Momo'ya çocuk kitabı diye başladım ama bence çocuklardan çok yetişkinlere daha çok hitap ediyordu. Hepimiz zaman zaman kendimizi kalabalıklar içinde yalnız, kuşatılmış hissederiz. Bazen de sanki kurmalı bir oyuncak gibi sabahtan kurulup akşama kadar oradan oraya koşturur dururuz. Zamana karşı bitmeyen bir savaş halindeyizdir. Bu koşuşturmaca içerisinde yitirdiklerimiz,keşfedemediklerimiz,kaçırdığımız anlar ne oluyor? İşte çocuktan al haberi misali tüm bu gerçeklerle bir çocuk sizi yüzleştiriyor. Hikaye Momo adlı bir çocuğun insanlardan zamanı çalan zaman tasarruf şirketi elemanları duman adamlara karşı mücadelesini anlatıyor. Bu mücadeleyi okurken sanki bir çizgi film izler gibi oldum. Çocuklar için kitabı okumak ne kadar keyifli olur bilemiyorum ama çizgi filmi yapılsa kesinlikle etkileyici olur. Bazen durdurun zamanı inecek var demenin zamanı olabilir. Durmalı ve çevremizi ,iç dünyamızı dinlemeliyiz. Belki onların da bize anlatmak istedikleri vardır. Teşekkürler Momo ve bu kitabı benimle tanıştıran 1000 kitap ailesi.
MomoMichael Ende · Pegasus Yayınları · 201765,8bin okunma
Çocuk, yaş alınca adam olmaz aslında, büyük çocuk olur. Ancak insanlar bunu kabul etmedikleri için çocukları severler ama onları asla ciddiye almazlar. 'Çocuktan al haberi.' deseler de daha çok 'Senin yaşın kaç, başın kaç bacaksız?' yaklaşımı baskındır ve bu ifade onların dehalarını ıskalamak için yaratılmıştır âdeta. Oysa kişi her zaman çocuktur ki insanlar iyice yaşlanınca 'Artık çocuklaşmış.' ifadesiyle aşağılanıyor gibi gözükse de ciddi bir iltifata mazhar olurlar. En çok ciddiye alın ması gerektiği hâlde çok yaş alanlarla az alanlar çocuk olarak değerlendirilir ve ikisi de ciddiye alınmaz, yazık.
Karacaoğlan şiiri ve hayatı üzerine yapılan güzel bir çalışma, büyük bir çaba olduğu aşikar.. Kitap Karacaoğlan'ın hayatına dair 40-45 sayfalık bir yazıyla başlıyor. Buraları okurken güzel bilgiler ediniyorsunuz ama yazıların mürekkebindeki bozukluklar acaba baştan sağma özverili olmayan bir çalışma mı gibi bir zan oluşturuyor. Biraz moral bozucu
Her görgü tanığı yanılabilir. Her insan değişik nedenlerle, işlemediği bir suçu üstlenebilir. Bu nedenle günümüzde ne "ben gördüm" diyenler ne de "ben yaptım" diyenler revaçta. Varsa yoksa bilimsel deliller, yani parmak izi, DNA, kıl, tüy, lif ve benzeri somut veriler. Ancak soruşturmanın başlangıcında, sadece görgü tanıkları varsa, üstelik bunlar çocuksa ne olacak? Yaşını başını almış kişilerin söylediklerine bile kuşkuyla yaklaşırken, çocukların söylediklerine ne kadar güvenmeli? Hele onlarla konuşanlar, "usulüne uygun" biçimde görüşmemiş ve yönlendirici sorularla belleklerini "kirletmiş"se. Çocukların anlattığına ne ölçüde inanılabileceği, yıllardır tartışılır. Kriminoloji tarihi,çocukların tanıklığı sayesinde aydınlatılan suçlarla olduğu kadar, onların söylediklerine dayanılarak hapsedilen, hatta idam edilen, ancak yıllar sonra masum oldukları anlaşılan talihsiz kişilerin öyküleriyle doludur.
Herkese Merhaba. Beyza Alkoç’u liseye giden kuzenimle sohbet ettiğimiz bir esnada “En sevdiğin yazar kim?” diye sorduğumda tanıdım. Ve kendisini araştırdığımda Wattpad yazarı olduğunu öğrendim. Tamam ben de o yaşlarda Das Kapital falan okumuyordum fakat yine de birisi bana en sevdiğim yazarı sorduğunda Sabahattin Ali diyebiliyordum hiç değilse.