Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İleride ne olacağımızı ve neyin acısını çekeceğimizi biz daha beşikteyken bir kuş cıvıldayarak kulağımıza mı fısıldar? Bilmiyorum, belki de bunları başımıza saran ne rastlantıdır ne de mucizevi bir kuşun cıvıltısıdır; aksine çok eski yüzyıllardan gelen alışkanlıklar, çoktan ölüp gitmiş kadınlardan kalan kölelik ruhudur bu esnada içimizde fısıldayan; hem de bizim olmayan bir dilde, ancak bir düşteyken, sırtımızdan bir ürperti geçtiğinde, sinirlerimiz titrediğinde anlayabildiğimiz bir dilde.
GÖLGELERİN İÇİNDEKİ SESSİZLİK
Dün gece kaldıkları odanın kapısının arkasında kan kırmızısı renkli kalemle eski bir dilde yazılmış tüyler ürpertici bir mesaj vardı ve kapının bazı yerlerine sıçrayan kan lekeleri, içinde bulundukları durumun ciddiyetini ortaya koyuyordu. Anlayamadıkları kadim bir dille, kan kırmızısı kalemle yazılan son derece korkutucu ve tehditkâr mesaj şöyleydi: ‘‘. השעה שש עשרה ושתיים . אני צופה בך‘’ ‘‘. השעה עשרים ושש ושתיים . אני מקשיב לך‘’ ‘‘. השעה שלושים ושש ושתיים . אני רואה אותך‘’
Sayfa 113 - Ürpertici mesaj...
Reklam
Türkiye dışında yaşayan Türklerin zengin bir musikileri vardır. Dilde olduğu gibi musikide de bizim tarih boyunca unuttuğumuz birçok şeyleri onlar muhafaza etmişlerdir. Azeriler, Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Türkmenler tarihleri ve yaşayış tarzları icabı, eski halk kültürüne ait unsurları bizden daha iyi korumuşlardır. Onların musikilerini dinlerken, içimizde adeta çok uzaklarda kalmış anayurda eski cedlere ait duygular ve özlemler uyanır. Dünyanın musikisi dinlenen ve çalınan Türkiye‟de, bizim soyumuzdan olan insanların musikilerine yabancı kalmamızı izah etmek çok güçtür. Bu dar görüşlülüğü artık bırakmalı, Türkiye dışındaki Türklerin edebiyatları gibi musikilerine de kapılarımızı açmalıyız
Metroda koluma doladı kolunu, bıraktı öylece, "anlıyorum" dereesine, "patavatsızlık ettin, düşüncesizce davrandın gene her zaman olduğu gibi". Eve dönerken en çok sevdiği dondurmacıya uğradık yolda, deli olduğu o Fransız dondurmasından bir tabak yuvarladıktan sonra gevşedi, evle ilgili önemsiz bir şey üstünde konuşmaya
Sayfa 144
Eski Ortadoğu'nun halklarından Medlerin rahipler sınıfına, büyük adam anlamında Mag deniyordu. Maglerle başları belada olan Yahudiler, kötü kavimlere onların ismini verdiler: Gog ve Magog. Macarlar Mag eri, Moğollar ise Mog oğul olarak adlanıyordu. Ataları Ortadoğu'da yaşayan Türkler, Bu kelimeyi bag olarak korudular. Din adamlarına bakçı, yöneticilerine bag/beg zenginlerine ise bay dediler. Türk din adamı daha sonra bağıcı/büyücü haline geldi. Yunanlılar da Medlerden duydukları Mag kelimesini büyücü olarak Batı'ya götürdüler ve şimdiki Magic kelimesi ortaya çıktı. Türkler bu sözcük ile büyüklüğü ifade ediyorlardı ve büg dediler. İngilizlerin ataları bunu big diye aldılar. Türklerin büyüsü İskoçya'da bug haline geldi. Acaba insanlar eskiden tek bir dilde mi konuşuyorlardı? Ya da sahi, Türklerin aslı nedir, nerededir?..
En eski edebiyattan en yenisine kadar, her dilde, şiir konusu zevce değil sevgilidir, hayaller ve semboller, hep sevgilinin süzgün gözleri ve karanlık kirpikleri etrafında pervaneler gibi uçuşur. Kahramanı zevce ve konusu evlilik olan hikayeden daha tatsız ne olabilir?
