Yazarın okuduğum 4.kitabı ve hepsi birbirinden güzel. Her kitabında bir yara var. Sizi alıp götürüyor okurken. Dil akıcı, kalem nefis. Tabi çevirmenlerimizi de tebrik etmek lazım. Duyguyu çok güzel dile getirdikleri için.
Takıntılı bir anne tarafından çocuk istismarına maruz kalan zavallı Lilly'nin hikayesine şahit oluyoruz bu romanda. Albino olarak doğan Lilly kusurlu gibi görünse de aslında tam tersi kusursuz bir tene sahip. Ama canavar ruhlu annesi bunu şeytan işi olduğunu düşünerek kızını tavan arasına kapatıyor. Bu duruma engel olmayan bir de baba var aslında çok seviyor kızını??? nasıl sevgiyse bu. 8 yaşına kadar tavan arasında yaşayan Lilly'yi annesi babadan habersiz sirke satıyor. Ve zavallı Lilly'nin tavan arasındaki hayatı son bulup sirk hayatı başlıyor. Yüreğinizi delip geçen korkunç olaylara şahit olacaksınız okurken.
Her kitap mutlaka bir olaydan esinlenerek ortaya çıkar. Üzülerek soruyorum "İnsan niye bu kadar kötü???":(((
Roman severlere tavsiye edilir.
Keyifli okumalar.
Stefan Zweig'in çoğu eserinde olduğu gibi psikolojik tahliller, karakterlerin iç dünyasının ve hislerinin yoğun ve kısa şekilde anlatıldığı bir kitap. Kısa ama etkili bir hikâye yazabilmek gerçek bir yetenek ister.
Konu olarak ise bütün ömrünü ailesine adamış babanın, ailesi tarafından gelen bir ihanetle nasıl çöktüğünü anlatılıyor. Ama bu anlatım bu kadar basit sözcüklerle değil.
Bu kitap o kadar güzel mesajlar veriyor ki. Hayatımızda en kısıtlı olan şey zaman ve bunu sürekli başkalarını düşünerek, kendimizi yok sayarak geçiriyoruz. Bizim o kadar düşündüğümüz insanların öyle olmadığı görünce o pişmanlık, o hayal kırıklığı, o yalnızlık çok iyi ortaya koyulmuş. Aynı zamanda şüphenin insanı nasıl yiyip bitirdiğini de şüphesiz deneyimliyoruz
Bir Kalbin ÇöküşüStefan Zweig · Venedik Yayınları · 202116,5bin okunma
N. G. Kabal
Hepimiz Gökyüzü Olmak İstedik - Deliler Ve Cellatlar
Her şeyin bir sebebi olduğunu biliyordum ama açıkçası bu kadarını ben bile beklemezdim. Ama Arın Lordum ne der bilirsiniz:
Daha azını beklemezdim, Gök'
Krallar ve Soytarıları sonu oldukça tartışmaya açık bir sondu. Ve tabii araya serinin safe place kitabı olmaya aday
"Ozan kucağında bilgisayarla, öyle neşeli konuşuyordu ki sonsuza kadar onu dinleyebilirdim. Anlatacak tek kelimem yoktu onun yanında. Ama dinlemek istediğim koca bir dünya vardı."
"Arkadaşlığın çatısı büyüktü, genişti, güvenliydi. Ama ne yazık ki iki sevgili oraya sığamıyordu."
Herkese selamlar Bugun beni uzun süredir
Ne yapabilirim diyerek başlanan bir yolculuğun en tatlı eseri. Parlak ve sulu bir domatesin anlatımıyla işlenmiş kısa film tadında bir roman. Romanın dili anlaşılır, yer yer cümle düşüklüklerine ve metni yoran kelimelere rastladım ama genel olarak akıcı, siz kahvenizi bitirmeden kitap biter. Tanım ve betimlemeler çok güzel işlenmiş; parlak, sulu ve mis gibi kokan bir roman olmuş. Konu olarak işlenen mutfakta, değer, yiyeceklere önem, her türlü israf, göz ve mide doygunluğu, buzdolabının ruhu güzel bir bakış açısıyla ifade edilmiş. Konu idealize edilip ve içselleştirilince satırlara yansımış, okurken buzdolabına kalkıp bir bakma ihtiyacı hissettirdi. "Acaba ben bu içeriğe ne kadar dikkat ediyorum, sadece farkında olmam ya da benim uyguluyor olmam yeterli mi?" diye düşündüm. İnsanın temel ihtiyaçlarındandır yeme-içme, ama maddi kısmının yanında manevi kısmı, ruhu var ve bu ruhu ne kadar güzel işleyip işletebilirsek, süreklilik için çaba sarf ederken bile doyuma ulaşmış oluruz sanırım. Bi de ekleyecek olursam; kitabı okurken "keşke elma ve enginarın önceki yaşamları, irem bağının gizemleri ve buzdolabı içindeki yaşam biraz daha uzun işlenmiş olsaydı" dedim, bir dilek olarak kalsın. Hatta mutfağın asıl hükümdarının korkusunu biraz daha hissedebilmek isterdim. Kaos olmayınca aklımız başımıza gelmiyor. Yazarımızın ellerine sağlık. Böyle bir roman kaleme aldığı ve farkındalığımızı uyandırdığı için teşekkür ederim. Kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Daha ne kadar erteleyebiliriz. ‐ Bir elma sever.
