...sanki her şeyi geride bırakmış, her şeyin içinden geçmiş, her şeyin dışına çıkmış gibiydi, sanki bir girdap vardı -orada- ve insan onun içinde de kalabilirdi, dışında da, ama o dışındaydı.
Düşündüklerim tüm açıklığıyla gerçeğe dönüşmeye başlamıştı. Uzun süredir izlenimlerimi yazdığım kağıtlardan bile uzak düşmüştüm. Bütün bu olanlar benim için tam bir trajediden ibaretti. Yaşadıklarım inanılmaz ve anlatılması güç şeylerdi. Sanki ben bir film kahramanıydım ve bir türlü bu kötü filmin sonu gelmiyordu.
Diğer yandan bakacak olursak; olaylar karşısında kapıldığım girdap hiç de olağan dışı değildi. Ama bana tuhaf gelen, olaylar karşısında gösterdiğim tepkiydi. Bunu hala anlamış değilim!... Her şey bir kabus gibi geldi ve geçti, hatta isteklerim bile.
O zamanlar o kadar güçlüydü ki...
Aradan geçen zaman boyu hep aynı soru kurcaladı kafamı: Acaba o zamanlar delirmiş miydim?.. Bütün o zamanı bir tımarhanede falan mı geçirmiştim?.. Belki de hala oradayım!... Belki de gerçekten kötü bir rüya bu!...
Yazıların bulunduğu defteri kapattım. Okuduklarım aklımdakileri tekrar depreştirmişti. Şimdi yalnızdım, tıpkı çöldeki bir kaktüs gibi. O çölde, ben bu iç karartıcı kentte...
İnsan yaşamı sınırlıdır, varlığı akışkandır, eğilimi belirsizdir, tüm bedeni çürümeye yatkındır, ruhu girdap gibidir, kaderi anlaşılmaz ve ünü muallaktır. Kısacası tüm beden bir nehir gibidir, ruh ise rüya ya da hülya gibidir.