Kendinize hayır diyemediğiniz şeylerin hayatınız üzerindeki yansımalarını okumak belki de bunlardan vazgeçmeniz için en etkili yöntemdir. Çünkü aşırılık her ne şekilde olursa olsun başka bir yerde zayıflık getirir...
İnsan üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurta yumurtlamaz, sabanı çekecek gücü yoktur, tavşan yakalayacak kadar hızlı koşamaz. Gene de tüm hayvanların efendisidir.
Bela bir hatırlatıcıdır; gözünün yaşarmasına, Allah ile arayı düzeltmene, dostluğu tazelemene bir vesiledir. Özür dileme, istiğfar, tövbe; bunlar Allah ile dostluğu tazelemedir.
Bela, nimetin habercisidir. Sabret!
Yediğimiz yemeği bile resimlerle sağa sola servis etmek gibi; ibadetimizi selfilerle diğer insanlarla paylaşmak gibi; her hâlimizi birilerine göstermezsek geçerli olmayacakmış gibi bir yapaylığı ve suniliği benimser hâle geldik.
İnsan ilişkileri uzun vadeye yayılmış doğru davranışların bütünüyle tesis olur. Ebeveyn olarak bizlerin tek bir olaydaki tek bir davranışımız belki hemen etkisini göstermez. Ama toprağa atılan tohumlar gibi, yaptığımız her olumlu davranış adım adım gelecekte çiçek açarak ''ahlak '' köklerini oluşturmaya başlar.
İnsan eğitmek zahmetli, bolca sabır gerektiren ve ödülünü yıllar sonra verecek bir süreçtir.
Bir kez daha dehşete düşerek hep kendimizi beğenmiş bir şekilde ruh, tin, duygu ya da acı diye adlandırdığımız şeylerin aslında ne kadar zayıf, sefil ve cansız unsurlar olduklarını ve bunların hiçbirinin, en kötü olsalar bile acı çeken, ıstırap içinde olan bir bedeni tümüyle yok edemeyeceklerini anlıyorum. Çünkü bu anları atlatıp yaşamaya devam ediyoruz, kalbimiz atmaya devam ediyor ve ölmüyoruz, yıldırım çarpmış bir ağaç gibi yere devrilmiyoruz. Sadece bir süreliğine, bir anlığına bu acı bütün eklemlerimi şiddetli bir şekilde sızlattı, kendimi bıraktığım bu bankta, nefesim kesilmiş bir şekilde, sessizce, içimde birazdan ölüp gideceğime dair mutlu bir hisle oturup kaldım. Fakat dediğim gibi acı korkaktır, üstün gelen yaşama arzusunun karşısında hemen sinip kaçıverir, belli ki bu arzu da ruhun ölümcül bir acı içinde kıvrandığı zamanlar insana daha güçlü bir şekilde tutunuyor...
"Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen..."
Birinin hayatının neresinde olduğunuzu çözemediğiniz zaman, hiçbir yerinde olmamayı tercih etmelisiniz. çünkü belirsizlik, değersizliğin ta kendisidir.
Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: Hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var... Hiçbir şey üzerinde düşünmeye, hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz.