Bitti.
Sanki kitap değil de hayat bitmiş,
Çevirdiklerim sayfa değil de hayatın günleriymiş gibi...
Gitti.
Giderken beni bıraktı geride. En son Martin'in ardından böyle bakakalmıştım. Oysa ne diyordu rahmetli Erdal Tosun, "Vedalaşmak asıl kalana değil, gidene koyar." Öyle olmadı işte. En çok bana koydu bu gidişler. Varlıklarından
"Size gerçek, gerçeğin ta kendisi olarak diyorum ki: Toprağa düşen bir buğday tanesi yok olmazsa, yalnızca bir buğday tanesi olarak kalır; ama yok olursa, o zaman bereketli ürün doğurur."
(İncil, Yuhanna'dan XII. Bap, 24)
Çalışmanın ve soğuğun zorlaması ortadan kalkar kalkmaz, bu mengene bir an için olsun gevşediğinde, beyaz adamların açığa çıkardıkları şey, sular çekildiğinde deniz kıyısının neşesinden artakalanlarla birdir; yani gerçeğin ta kendisi, pis kokulu bataklıktan, yengeçler, leş ve bok.
Size gerçek, gerçeğin ta kendisi olarak diyorum ki: Toprağa düşen bir buğday tanesi yok olmazsa, yalnızca bir buğday tanesi olarak kalır; ama yok olursa, o zaman bereketli ürün doğurur.
"Size gerçek, gerçeğin ta kendisi olarak diyorum ki: Toprağa düşen bir buğday tanesi yok olmazsa sadece bir buğday tanesi olarak kalır; ama yok olursa, o zaman bereketli mahsul doğurur."
İncil, Yuhanna'dan XII. Bap, 24
Gerçeğin anlamı bizzat varlıktır, bu gerçeğin bizzat var olmasıdır; bu kelimenin (étre)fiil haliyle anlamıdır, bir ad olarak yorumlanamaz. Ancak bu anlam -varolanın değil ama varolanın varlığının anlamı- felsefe-öncesi bir biçimde daha şimdiden anlaşılmış değil midir? Bu anlam, insanın orada-olmasının (Dasein) tüm somutluğu sayesinde anlaşılır. Orada-olmada bu olmanın ta kendisi insan için mesele olur. Bu olma kaygısı, varlığın kavranması, neliklerin her türlü nesnel bilgisinin ötesindeki onto-loji, felsefi düşüncenin açık kıldığı ve çözümlediği kaynaksal akılsallıktır.
“- Bilirsin ki, renkleri gün ışığıyla değil de gece ışıklarıyla aydınlanan nesnelere bakıldığı zaman, göz onları güçlükle görür, kendini kör olmuş, gözü keskinliğini yitirmiş sanır insan.
- Evet.
- Ama nesneler gün ışığıyla aydınlandı mı, aynı göz onları apaçık görür; kör olmadığı ortaya çıkar.
- Şüphesiz.
- Ruh için de şöyle düşün: Ruh, bakışlarını gerçeğin ve varlığın aydınlattığı bir nesneye çevirdiği zaman onu kavrar, bilir ve tam bir anlayışa varır. Ama, karanlıkla karışık doğan ve ölen geçici şeylere çevrildi mi, yarım yamalak ve bulanık görür onları. Bir görünüşten ötekine, bir uçtan öbür uca atlar; aklını işleyemez olur.
- Öyledir.
- İşte, nesnelere gerçekliğini, kafaya da bilme gücünü veren iyi ideasıdır. Bunu iyi bil. Bilinen şeyler olarak gerçeğin ve bilimin kaynağı odur. Ama bilim ve gerçek ne kadar güzel olursa olsunlar, şuna inan ki, iyi ideası onlardan ayrı, onların çok üstündedir. Görünen dünyada ışığın ve gözün güneşle yakınlığı olduğunu düşünmek doğru, ama onları güneş saymak yanlış olduğu gibi, kavranan dünyada da bilim ve gerçeği yakın saymak doğru, ama onları iyinin ta kendisi saymak yanlıştır. İyinin yeri elbette ikisinin de çok üstünde, çok yükseklerdedir.”
"Kaçış yok babacığım, kaçış yok! Herkes ölecek. Kim mâni olabilir ki buna? Dalgalar kükreyecek aldıkları emir üzerine. Toprağın altı da üstü gibi coşacak öfkeyle. Ölüm, ürkütücü bir hayal değil, gerçeğin ta kendisi. Eğer akıllıysan ölmeden önce hazırlık yap, ölümden sonraki pişmanlık fayda etmez. Ruhunu teslim ettiğin zaman canın önce ayrılık ve hasrete katlanacak. Ölü bedenin yıkama tahtası üzerine konacak, dostlar yıkamak için başına toplanacaklar. Kimsesiz insan, kabre vardığı ve o karanlık yere girdiği gece öldüğünü anlayacak. Can bedenden çıkıp gidince ah edecek. Sonra melekler gelip 'Allah'ın ve peygamberin kimdir?' diye soracaklar. Eğer iyi işlerin varsa bülbül gibi konuşursun ve kıyamet vaktine kadar zamanın mutlu geçer. Günahı çok olan kişilerin dilleri tutulur, cevap veremezler. İyi insanlara cennet kapıları açılır, burunlarına güzel kokular gelir. Hak ve adaletten ayrılma sakın. Sırat köprüsünden seni geçirecek olan odur!" diye bağırdı.
Fakat iki insan arasındaki mesafeyi, kendinden emin bir şekilde dönüp birbirlerine kavuştular diyebilecek şekilde kim kısaltabilir? Bu anlamda Fabienne belki de mucizeler gerçekleştiren sayıdaki insandan biriydi. Beni kendisi yapmıştı. Bizi tek bir insana dönüştürmüştü.
Sayfa 48 - Fabienne bir oyuncak bebektir. Belki de sadece bir oyuncak bebek başı.
"Size gerçek, gerçeğin ta kendisi olarak diyorum ki: Toprağa düşen bir buğday tanesi yok olmazsa, yalnızca bir buğday tanesi olarak kalır; ama yok olursa, o zaman bereketli ürün doğurur."
Aynı şekilde onlar, düşlerini anlatanlara da kızıyorlardı. Çünkü düşler, onların gerçeklik duygularına aykırıydı. İşin kötüsü onlar, kendi gerçeklik duygularına gerçeğin ta kendisi diye bakıyorlar, aşina oldukları ve şaşırtıcı bulamadıkları her şeye gerçek diyorlardı. Oysa bu, gerçekdışı olanın tanımının ta kendisiydi.
Dönüşüm Modern dünya edebiyatında çok tartışılan, çok yorumlanan ve edebiyat akımlarına yerleştirilmesi zor eserler bırakan Franz Kafka, 3 Temmuz 1883'te Almanca konuşan Çek asıllı Yahudi bir tüccar ailenin oğlu olarak Prag'da doğdu. Kafka'nın babası, yoksul koşullardan zengin bir tüccar durumuna yükselmiştir. Annesi ise varlıklı,
Bu yaşadıkları sahi miydi? Yoksa rüya mı?
Ayırdına varamıyordu bunun.
Kader defterinden birkaç satırın okunması mıydı bu rüya, yoksa gerçeğin ta kendisi miydi?