Bu kitap da farklı bir tılsım var. Erkek yazarın bir kadın monologunu bu kadar iyi anlatması beni çok etkiledi. Hani hep şikayet ederiz ya kadınlarin anlaşılmaz varlıklar olduğunu düşünürüz. Alın işte Marai yazmiş, üstelik Judith gibi karmaşık ve kendini arayan bir kadını tanıdığını ve anladığını okuyucuya hissettirmiş. Arkadaşlar ben vuruldum, size söyleyebileceğim yegane şey budur.
Bu kitap iki kadın bir adam hikayesinden oluşmakta. Başta İlonka ile başlıyor. İlonka arkadaşi ile bir cafede buluşurken eski kocasını gördüğünde anlatmaya başlıyor. Kocasına delice aşık bir kadın ve her bir noktasina sahip olmak isteyen. Burada muhteşem takıntılı bir kadının aşka bakışını görüyoruz. Zaman zaman bu kadar olmaz dedirtse de bu kadına hayran olduğumu belirtmek isterim. İkinci bölümde eski eş Peter ve üçüncü bölümde kitaba ismini veren Judith yani Peter'ın ilk aşkı anlatıyor. Delicesine sevmenin normal olmadığını sevdigimiz için sevilmeyecegimizi acıtarak kanatarak kafamıza vura vura anlatıyor yazar. Aradaki kültür farkının her daim önemli olduğunu, bir ilişkide önce ben olabilmek gerektiğini de ifade ediyor. Arka planda ise 2.Dunya Savaşı'nın etkileri devam etmekte.
İlonka'yi kendime yakın hissettiğim için olsa gerek Judith'i okumak bana zor geldi. Kitap ile ilgili yorumları okuduğumda ise Judith zaten zor bir karakter, anlaşılması güç yorumlarını okudum.
Kesinlikle bu kitabı tavsiye ediyorum, bayıldım.