Dostlarım, hepimize geçmiş olsun. Kurtuldum çok şükür. Hem enkazın altında kaldım hem yangın çıktı ama her şeye rağmen hayatta kaldım. Mesaj atan, merak eden herkesten Allah razı olsun. Bilincim yerine gelince bende sizlere ulaşmak için çok çabaladım. Umarım bir daha böyle bir felaket yaşamayız. İnşallah hep güzel haberler alırız. Dualarınızı eksik etmeyin.
"Sana hayat hakkında iyi şeyler anlatılmayacak kızım!" demişti bir gün. "Kimsecikler sana iyi ve güzel şeylerden, şükretmekten, memnun olmaktan bahsetmeyecek. Çevrendeki insanların hep hayattan şikayet ettiklerini göreceksin. Birçok insanın ağızından felaket senaryoları dinleyeceksin. Bir gün gelecek; hiçbir şeyden memnun olmamak moda olacak. Sana hayatın çirkin olduğunu, memnuniyet verici hiçbir şeyin olmadığını söyleyecek ve yaşamını elinden çalmaya çalışacaklar. Lütfen kızım onlara inanma! İnsanlar sana varoluşunun değerli ve anlamlı olduğunu anlatmayacaklar. Bunu anlatanlar aşağılanacak. Yaratıcının sana verdiği anlam ve önemi unutma. Onlara diren. Onların inadına yaşayacaksın kızım!
İşte bu noktada aklıma soytarılık geldi.
Bu, benim insanlara son yakınlaşma çabamdı. İnsanların beni dibine kadar dehşete düşürmesine rağmen onlardan ne yaparsam yapayım kopamıyor gibiydim. Böylelikle, "soytarımla" birlikte insanlarla bir noktada bağ kurmayı başardım
Görünürde her zaman gülümsüyor olsam da içeride çaresiz bir mücadeleyle debeleniyordum, bir ipte yürüyordum, ter içindeydim, onları eğlendirdikçe felaket ihtimali her an yaklaşıyordu.
Bu kitap yorumunu Instagram'daki "alintilarlayasiyorum" profilimde de okuyabilirsiniz: instagram.com/p/ChXgRAuNCSL
Bugün günlerden 17 Ağustos. Binlerce insanın hayatını kaybettiği o depremin üzerinden tam 23 yıl geçti. O yüzden gelin size 17 Ağustos 1999 gecesi yaşadıklarımı anlatayım.
Bilenler biliyordur, ben aslen
Böyle bir dünyada, bunca felaket, bunca yoksulluk, bunca haksızlık ortasında, ancak inekler kadar kafasız ve duyarsız olanlar kişisel açıdan mutlu olabilirler.
"Yine de biri çıkıp nasılsın dese alışkanlıkla iyiyim diyeceğim. Kederli olduğum da söylenemez zaten. Buna sebep de yok çünkü. Ne taze bir ölüye sahibim, ne felaket geçirenlerim var. Dedim ya oturuyorum öylece. İyi ki kalbimi tanıyanlar yok. Ağırlıksız duran bedenimi küçümseyeceklerdi. Sonra da birbirlerine dürterek, ya da ilerideki arkadaşlarına göz işareti vererek beni gösterecekler, "kalbini yok etmişin haline bakın, hınzır pek de pratik, belli etmiyor hiç" diyeceklerdi. Ama iyi ki yoklar."
İŞTE GENE BEN ve SİZLERE YİNE OKUMUŞ OLDUĞUM ESKİ BİR KİTAPTAN BİR İNCELEME DAHA. :)
Don Kişot ile ilgili bugüne dek ifade edilememiş şeyler hakkında kim ne söyleyebilir acaba? Miguel de Cervantes tarafından kaleme alınan ve yazılan bu güzel roman, dört yüz yıldan bu yana, on sekizinci yüzyıldan kalma edebi akımlara, yirmi birinci yüzyıl
İnsanlar, kendileri için bir felaket demek olan dünya mallarını toplamakta bitimsiz bir yarış içine girmişlerdi. Ölünceye kadar süren bu mal biriktirme yarış ve hırsı, onları ölümsüz mutluluğa eriştirecek eylem ve çabalardan habersiz bırakmıştı. Öğüt vermenin hiçbir yararı yoktu onlara. Hiçbir güzel söz onları etkileyemezdi. Onlara karşı çıkmak, onlarla savaşmak da işe yaramazdı. Çünkü bu onların inatlarını arttırır, durumlarında daha da direnmelerine neden olurdu…