"Annen hep maceracı bir ruhu sahipti, dedi babası, onu şaşırtarak. Burunu çektikten sonra, bir elini kaldırıp burnunu sildi. "O özelliği sana benziyordu. Pervasizdı. Hiçbir şeyden korkmazdı. Bana hep bataklıklarda gece görülen bir parıltıyı anımsatırdı, gittiği her yerde hir yıldız gibi parlayan, kasabada sürekli gezen, nefes almak için bile neredeyse hiç durmayan an bir kadındı. Festivallerde, durmadan dans ederdi... Kahkahaları hiç susmazdı. Babas nemli gizlerle Serildaya baktı ve bir an için Serilda babasının annesine olan aşkanın häla sürdüğünü gördü. Çok güzeldi. Koyu renk saçları vardı, senin gibi Gülümsediğinde gamzeleri çıkardı. On dişinde bir kırık vardı." Anılara dainca kendi kendine güldü. "Gençken ağaçları tırmandığıma da olmuştu. Korkusuzdu. Beni sevdiğini de biliyorum. Hiç şüphem olmadı. Ama..."
Babasi yutkundu. "Sonsuza dek burada kalmak istemiyordu. Seyahat etmekten bahsederdi, Verene'i görmek istendi, o... Gemiyle okyanusu geçmek isterdi. Her yeri görmek isterdi. Dahası sanırım annen o hayatın bana göre olmadığını biliyordu. İkimiz de biliyorduk." Sandalyesine yaslandı, gözü alevlere daldı. "O dilekte hiç bulunmamalıydım. O çılgın, güzel kızla evlenmeyi ve onunla bir aile kurmayı istememeliydim. Birbirimize aşıktık ve ben o zamanlar onun da bunu isteyeceğini sanmıştım. Ama şimdi düşününce, onu buraya nasıl hapsettiğimi görebiliyorum."
Dilek. Serildanın tüyleri diken diken oldu. Bu doğruydu. Sonsuz Dolunay, eski tanrı, yaralı canavar. Bunlar gerçekti.
Gerçekten de lanetlenmişti
Kitap güzel ama sık sık "tek suçun doğduğun topraklar ve Kürt olduğu" nu dile getirerek sanki gerçekten bir suçmus gibi bahsetmesi. Kürt konusu hakkında hiç bir bilgisi yok yazarın, bunu anlamış oldum. Hele ki Şahin'in yaşam tarzı ya yazarcım sen bu adami kaç kişiliğe sığdırdın. Bazı yerlerde duygusallaşmak yerine sinir oldum. Kitapta kıskanma sahneleri biraz klişe gibi. Ve başta yazdıkları sonradan anlamsızlaşiyor. Tam anlamıyla birbiriyle bağdaşlanmamış. Çoğu yerinde uzatmalar olması kitabı sıkıcı hâle getirmiş. Kürt Türk ilişkisinden çok kendi olayını (aşkını) dramatik bir şekilde anlatıyor. Çoğu yerde yazarın Kürtlüğü, örfleri bilmediği o kadar açık ki. Ve birazda aralarındaki aşktan ziyade sağlıksız bir ilişki, bir bağlılık içinde olması ve kendini ezmesi üstüne bunu hak ettiğini savunması beni çileden çıkardı. Kitaptan çıkarılan anlamlar saçma hiç bir yerinde "Güçlü Kadın" imajı göremedim. Hep aksine aşk hikâyesinden çok sağlıksız bir aşk var ortada. Kitabın çoğu yerinde Gülşah 'ı anlayamadım. Gülşahcim üzgünüm ama bu biraz aşk değil gibi ya. Kitabı merak ettiğim için okudum. Ama okuduğuma pişman değilim. Okuduğum hiç bir kitap için pişman olmam. Ama keşke herkes kitap yazmasa.
