Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Şafak Türküsü
1 beni burada arama anne kapıda adımı sorma saçlarına yıldız düşmüş koparma anne ağlama kaç zamandır yüzüm tıraşlı gözlerim şafak bekledim
Schopenhauer, mutluluk yanılsaması (Buralar karışacak!)
“Doğuştan getirdiğimiz bir kusur var: Hepimiz mutlu olmak için dünyaya geldiğimize inanıyoruz. Bu kusurumuzu gidermedikçe, dünya gözümüze çekilişlerle dolu bir yer gibi görünecektir. Çünkü her adımımızda, ister büyük ister küçük bir şey yapmış olalım, dünyanın ve insan hayatının, insanların mutlu bir yaşam sürdürmelerine olanak verecek biçimde tasarlanmadığını anlayacağız… İşte bu yüzden neredeyse bütün yaşlıların yüzlerinde aynı ifadeyi, yani düş kırıklığını görmek mümkündür.”
Sayfa 306 - HayykitapKitabı okudu
Reklam
Hadi kalk, sadece 13 yılımız kaldı ;)
Hemen senin de bildiğin hesabı yapalım mı? Diyelim ki temiz 80 yıl yaşarsın. Sen bunun üçte birinde yani günde 8 saat uyuyorsun. 8 saat iştesin, üçte bir daha gitti. Günde 1 saat tuvalet, duş, kişisel bakım. Kaldı mı 7 saat. Bunun rahat 1 saati yemek. 6 kaldı. iyimser olayım 1 saat de yolda geçiyordur, 5 saat kaldı:) Sosyal medya da senden günde 1 saat çalıyor: 4:) 24 saatin sadece 4 saati senin gerçekten yaşaman demek. Daha acımasız olabilirdim bak. Kabul et. Yani 80 yılda aslında sadece 13 yıl yaşıyorsun. Bu arada doğduktan sonraki sidikli 4,5 yılı ve ölmeden önce biraz yavaş olduğun o yılları da hesaba katarak cömert oldum, bil isterim. Evet, 13 yıllık ömrünü neye harcamak istersin? Anlıyor musun neden “önce sen” dediğimizi? Bu 13 yıl içinde; en az 5 ülke görmelisin, en az 1000 insan tanımalısın, kendin dahil en az 2 insan yetiştirmelisin, sağlıklı olmalısın; müzik, sanat gibi bir şey ile ruhunu dinlendirmelisin... Uzar gider bu liste. İşte tam da bu yüzden, öğlen saat 11.00e kadar uyumamalısın.
23.2.1963 BİR BABANIN ŞİKÂYETLERİ
İnsanlar görüyorum., yangından kaçar gibi kaçıyorlar vazifeden. Önlerinde uçurum. Bir uçurum ki memleketimin insanları ile dolu., bir uçurum ki uçsuz bucaksız.. Uçurum değil, bir ejderin ağzı. Belki biz de koşuyorduk uçuruma. Belki eteklerimiz bir dikene takıldı, belki biz de uçurumdayız. Ama bu uçurum da kat kat.. Yüz yıllardan beri kâbusa,
Sayfa 92 - İletişim Yayınları, Mayıs 2018 PDFKitabı okudu
Düş gibi bir şey yani...
…ne yürüyormuş, ne duruyor. Yürüyorum dediği, durmanın ta kendisiymiş. Koşarsın koşarsın da varamazsın hani; içindeki umut, varamadığın kadar büyür. Gene de avuçlarsın hep; düşünü düş yapan boşluğu…
Yürüyorum dediği durmanın ta kendisiymiş. Düş gibi bir şey yani... Koşarsın koşarsın da varamazsın. HANİ İÇİNDEKİ UMUT VARAMADIĞIN KADAR BÜYÜR...
Reklam
Doğuştan getirdiğimiz tek bir kusur var: Hepimiz mutlu olmak için dünyaya geldiğimize inanıyoruz..Bu kusurumuzu gidermedikce ...dünya gözümüze çelişkilerle dolu bir yer gibi görünecektir.Cunku her adımımizda ,ister büyük ister küçük bir şey yapmış olalım, dünyanın ve insan hayatının insanların mutlu bir yaşam sürdürmelerine olanak verecek biçimde tasarlanmadigini anlayacağız... İste bu yüzden neredeyse bütün yaşlıların yüzlerinde aynı ifadeyi,yani düş kırıklığını görmek mümkündür.
