Yasalar huzurunda yetişkinliğe geçiş yaşının değişmesi gerektiğini düşünüyordu. Hayat şartlarının geçen yüzyıllara oranla rahatlamış olması ve hayat süresinin uzaması nedeniyle çocukluğun bitiş yaşının yirmi üç olması gerektiğini savunuyordu. Yürümek yerine motorlu taşıtlar kullanan, düşünmek yerine televizyon seyreden, spor yapmak yerine Play station oynayan, kütüphane koridorları yerine internet sitelerinde dolaşan çocukların olgunlaşmaları gecikiyordu. geçmiş kuşaklara göre tabii ki daha çok bilgiye sahiplerdi ancak bu bilgiyle ne yapacaklarını belirlemelerine onları zorlayacak bir hayat yaşamıyorlardı. Bilgili ancak bilinçsiz çocuklar on sekiz yaşından sonra da çocuk olmaya devam ediyor ve kendileri başta olmak üzere çevrelerine de zarar veriyorlardı. Ortaöğretim süresi uzatılarak çocuklar hayata alıştırılmalı ve ancak yirmi üç yaşından sonra yetişkin olarak kabul edilmeliydiler. Ne kadar fırsat ve bilgilerden yoksun olursa olsun, günümüzdeki az çok varlığını sürdürebilen bir ülke vatandaşı çocuğu, atasına oranla daha yumuşak bir hayat sürdürmekte ve dolayısıyla yetişkinliğin gerektirdiği sertliğe ulaşması daha zor, daha geç olmaktaydı. Son olarak da insan hayatının süresi yüz yıl önce hayal bile edilemeyecek noktalara gelmişti. Dolayısıyla yetişkinliğe geçiş yaşı beş yıl ertelenmeliydi.
Gazetede, başı olmayan bir üçüncü sayfa vakası anlatılmaktaydı, olay Çekoslovakya’da geçmiş olmalıydı. Bir adam, para kazanmak için bir Çek köyünden kalkıp yola çıkmıştı. Yirmi beş yıl sonra zengin olmuş, karısı ve bir çocuğuyla beraber memlekete dönmüştü. Doğduğu köyde annesi, kız kardeşiyle beraber bir otel işletmekteydi. Adam onlara sürpriz olsun diye karısıyla çocuğunu başka bir otele bırakıp annesinin işlettiği otele gitmiş, fakat içeriye girdiğinde annesi onu tanımamıştı. Adam şaka olsun diye bir oda tutmuş. Sonra da cebindeki parayı göstermiş. Geceleyin, annesiyle kız kardeşi kafasına çekiçle vura vura adamcağızı öldürüp parasını çalmış, ölüsünü ırmağa atmışlar. Sabah karısı çıkagelmiş, işin içyüzünü bilmeden, yolcunun kim olduğunu onlara anlatmış. Bunun üzerine anne kendini asmış, kız kardeş bir kuyuda intihar etmişti. Bu hikâyeyi belki binlerce defa okudum. Bir yanıyla inanılmaz şeydi bu. Öbür yanıyla da doğaldı. Yolcunun bunu biraz hak ettiğini düşündüm, insan hiçbir zaman böyle şakalar yapmamalı.
Reklam
Olvido
Hoyrattır bu akşamüstüleri daima. Gün saltanatıyla gitti mi bir defa Yalnızlığımızla doldurup her yeri Bir renk çığlığı içinde bahçemizden, Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan Lavanta çiçeği kokan kederleri; Hoyrattır bu akşamüstüler daima. Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar Unutuşun o tunç kapısını zorlar Ve ruh, atılan oklarla delik
Sayfa 43 - ElipsKitabı okudu
Hüzün şarkıları 9
Beni bu derin yalnızlığa yaşadığım yıllar hazırladı. O yılların içinde sen vardın, başkaları vardı. Hepiniz bir bir aldattınız beni, birer birer terkettiniz. Senden önce hiç kimseye git dememiştim. Ama hepsi gitti. Benden bir şeyler alarak, içimden bir şeyler kopararak gittiler... İnançlarım yıkıldı, umutlarım azaldı. Şimdi çevremi kuşatan bu
Geçmiş, diyordu, nasıl bir geçmiş olursa olsun, toprağın derinlerine gömülmeli ve orada çürümeye bırakılmalı.
Sayfa 349Kitabı okudu
Aşıksanız, aşk hoş bir şeydir; aşktan kurtuldunuzsa, boş şeydir; aşık olmadınızsa, yazıktır; olup atlattınızsa, geçmiş olsun! Hala aşıksanız, şifalar dilerim.
Reklam
#Hesap sormak Kim kimden hesap sorar? Mazlum zalimden, haklı haksızdan, sömürülen sömürenden, gelen gidenden mi? Yoksa hesap sormak, sadece güçlü duruma geçmiş olanın, güçsüzü, neyin adına olursa olsun, hesaba çekmesi mi demek?
"Onun için erkek olan insan, sevdiği kadını yakalayıp o zamana kadar ölçmediği, düşünmediği birtakım tepelere taşımalıydı. Sonunda imkânsız bir yerde, güçlükle nefes alınan bir uzlette bıraksa bile o yükseklikleri bir kere olsun geçmiş olmanın hazzı yeterdi..."
Sayfa 71 - Behçet Bey'in Evlilik YıllarıKitabı okudu
Burası da çıktığım hücreyle aynı büyüklükteydi;iki metreye bir metre. İçeri girdiğimde bazıları ayağa kalktı. Teker teker, "Hoşgeldin", "Geçmiş olsun" gibi şeyler söylediler. Hemen, yedi kişinin burada nasıl kalacağını sordum. Gülmeye başladılar. "İki kişi de sorguya gitti, bir de onlar dönerse o zaman gör bak" dediler.
Otur yaz, her gün, her gece bana yaz. Kavuşuncaya kadar. Sonra yazdıklarımızı okur, güler yahut ürperir, birbirimize geçmiş olsun deriz. Yahut da, ah asıl bu, gel beni kendin al, götür. Bugünler yalnız başıma gelecek kudrette değilim.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.