Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Falih Rıfkı Atay
_Çocukluğumuzda Türk, kaba ve yabani demekti. İslam ümmetinden, Osmanlı idik. Vatan sözü yasaktı. Padişahın kulları idik. Okul çıkışında ’Padişahım çok yaşa’ diye bağırırdık. Arap’a Arap, Arnavut’a Arnavut, Rum’a Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik. Bütün ekonomi, bütün iç ve dış ticaret, bakkallara kadar çarşılarımız, kadrolarında bir tek Türk
İttihat ve Terakki eleştirisi kısmı...
İttihat ve Terakki liderlerine bizim neslimiz hem borçlu, hem de kırgındır. Borcumuz, en bayağı şekilde çürümüş hantal, çağdışı ve her türlü haysiyetten yoksun bir istibdat idaresini cesur bir hamleyle çökertmelerinden ve genç nesle bir benlik gururu, bir gelecek ümidi aşılamalarından gelir. Kırgınlığımız ise, uyandırdıkları bu ümit için, bizim
Sayfa 238 - Remzi Kitabevi / Başarılamayan İnkılâpKitabı okudu
Reklam
200 syf.
·
Puan vermedi
·
1 saatte okudu
Bakele/Sezgin KAYMAZ Uzun zamandır S.K ile tanışmayı bekliyordum, nasip bugüneymiş. Kitap, sade, akıcı, güzel ve seni de içine alan 34 dört hikâyeden oluşuyor. "Dede? .. " dedim, "Bakele ne demek?" Anlattı. "Canım" demekmiş. Ve "Aşkım" ve "Bir Tanem" ve "Her Şeyim" ve "Ömrümün
Bakele
BakeleSezgin Kaymaz · April Yayıncılık · 20171,410 okunma
14. Ateş pahası
Vaktiyle Osmanlı hükümdarlarından biri maiyetiyle avlanmaya çıkmış. Bir ceylanın peşinden koşarken, vakit bir hayli ilerlemiş ve gün batmaya yüz tutmuş. Bu sırada gök kararmış, ortalığı şiddetli bir rüzgâr ve ardından da savruntulu bir yağmur bastırmış. Hünkâr ve adamları, en yakın kulübeye kendilerini zor atmışlar. Meğer sığındıkları kulübe odunculuk yapan bir garibe aitmiş. Adamcık onları içeri almış. Sultan her ne kadar adamı tedirgin etmemek için kim olduklarını söylememiş ise de oduncu durumu kavramış ve ocağa büyük odunlar atıp kulübeyi iyice ısıtmış. Dışarıda hem ıslanıp hem üşüyen padişah ve adamları bu durumdan pek memnun kalmışlar ve geceyi orada rahatça geçirmişler. Hatta bir ara hünkâr, — Doğrusu şu ateş bin altın eder, diye söylenmiş. Ertesi gün yola çıkacakları vakit, padişah oduncuya sormuş: — Efendi! Bizi ihya ettin, harlı ateşin sayesinde geceyi pek rahat geçirdik. Söyle bakalım borcumuz ne kadar? .Oduncu, fırsatı değerlendirmenin zamanıdır deyip rayici yüksek tutmuş: — Bin altın beyzadem! Vekilharç hemen atılmış. — Ne masraf ettin ki bin altın istersin bre densiz? — Sabaha kadar ateşi aynı kıvamda tuttum. Böyle dağ başında bu ateş az bulunur. — Ama ateş bu denli pahalı mıdır? O sırada padişah vekilharcına dönüp: — Ağa, demiş, ateş iyiydi, şimdi pahasını verin! Oduncunun bu tavrı halk arasında şüyu bulunca, değerinin üstünde fiyat biçilen şeyler hakkında "ateş pahası" denilmeye başlanmış ve giderek deyimleşmiş. Umulana göre çok pahalı bulunan fiyatlar hakkında bugün dahi "ateş pahası" denir.
Türk kadınına tanınan hakları, küresel platforma taşıdı. 1935'te Uluslararası Kadınlar Birliği'ni davet etti. Uluslararası Kadın Kongresi'ne ev sahipliği yaptı. Feminizm kongresiydi. 36 ülkeden tamamı kadın 360 delege katıldı. ABD, İngiltere, Hollanda, İsviçre, Avustralya, Mısır, Hindistan, Bulgaristan, Çekoslovakya, Yeni
Türk kadınına tanınan hakları, küresel platforma taşıdı. 1935'te Uluslararası Kadınlar Birliği'ni davet etti. Uluslararası Kadın Kongresi'ne ev sahipliği yaptı. Feminizm kongresiydi. 36 ülkeden tamamı kadın 360 delege katıldı. ABD, İngiltere, Hollanda, İsviçre, Avustralya, Mısır, Hindistan, Bulgaristan, Çekoslovakya, Yeni
Sayfa 239Kitabı okudu
Reklam
Türk İşçileri
İsçilerimizi korumak millî borcumuz ve vazifemizdir. Medeniyetin ilerlemesi, işlerin makineleşmesi, cemiyet hayatı içinde bir de işçi sınıfı meydana getirdi. Bizim gibi iktisadî hayatı geri ve iptidai olan cemiyetlerde henüz büyük makineler devri başlamamıştır. Binaenaleyh yüksek sermayeli müesseselerde büyük fabrikalarda ve maden ocaklarında
“İnsanlığa olan en büyük borcumuz bıkmadan, usanmadan, üşenmeden okumaktır.”
Şemseddin Sami
Şemseddin Sami
İttihat ve Terakki
İttihat Ve Terakki liderlerine bizim neslimiz hem borçlu, hem de kırgındır. Borcumuz, en bayağı şekilde çürümüş, hantal, çağdışı ve her türlü haysiyetten yoksun bir istibdat idaresini cesur bir hamleyle çökertmelerinden ve genç nesle bir benlik gururu, bir gelecek ümidi aşılamalarından gelir. Kırgınlığımız ise, uyandırdıkları bu ümit için, bizim neslimize verdikleri hayal kırıklığındandır. Bir el onları itti ve onlar sürüklendiler. Hadiselerin, gelişmelerin, daima arkasında kaldılar. Hadiseler onların daima seziş, anlayış ve müdahaleleri dışında gelişti. Büyük dönüm noktalarında daima pasif ve şahsiyetsizdiler. Hiç bir zaman ileriyi gören, akıllı, basiretli kurucular ve devlet adamları olamadılar. Değerli insanlardan kaçındılar. Ellerinin altında daha ziyade komiteci ruhu demagoglar tutunabildi. Demagogun itibar gördüğü yerde ise, idealizm biter ve diktatör silahlarını kuşanır. Bu küçük kliğin dar taassubu, yalnız bir devletin hayatına mal olmakla kalmadı, harpler, hastalıklar ve kıtaller şeklinde, belki de en az üç milyon insanın kanıma mal oldu.
Sokrates'in acı ölümü.
Sokrates böylece, başkaldırmaya katıldığı, başkalarını başkaldırmaya zorladığı için değil; serbest düşündüğü, eski düzenin temellerini sarstığı için ölüme mahkum oldu. Zafe­ri aristokratlar ve zenginler kazansaydı, Sokrates kurtulurmuydu? Hiç sanmıyoruz. Çünkü, Sokrates en güçlülerin de­ğil, en akıllıların başa geçmesini istiyordu, bunu
133 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.