Bir Kürt SevdimDilek Bilgiç Esen · Müptela · 20224,661 okunma
Onlarla beraber üzülüp sevineceğiniz, her anın tadını ve dersini çıkarıp büyümeye başlayacağınız, uyumadan önce dikkatle dilekler dileyeceğiniz İskeçeli Ozan ve Bahar’ın güzel hikayesi
Kitap ailesinden kopan ve miras mevzusunda yapılan ihanet dolayısıyla tekrardan onlarla görüşmek zorunda kalan bir kadının hikayesi. Aslında miras falan istediği yok. Duyulmak, anlaşılmak istiyor ama bu mümkün değil. Çünkü herkes kulaklarını kapatmış. Babasının ölümüyle başlıyor. Freud’a, Jung’a rastlıyorsunuz okurken. Çok çarpıcı, çok güzel ve gerçek bir kitaptı. Konuşulmayanları konuştuğu için muhtemelen ses getirmiş Norveç’te de. Yazara hayran kaldım, diğer kitaplarını da -varsa- okuyacağım. Bitirdikten sonra boş duvar izleyeceğiniz kitapları seviyorsanız ortalarında da boş duvar izleten, durup boğulmadığınızdan emin olmak istediğiniz bu kitabı seversiniz.
Ayrıca yazar bu kitabı otobiyografi olarak nitelendirmek istemese bile kendi hayatından izler taşıdığını kabul etmiş, hatta kardeşi bu kitaba karşıt bir kitap yayınlamış ve annesi kitaptan uyarlanan oyuna dava açmış. Bergljort aslında yazarın kendisi muhtemelen büyük oranda. Çok üzücü.
"Kendine huzurlu evler inşa edebilmiş olan insanlar asla birilerinin evi olmak istemezdi"..
Bu cümle bile kitabı anlatmaya yetiyor bence. Yazar ile ilk bu kitapla tanışmış oldum ve kitabın beni bu kadar etkileyeceğini, bu kadar içine alacağını, sorgutalacağını, bir çok duyguyu aynı anda yaşatacağını düşünmemiştim aslında. Çünkü
Ekonomi, finans ve para konusunda çok güzel eğitim veriyor. Para yönetimi ve paranın yumurtlaması kavramını ben bu kitapta öğrendim. Tavsiye ederim. Gerçekten çok güzel bir kitap…
Nabizade Nâzım, genç yaşta vefat eden(31 yaş) yazarlarımızdan.
Karabibik'ten sonra okuduğum ikinci kitabıydı "Zehra".
Kıskanç bir kadın olan Zehra, severek evlendiği Suphi'yi giderek kıskanmaya başlar. Eve hizmetçi olarak alınan güzel Sırrıcemal, bu kıskançlığın odak noktasını oluşturur.
Zehra kıskanç olmasına kıskançtır ama Suphi de az çapkın değildir. Zehra'nın bütün şüphelerini gerçeğe dönüştürmek için elinden geleni yapar ve nihayetinde Sırrıcemal ile birlikte evden kaçar, sonrasında da Zehra'yı boşar.
Zehra, artık bu saatten sonra ya sineye çekecek ya da intikam alacaktır. O, intikam almayı seçer ve Yeşilçam senaryosu böylece devam eder.
Kitabın adı Zehra olmakla birlikte, kitabın ana karakteri (ya da karaktersizi demek daha doğru olacak gibi) Suphi gibi duruyor. Olaylar Suphi'nin yaşantısı odak alınarak anlatılıyor.
Romandaki kahramanlara da "kahraman" demeye bin şahit ister. Suphi, Zehra, Ürani ve diğerleri, hepsi pek çok zaafa sahip olan sıradan insanlardır.
Bu roman, 1890'lı yıllarda gazetede tefrika olarak yayınlanmış bir romandır ve Nabizade Nâzım'ın ve Türk Edebiyatının önemli eserlerindendir.
ZehraNabizade Nazım · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201911,2bin okunma
Gerçekten güzel bir kitaptı, kitabı okurken görülmemenin ne kadar çaresiz ve kötü hissettirdiğini size çok iyi geçiriyor. Görülmeyip yoksayılan problemlerin birey üzerindeki etkisi.
-çok saçma bir dilek olacak galiba
Dedi eren
- bize şarkı açar mısınız?
Şarkı düşündüğü sırada
- fısıltı
Dedi Uraz tabi sizde isterseniz...
( Şarkı çok güzel dinlemenizi tavsiye ederim )