Sayfa 13 - İş Bankası yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Fakat hayatımızın en saklı yanlarını, sinirlerimizi uyararak veya düşlerimizde baştan aşağı gizli bir şiddetle titreterek çok, çok erken yaşlarda belirleyen şey katıksız rastlantılar değil midir? Yoksa başlangıç daha da gerilerde mıdır; ileride ne olacağımızı ve neyin acısını çekeceğimizi biz daha beşikteyken bir kuş cıvıldayarak kulağımıza mı fısıldar? Bilmiyorum, belki de bunları başımıza saran ne rastlantıdır ne de mucizevi bir kuşun cıvıltısıdır; aksine çok eski yüzyıllardan gelen alışkanlıklar, çoktan ölüp gitmiş kadınlardan kalan kölelik ruhudur bu esnada içimize fısıldayan; hem de bizim olmayan bir dilde, ancak bir düşteyken, sırtımızdan bir ürperti geçtiğinde, sinirlerimiz titrediğinde anlayabildiğimiz bir dilde..
Osmanlıların en güçlü olduğu ve koruyucu baba olarak Sultan imgesinin elle tutulur bir ekonomik gerçeklik taşıdığı sırada bile saray, resmi görevliler ve siyasa, halk takımının uzak durduğu ürkütücü şeylerdi. Siyaset sözcüğü Türkçede, yönetim sanatı, bilgisi, siyasa anlamına geliyor bugün ;ama daha eski dilde siyaset, devlet nedenleri yüzünden verilen ölüm kararı anlamına da geliyordu. 1968 ve 1969 da gerçekleştirilen bir araştırma, köylüler için siyaset sözcüğünün anlamlarından birinin hala bu olduğunu ortaya koymuştur.
Günlerin gücüne giderken güneş Koklayıp bıraktığın güllerden, Ateş yakıyorum, üşümek için Eski dilde su, şimdilerde sen!
Sayfa 30
Reklam
Anlatımlar için gerekli kavramlar dilde eksiksiz olarak varken yeni sözcükler uydurmak çocukça bir çabadır. Yeni ve doğru düşüncelerle ortaya çıkamayınca eski giysilere yeni yamalar vurarak kendini göstermedir.
Semboller
Eski inancın ifade ettiği gibi, tanrılar ya da şeytan, uyuyan kişiyle sembolik bir dilde konuşur ve rüya yorumcusu bunu çevirmek zorundadır. Modern ifadede bu, rüyanın görünüşte tutarsız ve saçma olan bir dizi görüntü; ancak çevrildiğinde açık bir anlam içeren bir düşünce malzemesi olduğu anlamına gelir.
Şifa kelimesi eski dilde “onmak” ile aynı anlama gelir - onmak ise iyileşmenin yanı sıra feraha ermek, mutlu olmak demektir. İngilizcede de şifa-iyileşme anlamına gelen “healing” kelimesinin kökeninde bütünlük-tamlık anlamına gelen “whole” kelimesi yer alır. Yani iyileşmek, bütün olmak demektir.
4.cilt
801. İbni Ömer radıyallâhu anhümâ şöyle dedi: Elbisemin etekleri topuklarımdan aşağı sarkmış vaziyette Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in huzuruna uğramıştım. Resûl-i Ekrem: “Abdullah, elbisenin eteklerini yukarıya kaldır!” buyurdular. Ben de hemen kaldırdım. Sonra: “Biraz daha kaldır!” buyurdu, ben biraz daha kaldırdım. Ondan sonra elbisemin Resûl-i Ekrem’in tasvip ettiği şekilde olmasına daima dikkat etmişimdir. Topluluktan biri: – Nereye kadar kaldırmıştın? diye sordu. İbni Ömer: – Baldırlarımın yarısına kadar kaldırmıştım, diye cevap verdi.  Müslim, Libâs 47 İlk hadiste erkeklerin elbise eteklerinin, diz kapağı ile topuk arasında kalan, eski dilde incik denilen, ama daha çok baldır diye bilinen kısmın yarısında olmasının en güzel giyinme diye nitelendirilmesi iki sebebe dayalı olabilir: Birincisi, yolları ve sokakları kirli olan mahallerde dolaşan insanın elbisesine birtakım pisliklerin bulaşması bu sayede önlenmiş ve dinimizin çok önem verdiği hususlardan biri olan tahâret, giyilen elbisenin dış temizliği büyük ölçüde gerçekleşmiş olur. Resûl-i Ekrem zamanının birkaç bin nüfuslu ve geçim kaynağı daha çok ziraatçilik olan Medine şehrini veya benzer şehirleri ve daha küçük çaptaki yerleşim birimlerini ve köyleri dikkate alacak olursak, bu emir ve tavsiyelerin ne kadar önemli olduğu kendiliğinden anlaşılır.
1.147 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.