
Hükümetin emrinde olmayan gazetecilere verilen asıl cezanın, onları gazetecilik mes­ leğinden uzaklaştırmak olduğu zamanla anlaşılır. Yıllarca bu mesleklerine dönemezler. Dönmeye karar verdikleri zaman ise "uysallaşmış" durumdadırlar. Bu konuda Ahmet Emin'e gazeteciliğe dönüş izninin veriliş biçimi son derece dikkat çekicidir. Ahmet
Reklam
Ama insan her zaman makul hareket edemez tabii. Örneğin; bazen de kanun tasarıları yapıyordum. Cezaları düzeltiyordum. İşin aslının,mahkûma bir şans vermek olduğunu fark etmiştim. Binde bir şans, birçok şeyi düzeltmeye yeterliydi. Örneğin hastayı [hasta, diye düşünüyordum], onda dokuz ihtimalle öldürecek olan bir kimyasal bileşim bulunabilirdi. Fakat mahkûm bunu bilecekti, şart bu olacaktı. Çünkü iyice düşününce ve olayları soğukkanlılıkla irdeleyince görüyordum ki, giyotin bıçağının kusuru, şansa hiç mi hiç yer bırakmamasıydı. Sonuç olarak mahkûmun ölümüne kesin şekilde karar verilmiş oluyordu. Olmuş bitmiş bir iş, iyice ayarlanmış bir düzen, kabul edilmiş ve bozulması düşünülmeyecek bir anlaşmaydı bu. Binde bir ihtimalle bıçak inmez veya kesmezse, süreç yeniden başlıyordu. Demek ki, meselenin can sıkıcı tarafı mahkûmun, makinenin iyi işlemesine dua etmek zorunda olmasıydı. Cezanın kusurlu tarafı işte buydu. Bir bakıma bu, doğru. Fakat başka bir bakıma iyi bir düzenlemenin bütün sırrının da işte bunda olduğunu kabul etmek zorundaydım. Sözün kısası mahkûm da kendisinin idamına manen yardım etmek zorundaydı. Her şeyin aksamadan yürümesi onun yararınaydı.
Sayfa 100 - Can YayınlarıKitabı okudu
“...iyice düşününce ve olayları soğukkanlılıkla irdeleyince görüyordum ki, giyotin bıçağının kusuru, şansa hiç mi hiç yer bırakmamasıydı. Olmuş bitmiş bir iş, iyice ayarlanmış bir düzen, kabul edilmiş ve bozulması düşünülemeyecek bir anlaşmaydı bu. Binde bir ihtimalle bıçak inmez veya kesmezse, süreç yeniden başlıyordu, Demek ki, meselenin can sıkıcı tarafı mahkûmun makinenin iyi işlemesine dua etmek zorunda olmasıydı. Cezanın kusurlu tarafı işte buydu”
Sayfa 100
Cezanın Kusuru
Ama insan her zaman makul hareket edemez tabii. Örneğin; bazen de kanun tasarıları yapıyordum. Cezaları düzeltiyordum. İşin aslının,mahkûma bir şans vermek olduğunu fark etmiştim. Binde bir şans, birçok şeyi düzeltmeye yeterliydi. Örneğin hastayı [hasta, diye düşünüyordum], onda dokuz ihtimalle öldürecek olan bir kimyasal bileşim bulunabilirdi. Fakat mahkûm bunu bilecekti, şart bu olacaktı. Çünkü iyice düşününce ve olayları soğukkanlılıkla irdeleyince görüyordum ki, giyotin bıçağının kusuru, şansa hiç mi hiç yer bırakmamasıydı. Sonuç olarak mahkûmun ölümüne kesin şekilde karar verilmiş oluyordu. Olmuş bitmiş bir iş, iyice ayarlanmış bir düzen, kabul edilmiş ve bozulması düşünülmeyecek bir anlaşmaydı bu. Binde bir ihtimalle bıçak inmez veya kesmezse, süreç yeniden başlıyordu. Demek ki, meselenin can sıkıcı tarafı mahkûmun, makinenin iyi işlemesine dua etmek zorunda olmasıydı. Cezanın kusurlu tarafı işte buydu. Bir bakıma bu, doğru. Fakat başka bir bakıma iyi bir düzenlemenin bütün sırrının da işte bunda olduğunu kabul etmek zorundaydım. Sözün kısası mahkûm da kendisinin idamına manen yardım etmek zorundaydı. Her şeyin aksamadan yürümesi onun yararınaydı.
Sayfa 100 - Can YayınlarıKitabı okudu