Sayfa 244Kitabı okudu
❝Teleskop ve göz arasındaki, saat ve canlı organizma arasındaki benzetme de yanlış. Görünenin tersine, doğadaki tek saatçi fiziğin amaçsız kuvvetleridir, yine de bu kuvvetler çok özel bir biçimde düzenlenmiştir. Gerçek bir saatçi öngörü sahibidir: Geleceği hayal eder; zembereklerini ve dişlilerini, aralarındaki bağlantıları planlar. Oysa, Darwin'in keşfettiği ve tüm yaşam biçimlerinin varoluşunu ve bir amacı varmış gibi görünmesini açıkladığını artık bildiğimiz, kendiliğinden, bilinçsiz, kör sürecin, yani doğal seçilimin hiçbir amacı yoktur. Doğal seçilimin aklı ve düş gücü yoktur. Doğal seçilim geleceği planlamaz; geleceği görme yetisi yoktur; öngörüsü yoktur. Doğal seçilim hiçbir şey göremez. Doğal seçilimin doğanın saatçi olduğu söylenecekse, bu saatçinin kör olduğu da eklenmelidir.❞
Ne var ki gitmek, kalmak, bir şey yap­mak gibi güdüleri ölmüştü sanki. Düş, yerli yerindeydi, ama ona dokunamıyordu artık. İstencinin işler yanı kalmamıştı. Artık hiç­ bir şeyin anlamı yoktu.
Oysa Adem, ey güzel yolcu, sen öylemisin? Hatırla nasıl yaratıldığını. Bu toprak bedene neler katılıp karıldığını, suyuna mizacına neler karıştırıldığını. Hani ruhun, hamurunun yoğrulmasına tanık tutulmuştu. Bir yanın karanlık senin bir yanın ışık. Bir yanın melek kanadı bir yanın şeytan ıslığı. Bir yanın çamur beden, bir yanın kutsal ruh. Bir yanın iyiliğe açık bir yanın iyiliğe kapalı. Tek başına ne duru iyilik ne de saf kötülük sensin. Ne baştan ayağa cennetsin ne de tümüyle cehennemsin. Aynı anda birbirine zıt iki şeysin. İçinde iyilik ve kötülüğü besleyip büyütecek yeteneğe aynı anda rastlayacaksın. Hataya da sevaba da aynı derecede ehliyetli olacaksın. Bir yanın yükselmeye çekecek seni bir yanın düştükçe düş diyecek. Zirvelerle çukurlar arasında gidip geleceksin. Ama bu ikilik kabahatin değil senin mahiyetin. Üstünlüğün, zayıflığın olan bu şeyde. Tepeden tırnağa çamursun Adem ilk bakışta. Toprağın topraklığına batmış gibisin. Ama bu halinle kıymetlisin. İşte o zaman melek değil ama melekler gibisin. Ve ey Adem unutma, böyle bir tartıda melek gibi olmak melek olmakdan ağır çeker. Çünkü sen o iki şey arasında özgür irade-bilinçli seçimsin. İşte o zaman her halinle değil ama bu halinle, düşmenle değil yükselmenle, esfeli safilininle değil ahseni takviminle, yani insanı kamilinle bizden yücesin işte o anda secdeye değersin.
Reklam
Düş gibi bir şey yani ...
“Koşarsın koşarsın da varamazsın hani; içindeki umut, varamadığın kadar büyür. Sen bakarsın ışıltıyla.”
Bu betimlemeye kalbimi bıraktım…
“İçimde uyanan o güzel hissi de tanımlamaya çalıştım bu arada kendimce. Heves gibi bir şeydi. Çok sevdiğin ama şartlar nedeniyle çok sevdiğini unuttuğun bir şeyi çok sevdiğini hatırlayarak ve çok sevdiğini sana unutturan şartların da namevcut olması sebebiyle ilk defa yapıyormuş gibi heves ederek yapmak kabilinden bir şey dedim içimden kendi kendime. “Hoş oldu, hayatımın eskiyle kıyaslanabilir bir yanı yoktu şimdi. Büyük bir iç huzuruyla pencereden dışarıya bakarak geçirdim uzun bir vakti.
Duş dediğin nedir ki ?
“Duş; yıkanılır! Duş; yani hamam gibi! Sen hamam da bilmezsin; nasıl anlatsam? Ulan, iki tane kurnası var. Yukarıya bir boru çıkıyor. Süzgeçli teneke gibi ağzı var. Dökülüyor.Kurnayı çevirdin mi sıcak ,çevirdin mi soğuk ! Ayarlayıp giriyorsun altına. Hiç kesilmiyor.Kendiliğinden akıyor.Allah tarafından gibi.Yani öyle bir şey...Çok hoş...
Utanır insan, bu kadar güzel Türkçe olur mu? Vol:2
Düş gibi bir şey yani... Koşarsın koşarsın da varamazsın hani; içindeki umut, varamadığın kadar büyür. Sen bakarsın ışıltıyla. İleriye uzanırsın(uzanmak istiyorsun yalnızca) uzandıkça da kolların uzar babam uzar... Gene de boşluğu avuçlarsın hep; düşünü düş yapan boşluğu...
755 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.