Ralph Waldo Emerson, felsefe yazıları, hikaye ve şiir yazan birisi. Dindar ama gelenek savunucusu ve dogmatist değil. Açık görüşlü bir insan. Hinduların kutsal kitabi Vedalara ve Kuran'a yabancı değil, onlardan da bilgelik ve hakikat devşirmeye çalışmış İncil, Tevrat ve Zebur'dan yaptığı kadar. Tam kafama göre bir insan. İnsanlara
Atatürk Çanakkale de albay rütbesi aldı Canakkalbaye
Osmanlı döneminde savaş zamanlarında savaş masrafını karşılamak, barış zamanında da bütçe açığını kapatmak için halktan alınan vergidir. Harp için alınana imdadiye-i seferiye, açığı kapatmak için alınana da imdadiye-i hazariye denir.
Türk Beşleri, Necil Kâzım Akses, Hasan Ferit Alnar,
Körlük kitabını yazmasında ilham veren oyun buymuş diye bir rivayet bulunmakta.
- BİR TİYATRO METNİ NE KADAR SPOILER İÇEREBİLİRSE O KADAR SPOILER İÇERİR!!! -
Maeterlinck'in bu oyununda Kör olarak tasvirlediği kesimin kilise rehberliğindeki toplum olduğu belirtilir.
Son nefeste yanında olmak istediğimiz
Belki ana, belki evlat, belki de yardı
Daha yapacağın çok şey vardı belki yarın
Ama herşey buraya kadardı,
Ve ömür denilen şey deli gönüle dardı
Seçme şansımız olsa, seçerdik elbet
Çünkü ölümün bile güzeli vardı.
Son basamaklarıydı bunlar artık hayatın
Aynaya her bakışta bir yaş daha yaşlanırdın
Azraille pazarlık zordu
Deli gençliğin hayali gözlerinin önünde durdu
Ve ağar işiten kulaklarında duyduğun tek şey
Aheste bir kemancının çaldığı
Sultaniyegah sirto oldu
“Sanki dünya, ölünün başucunda açık kalmış bir radyo.”
Orası neresi, burası bir adam, kendi ruhunu arayan bir şairin ardından. Seçkin bir kimse değil, isminin baş harfleri acz tutuyor, bağışlanmayı diliyor en çok, bağışlanmayı ve derdest edilmeyi. Dünya zindanından kalemiyle kaçmaya çalışırken ve kendine sürgün edilirken bile, yalnız.
Orası
Adeline’ın Peşinde kitabı gibi yazar bu kitabı da gerilim - romantizm tarzında yazmış. Öncelikle şunu söylemek isterim ki, Adeline kitabındaki gibi bu kitapta da akılda kalıcı karakterler yaratmış. Yazarın bu yönünün hakkını vermek lazım, ikincil karakterler bile insanın aklında yer ediniyor.
Sawyer, bir kaçak. İnsanları daha doğrusu erkekleri
Dünyada aslında iki ırk vardır. Dolandırılanlar ve tecavüz edilenler. Beyazlar dolandırılır. Onun dışındaki renklerinse ırzına geçilir, aynı beyazlar tarafından. Küçük boyutlu dolandırıcılıklar, ülkenin kadınlarından yeraltı ve yer üstü zenginliklerine kadar her şeyine sahip beyazların göz yummak zorunda kaldıkları bir durumdur.
Bu nasıl bir anlatım. Büyük yazar olmak bu bence. Burada en çok “sivrilikler”e dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu anlatımı tartışmak isterdim saatlerce. Ama keyfini sürün bence. Çünkü ben okudum ve en az on dakika sustum ve keyfini çıkardım.
