Eskiden [deniyordu], şanlı Devrim'den önce, Londra bugün yaşadığımız güzel kente hiç benzemiyordu. İnsanların karınlarını doyuramadığı, yüzlerce, binlerce yoksul insanın yalınayak başı kabak dolaştığı, başını sokacak bir ev bulamadığı, karanlık, pis, berbat bir yerdi. Sizin kadar çocuklar, acımasız efendileri için günde on iki saat çalışırlar, yavaş çalışacak olurlarsa kırbaçlanırlar, boğazlarından kuru ekmekle sudan başka bir şey geçmezdi. Böylesi korkunç bir yoksulluk hüküm sürerken, çok büyük ve çok güzel birkaç evde, bir sürü uşağın hizmet ettiği zenginler yaşardı. Bu zenginlere kapitalist denirdi. Bunlar, yan sayfadaki resimde gördüğünüz gibi, göbekli, çirkin, umacı gibi adamlardı. Resimde de görebileceğiniz gibi, frak dedikleri, soba borusuna benzeyen, acayip, parlak şapkalar giyerlerdi. Kapitalistlerin üniforması olan bu giysileri başkalarının giymesi yasaktı. Bu dünyada ne varsa hepsi kapitalistlerindi, herkes de onların kölesiydi. Tüm topraklar, tüm evler, tüm fabrikalar ve tüm para onlarındı. Onların sözünü dinlemeyegörün, ya hemen hapsi boylar ya da işinizden olur ve aç kalırdınız. Sıradan biri, bir kapitalistle konuşurken, onun önünde boyun büküp eğilmek, şapkasını çıkarmak ve ona "Efendim" demek zorundaydı. ...