Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ezgi

İnsan tek merkezli bir daire değil, biri olay diğeri düşünceden oluşan çift odağa sahip bir elipstir.
Reklam
Bir gün aynı güneşin altında yürüyen başkalarının da bana dair anılarının yumuşayıp güzelleşeceğini fısıldadı yüreğime fasulyelerle yoncalar.
Ne enfes bir andı o! Ne duygulu bir hadise! Acaba tavuklar yumurtlamış mı diye bakmak, yumurtladılarsa ne kadar büyük yumurtlamışlar diye kontrol etmek... sonunda o sevimli civcivlerin yumurtadan çıkınca hayatlarına coşkuyla hevesle başlamalarını izlemek ne güzel şeydi.
Sayfa 246Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Reklam
Araya zaman dediğimiz büyük yapıcı girmişti.
Onun önem verdiği tek şey, iyisiyle kötüsüyle bütün düşünceleri ve ruhu içinde saklayan yerdir; yani kafadır.
O, bizim tanrılarımızı kendi ellerimizle yok edip yerine ölü tabular koyduğumuz dünyamızı tanımamıza yardım ediyor.
İnsanlar, durumlarının daha iyiye gideceğine inanarak seve seve efendi değiştirirler ve bu inanç,efendilerine karşı silaha sarılmalarına yol açar; ama bu konuda kendilerini aldatmış olurlar, çünkü daha sonra deneyim yoluyla durumlarının daha kötüye gittiğini görürler.
Bir köşeye atılmış bir şey, sokağa düşmüş bir bez parçası olan iğrenç varlığım hayatı görünce kılık değiştiriyor.
Reklam
Darwin haklı mıydı acaba? Dünya insan türünün yaşaması ve güzelleşmesi için güçlülerin zayıfları yuttuğu bir savaş alanı mıydı? Elindeki bilgiye güvenen bir adamın rahatlığı için de kestirip atmasına karşın, yine de yüreğini kemiren bir kurt vardı. Ama aklına gelen yeni bir düşünce bütün kaygılarını bastırdı, neşesini buldu: İlk konuşmasında yine o eski kuramsal açıklamayı ele alacaktı. İlle de bir sınıfın öbürünü yemesi gerekiyorsa, çok daha yeni ve canlı bir sınıf olan emekçi halkın zevke eğlenceye dalıp çürümüş olan kentsoylu sınıfı yemesi daha akla yakın değil miydi? Belki kan dökülecek, ama sonunda yepyeni bir toplum ortaya çıkacaktı. Yaşlanmış ulusları canlandıracak bu barbarca saldırıyı isteyişte aslında pek yakında patlak verecek gerçek devrime, emekçi halkın devrimine duyulan şaşmaz inanç gizliydi; bu devrim şu anda gökyüzünü kana boyayan güneş gibi yüzyılın son günlerinde bütün dünyayı tutuşturacaktı.
Sayfa 547Kitabı okudu
Biri çiçek gibi taze, ırkının bütün rahatlığı içinde büyümüş, uzun tembellik yıllarıyla semirmiş, öbürüyse babadan oğula sürüp giden yüz yıllık açlığın ve öldürücü çalışmanın sonunda eriyip bitmiş, yaşamaktan bıkmış, acınası bir hayvan kadar çirkin, her yanı şişmiş bu iki insan yine karşı karşıyaydılar işte.
Sayfa 512Kitabı okudu
Kökleri çok derinlere uzanan ve en akıllı uslu kişileri bile çileden çıkaran bu yakıp yıkma, öç alma gereksinmesi gittikçe şiddetleniyor, her yandan, alçaklara ölüm,ekmek isteriz, böylesine düşük ücretlerle çalışamayız, diye çığlıklar yükseliyor, sonra genel uğultu içinde eriyip gidiyordu.
Sayfa 347Kitabı okudu
İnsan hakkını dört bir yanı yakıp yıkmadan da isteyebilirdi.
Sayfa 137Kitabı okudu
Hiçbir ocağın başında asker yoktu, bu da tehlikeli anların kaçınılmaz kısa görüşlülüğünü, her felaketten önce insanların düştüğü sersemliği, beceriksiz hükümetlerin olayları kavramak gerektiği zaman işlediği sayısız yanılgıyı gösteren yeni bir belirtiydi aslında.
Çöl, ölgündür. Ancak bu ölgünlüğe rağmen çölde her şey durmadan değişir. Vadiler tepelere, tepeler vadilere dönüşür... Kum fırtınaları her izi örter. Ancak 7 Ocak 1919'dan bugüne dek Türk paşasının yazdığı destanın izleri hâlâ canlıdır o topraklarda... Bu destanın izlerini bugüne dek hiçbir şey silememiştir... O topraklarda “Çöl Kaplanı”nın efsanesi, onun yazdığı destan hâlâ dilden dile anlatılır...
Reklam
Cenab-i Peygamber, hadisi şerifinde "İki ölünün ve iki kanlının yenmesi bize helal oldu" buyurmuşlardır; iki ölü balıkla çekirge, iki kanlı da, dalakla karaciğerdir.
- Artık hiç düşmem büyükanne, diye cevap verdi bana. Düşmek nasıl oluyormuş anlamak istedim, şimdiye kadar hiç düşmedim de...
Sayfa 131 - ÖtükenKitabı okudu
Sabahları gün doğarken kırlara doğru Wahlheim'a yürüyorum, oraya varınca lokantanın bahçesinden şeker bezelyelerimi kendim topluyorum, oturup bezelyeleri ayıklarken Homeros'umu okuyorum; sonra küçük mutfakta bir tencere seçip, tereyağını alıp taze bezelyeyi ateşe koyuyor, tencerenin ağzını kapatıp ara sıra yemeği karıştırmak için ocağın yanında oturuyorum, işte o zaman kendimi Penelope'nin öküz ve domuzları kesip parçalayarak kızartan heyecanlı talipleri kadar coşkulu hissediyorum.
Sayfa 26 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Bir çocuğun bir çocuktan yardım dilemesi ve diğerinin insanlık sevgisine açık olan sevgi ile beslenmiş küçücük kalbinin yol göstericiliğiyle tek kurtuluş çaresi olarak "Ben seni dolaba saklarım." şeklindeki koruyucu ve masum vaadini işitmek ne kadar etkileyici bir şeydir!
Sayfa 40 - Alkım yayınlarıKitabı okudu