“Nancy tabii ki onlarla gitmişti, çünkü öğle yemeğinden sonra, aile yaşamının dehşetinden kaçarcasına, tavan arasına gitmek üzereyken, Minta Doyle elini uzatmış, yüzünde o budalaca ifadeyle onu da davet etmişti. O da gitmesi gerektiğini düşünmüştü. Gitmek istemiyordu. Bu işin içine dahil edilmeyi hiç istemiyordu. Çünkü yoldan kayalıklara doğru yürürlerken Minta elini tutup duruyordu. Sonra bırakıyordu. Sonra tekrar tutuyordu. İstediği nedir, diye soruyordu Nancy kendi kendine. Herkesin istediği bir şeyler vardı mutlaka; çünkü Minta elini tutup bırakmadığında, Nancy de, elinde olmadan, tüm dünyanın ayakları altına sevildiğini hissediyordu, sislerin ardından İstanbul’u görür gibi olan birinin ne kadar mahmur olursa olsun “Şu Ayasofya mı?”, “Şurası Haliç mi?” diye sorması gibi Minta’nın elini tuttuğunda Nancy de “İstediği nedir? Bu mu?” diye sormuştu. Peki bu neydi? Sisin içinde, orada burada, (Nancy ayaklarının altına serilmiş hayata baktığı zaman) bir kule, bir kubbe beliriyordu; ismi olmayan bazı sivrilikler. Ama Minta elini bırakır bırakmaz, yamaçtan aşağı koştuklarında olduğu gibi, bütün bunlar, o kule, o kubbe, sisin içinden çıkan her neyse, tekrar sislerin içine gömülüyor ve gözden kayboluyordu.”
_Türk olarak arabistan'a gidiyorsun. İnsanlar seni Türkçe selamlıyor; camilerden her gün Türkçe dualar yükseliyor; senin toprağını kutsal kabul edip senin gibi giyinmeye, düşünmeye ve konuşmaya çalışıyorlar. Yerde Türkçe bir yazı, örneğin Türk malı bir çikolatanın ambalajını görünce öpüp yerden alıyorlar. Okullarında senin tarihin,
Deniz Feneri'ne aşık olmuş bir okuyucu olarak büyük beklentilerle başladım Mrs.Dalloway'e.
Beklediğim kadar da vardı aslında ancak ben ruhen böylesine bir eseri kaldırmaya hazır değildim. Keyif almama nedenim ruh halimken şimdi gidip puan vermek doğru olmaz.
Virginia Woolf'un ne kadar zeki bir yazar olduğunu anlatmama gerek yok, bu eserle de kanıtlamış bunu yeniden. Kurduğu her cümleyi oturup saatlerce analiz edebiliriz belki de ve eminim çokça anlam çıkar. Böylesine büyük bir yazarı okumak için gerçekten hazır olmak gerek. Deniz Feneri'ni okurken hazırdım, bu eserde değildim.
Kısa olabilir kitap ama öyle kolay yutulacak lokma değiller. 5 günde bitirdim her ne kadar yeni okuyorum konumuna getirsem de kitabı.
Edebiyatın zirvesidir Virginia Woolf. Herkes en az bir kere okumalıdır onu... Anlamaya çalışmalıdır diyorum.
Kitapla kalın, iyi bakın kendinize.
Giriş cümlesi kitabın özeti gibi . "Hayatımı mahvettim." yani Orhan içimi şişirdi de şişirdi . Mor mürekkep detayı var. Firdevs'in mektubunu mor mürekkeple yazması tesadüf olmasa gerek .
Melankolik, hasta, bohem, acıların kadını Firdevs. Yani Orhan'a bakıp nasıl böyle bir kadının peşine düştü dedim, Firdevs'e bakıp
Alev Alatlı ile dostluğumuz çok eskiye, 1990’lı yıllara dayanır. İlerleyen yılların perçinlediği samimiyetin etkisiyle sohbetlerimizin çoğunu onun mutfağında yaparız. Bu arada Alev Hanım gerçekten çok iyi yemek yapar. Bu vesileyle Funda’nın Mutfak Rehberi isimli kitabını da okurlara tavsiye ederim. Bir taraftan ev ahalisinin ihtiyaçlarına göre