I
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde
Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat. Yıllardır bozbulanık suları yudumladım,
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları,
Yağmur, seni bekleyen
Kaatil - Ben sineğe bile kıyamam! Mecbur kaldım da öldürdüm...
Reis Bey - Nasıl öldürürsün? Göz! Renk renk dünyaları, en yakın zerreyi, en uzak yıldızı gören göz... Onu nasıl toprak doldurursun? Kalb dediğimiz, bütün gücümüzü veren esrarlı tulumbayı nasıl kırar, parçalarsın? Bunları yapmayı bırak bir tarafa; bunları yapmak imkanı var diye nasıl döğünmez, yırtınmaz, tepinmezsin? Gelin çocuklar, kumar masasına dizilip hep beraber ağlayalım!.. Sebep mi istiyorsunuz? Çok!.. Gündüzün bitişinde gece, düzlüğün yanında uçurum var diye... Gençliğin ötesinde ihtiyarlık, kavuşmanın berisinde ayrılık, ekmeğin ucunda açlık var diye katıla katıla ağlayalım!.. Çocuklar; dünya bir gözyaşı evinden başka ne olabilir? Ağlayanlardan olmak dururken, üstelik ağlatanlardan olmak reva mı?
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında,
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık.
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn-cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir
Hikâyenin ismi düştü dilime bir gece: LÂ.
İLLÂ, dedim.
Bir ömür boyu aradığım hece harfinin LÂ olduğunu bildim.
LÂ: Olumsuzluk eki. Başkaldırı serbestîsi.
Ama değil mi ki Tevhid kelimesi de LÂ ile başlar: LÂ ilâhe.
Bilinçli kabul kelimesi onun ardından gelir: İllallah.
Öyleyse Âdem, İLLÂ’ya giden yolda bir LÂ hecesidir. İsyan tecrübesi onun ilk halidir.
Âdem, cümlenin daha başında LÂ diyecek, reddedecek özgürlüğe sahip olduğu halde illallah’a varmasıyla yaratılmışların en güzelidir, mümkünler âlemindeki o en esrarlı heceyle, kendiliğinden değil bile isteyedir. LÂ, hiçlik mesabesi, öyleyse sonsuzluk ekidir.
Nasıl öldürürsünüz?.. Göz! Renk
renk dünyaları, en yakın zerreyi, en uzak yıldızı
gören göz... Ona nasıl toprak doldurursun? Kalb
dediğimiz, bütün gücümüzü veren esrarlı
tulumbayı nasıl kırar, parçalarsın? Bunları yapmayı bırak bir tarafa; bunları
yapmak imkânı var ya; işte ya imkânı var diye
nasıl döğünmez, yırtınmaz, etmezsin?.. Gelin çocuklar, kumar masasına
dizilip hep beraber ağlayalım!... Sebep mi
istiyorsunuz? Çok!.. Gündüzün bitişinde gece,
düzlüğün berisinde ayrılık, ekmeğin ucunda
açlık var diye katıla katıla ağlayalım!.. Çocuklar;
bir gözyaşı evinden başka ne olabilir?
Ağlayanlardan olmak dururken, üstelik
ağlatanlardan ol mak revâ mi?
Siyah belki aldatır içindeki beyazı
Talihin aynaları kırıyorsa hüzündür
Sen yine anlamadın ne baharı ne yazı
Beni cehennem kılan o esrarlı yüzündür
Sen küçük bir lalesin, avuçlarında nergis
Ben acının zehrine su katan hummalı dev
Gözlerinde isyanı damıtıyor kan ve sis
Gözlerimi yakıyor bu karayel, bu alev
Sen uzak bir nehirsin denizlere yabancı
Ben ruhumun çölüne göklerden su taşırım
Senin kalbinde kahra gülümseyen bir sancı
Ben kalbimi dağların derdiyle paylaşırım
Bilmem neyi aradım bir ömür kışlarında
Binbir gece yürüdüm hangi muamma için
Zümrüd-ü Anka uçar senin bakışlarında
Benim rüyalarımda birkaç deli güvercin
Gece, yalnızlığımıza çekilen gök-perdeyse
şiir içerdeki aydınlığımızdır.
Ben şiir yazmazsam
Yitirir dilini içimdeki çocuk
Dünya bir mahzun olur
Çıkarır giysilerini sözün teninden
İmge denilen o esrarlı konuk
Gazinolardaki gece âlemlerinde içerken iktidara geçtiği zaman yanındaki arkadaşlarını nerelere atayacağını anlatmaya başlamıştı. Fethi'yi büyükelçi, Tevfik Rüştü'yü hariciye nazırı, Kâzım'ı harbiye nazırı ve Nuri adında başka bir arkadaşını da başvekil yapacaktı. Bütün arkadaşlarına birer yer veriyordu.
"Peki ya sen, sen ne olacaksın?"
Mustafa Kemal bu soruya esrarlı bir tavırla cevap veriyordu: "Ben de sizi bu yerlere atamaya yetkili adam olacağım."