Not: Bu ileti eserleri orijinalinden ve sonrasında Türkçe çevirilerinden okuyan insanların görüşlerinin derlenmesiyle yazılmıştır. Sonrasında sitedeki okurların katkıları eklenmiştir.
Günlerdir çevirmenlerin dünyasına daldım ve haklarında o kadar çok şey okudum ki beynimden dumanlar çıkıyor. Yabancı dilde yazılmış eserlerde en rahatsız olduğum
Dili yasaklamak insanlık suçudur. İnsanı anadilinden koparmak vahşettir. Bir insanı kendi dilinden koparmak, insanın ruhunu, kişiliğini zedeliyor, gelişimini engelliyor. Bence bu Kürtçe yasağı, Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük yanlışlarından biriydi. " Mehmed Uzun
Dünyanın kaç yerinde insanların anadili yasaklanmış, sırf dillerinden dolayı
En eski edebiyattan en yenisine kadar , her dilde , şiirin konusu eş değil , sevgilidir. Hayaller ve simgeler , hep sevgilinin süzgün gözleri ve karanlık kirpikleri etrafında , pervaneler gibi uçuşur.
Ülkemizin en çok yarım bırakılan ve anlaşılmayan yazarın kitabını okumak, üstelik bunu 2. anadilim Hollandaca lisanında okumak gibi bir çılgınlık yaptım.. Bu benim için de bir ilk oldu, yani şu anlamda; geçmişte yabancı dilde birçok yabancı eser okudum, ancak Türkçeden çevirilmiş Türk bir yazarımızınki ilk kez bu kitapta nasip oldu bana. Bundan
Ben bilmem hiç kendimi korumak zorunda kalmadım
Bilmem ben bi’ çocuğu düşünmek zorunda olmadım
Hiç evlendirilmedim
Evde dayak görmedim
Kendi evimde kendi odama zorla hapsedilmedim
Sözlerinizi kusmadım
Yurdumdan edilmedim
Nefretinizle yanmadım
Bu kitabın, değerli yazarlarımız Soner Yalçın ve Doğan Yurdakul tarafından ele alındığı yıllarda ben yurt dışındaydım ve o zamanlar gençliğinde vermiş olduğu bir yaşam hevesi ve enerjisi ile böylesi meselelere çok uzaktım. Özelikle 90’lı yıllar, Almanya’da yaşayan biz Türkler ve Türkiye’den çalışmak için oraya göç etmiş olanlar ile birlikte, başka
l Anton Çehov "Zamanım olsaydı daha kısa öyküler yazardım" demiştir. Gerçekten de bir olayı oldukça etkileyici tarzda mümkün olduğu kadar kısa bir şekilde yazmak ustalık ister. Dilde ustalıktır bu. Yine bir elini şiire uzatarak metindeki fazlalıkları çıkarıp atmakla kalmayıp boşlukları da öyküye dahil etmenin ustalığıdır da...
O kadar güzel ve komik bir roman ki… İçinde bir sürü macera, eleştiri, aptallık, komedi ve aşk var. Hepsi iç içe geçmiş hikayeler ve tek kelimeyle harika! Kitabın ne hakkında olduğunu sınıflandırmak ve açıklamak oldukça zor. İlk bölüm bahsedilenin aksine cinsel içerikten ziyade şiddete dayansa da, dilde ve popüler kültüre göndermelerde birçok grotesk unsur var. Gerçekliğin ve güncel olayların sabit unsurlarının yanı sıra yazarların hayatına yapılan göndermeler ve Müslüman dünyasının tasviri esere zenginlik katmış. Okudukça Don Kişot'un eylemlerinin kökeninde deliliği olsa da, bunların kötü niyetlerin bir ürünü olmadığı sonucunu çıkarabiliyoruz. Kitap Don Kişot'un, şövalyelere ve onların yaşamlarına dair eski uslu, son derece romantikleştirilmiş vizyonuna katılmayı reddeden dünya tarafından dövüldüğü ve sık sık tekrarlanan çatışmalara sahne olduğu için bir gülünç kaynağı sağlar, ama aynı zamanda, çatışmadan önce kendimize nasıl tepki vereceğimizi sorgulamamıza da yol açar. Belki hepimiz biraz Don Kişot gibi, biraz da onu yanlış bulanlar gibiyiz. Uzun ve karmaşık bir kitaptı ama yakın zamanda 2. bölümü okumak için sabırsızlanıyorum.
Hiçbir şiir, aslı kadar güzel değildir. Her şiir kendi dilinde güzelliğini korur ve bazı şiirler her dilde güzel kalmaya devam eder.
Evet!
Bir şairle daha tanışmanın mutluluğunu yaşarken, bir şiir kitabının da son bulmasının mutsuzluğunu yaşıyorum. Bu da gösteriyor ki, iki insanın aynı işi yaptığı bir yerde, iki insanın aynı hazzı alması mümkün değildir. Her insanın kendine özgü bir bakış açısı vardır.
Ben de bu kitapla tanışırken İran kültürünün efsaneler, hurafelerle dolu olduğunu, bir o kadar da önemli kişiliklere sahne olduğunu hissettim, kitap hissettirdi, yazar anlattı.
Yazarın özgürlüğe olan tutkusunu yazarak anlatmasını hayranlıkla izledim ve de okudum.
Her toplumun artı ve eksileri vardır. Yazarın içerisinde bulunduğu toplumunda eskilerinden birisi kadına verilen değer olsa gerek. Yoksa yazar neden hep bir pencereden gökyüzünü izlesin? Anka kuşunu arasın ki? Eski günlere özlem duyup, 'güneşe yeniden selâm vereceğim' desin ki?
Bir insan geçmişi özleyip, geleceği bekliyorsa, o insan tutsaktır. Her tutsak da demir parmaklıklar arkasında değildir!
Yazarın anlatımını tam olarak idrak etmemiz için şiirlerini kendi dilinde okumamız gerekir düşüncesindeyim. Yine de bizim dilimize çok güzel ve anlamından çok az kayıp verilerek çevrilmiş.
Çevirmenin başarısını da göz önünde bulundurarak kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.
Sadece SesFuruğ Ferruhzad · Ketebe Yayınları · 202339 okunma