Ne zaman vaktin var? Dedi. Her zaman. Ona bu sözü söylemedim tabii. Her zaman vakti olanlara saygı duyulmaz. “yarın” dedim, “hemen” diyeceğime ve bu sözümden, daha söylerken pişmanlık duydum.
❝Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırası ya,
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...❞
Hikayemiz toprağın en derinliklerinde, ellerinde kazmalar, yüzlerinde kömürün karası, gözlerinde yarının ışığı ve umuduyla yaşayanların hikayesi.
Ellerindeki kazmaları karın tokluğuna durmadan sallayan kahramanlarımız gün geçtikçe düşen fiyatlardan dolayı artık karınlarını da doyuramaz olunca ufaktan bir isyan başlar. Diğerlerine göre biraz daha
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- “Bu bir Avrupalı!”
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud
İsmet eşini seviyordu ama eşini sevmesi yetmiyordu. Eşiyle birlikte kaynanasını, kayınbabasını, kaynını, baldızını ve hatta hayattaki tek marifeti göbeğinde çay bardağı durdurabilmek olan bacanağını da sevmek zorundaydı. İsmet bu duruma deli oluyordu.
Evde her şeye eşi karar veriyordu. İsmet'in hangi balkonda oturacağına kadar. Karşı