Gecekondu yaşamını,ekolojik yıkımı ve gelenek ile şehir yaşamı çatışmasın şiirsel, masalsı,imgelerle dolu anlatan ve içinde mitler de barındıran roman aynı zamanda politik bir yöne,söyleme de sahiptir. Kapitalizme eleştiride bulunan romanda yer alan şehir sıfırdan var olan bir şehirdir.Fabrika ve çöp yığınlarıyla çevrilmiş bu şehirde mücadele,siyasi gelişmeler hiç durmaz.
İnsana odaklanan romanda göç,işçi sorunları,yoksulluk, yoksulluk içindeki mücadele, toplumdaki sosyokültürel yapının değişmesinin doğurduğu çatışma,sömürü düzeni,ayakta kalma işlenir.
Kırsaldan gelen ve şehre tutunmaya çalışan insanın gecekondu hikayesi devlet politikasının yetersizliğiyle, sahte hocalarla,yoksullukla ,din tüccarlarıyla,yıkımlarla ve yeniden yapımlarla,seçimlerle, grevlerle,fabrikalardaki işçilerle destansı bir biçimde anlatılır.
Anlatılan mekanda her duyulan her dinlenen yaşayanların efsanesi olur.Yaşayanlar yeni adetler yaratır ve bunları uygular.
Geniş çöp alanları ile sanayi bölgesi arasında kurulan gecekondu mahallesindeki insanların gelenek ve şehir arasındaki sıkışmış ruh hallerini de yansıtan roman insanın doğduğu yere tutunma çabasını işler.
Romanda anlatılan yer,anlatılan insanlar hem birer masal kahramanı ve masal diyarı niteliği taşır hem de yetmişlerden sonra göç alan büyük kentlerin ve o kentlerde yaşayanların,yaşananların gerçekliğini taşır.Büyülü gerçekçilik üslubuna sahip roman Türkiye’de hala kanayan yaralardan bahseder.Yaraları bir türlü kabuk tutmayan,şehre yabancılıkları bitmek bilmeyen insanları anlatır.