Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Ne cesaretti, nedeaptallık sanırım. Elimde değildi. Sanki o yöne çekiliyor gibiydim. Her neyse, gittim ve birdenbire çitin yanında sesler duydum. Birisi bir şeyler homurdanıyor, diğeri de fısıldıyor, daha doğrusu tıslıyordu. Konuştuklanmn tek kelimesini bile duyamadım. Daha yakma da emeklemedim, çünkü her yanım titremeye başladı. Sonra dehşete kapılıp geri döndüm, tam buraya koşacaktım ki arkamdan bir şey geldi ve ben… ben düştüm.”
Lord Daren (4)
Bana kendi bir dünyadaki en güzel şeymişim gibi hissettiren tatlı bir şaşkınlık çöktü üzerine. Islık çaldı. Kendi etrafımda şöyle bir döndüm. "Nasıl olmuşum?" "Cehennemi ele geçirmeye kararlı gibi olmuşsun." "Teşekkür ederim, lordum." Hafifçe dizlerimi kırdım. Yanına gittim, havluyu elinden aldım. Saçlarına uzanmak
Reklam
Ben, Mahmure Abla’nın Gedikpaşa’daki küçük evine gittim. Ablam, ailesiyle birlikte benim evimde oturuyordu. Nakiye Hanım’la Mahmure Abla benim yanımdaydılar. Gerçi, bu büyük bir tehlikeydi ama, oğullarımdan bir tanesini olsun görmeden ayrılmak istemiyordum. Büyüğünü istedim çünkü küçük çok heyecanlıydı ve Robert College’deki azınlıklara mensup arkadaşlarının taarruzlarına mukavemet edemeyerek kendisini tehlikeye atabilirdi. O gün, sokaklarda asılı olan büyük harflerle yazılı ÖLÜM başlığı altındaki afişler mütemadiyen gözüme çarpıyordu. O gece Üsküdar’a döndüm.
Bir gün bir adam Hasan Basri'nin huzuruna gelir ve: “Efendim der, yetişkin bir kızım var. Allah'ın celâlinden korkuyorum!“ diyor, ağlıyor «Allah'ın cemaline müştâkım» diyor, ağlıyor. O kadar ağlıyor ki gözleri kör olacak, lütfen fakirhaneye teşrif buyursanız da bir nasihat etseniz...» Hazret, adamı kırmamış, kalkmış onunla beraber evine gitmiş kıza bakmış ki ince, solgun fakat ibadet nuru ile parıldayan bir simâsı var; icap eden nasihatları söyledikten sonra nihayet: “Kızım! demiş, çok ağlıyormuşsun, gözlerine bir şey olursa ne yaparsın? Yazık olmaz mı sana“ deyince kız, şu sözle üstadı hayretten dondurmuş: “Efendim eğer bu gözler, Cemâli İlâhiyi görecekse ona feda olsun; yok, o nimetten mahrum kalacaksa öyle gözlerin kör olması daha evlâdır!“ Hazret, sırası geldikçe: “Nasihat vermeye gittim, fakat nasihat alarak döndüm“ demiş.
Sayfa 557 - Milli Eğitim Yayınları 1952 BaskısıKitabı okudu
Dükkanda kaldığım bir gün sabah namazını camide kılıp dükkâna dönerken yolda beyaz bir eşek gördüm. Daha önce yaramaz çocuklardan biri eşeği yakma teşebbüsünde bulunmuştu. Eşeği kuyruğundan ateşe verdikten sonra etraſtakiler ateşi söndürmüşler. Fakat eşek kuyruğundan olmuş. "Aksa İntifadası" başladıktan sonra çocuklardan birisi eşeğin her iki tarafına "Şaron" yazmıştı. O gün bu gündür eşeğin ismi Şaron olarak kaldı. Eşeği gördükten sonra aklımda bir fikir belirdi. Hemen eşek Şaron'la dükkâna döndüm Günlerce uğraşıp ürettiğim patlayıcı telefonlardan birisini aldıktan sonra badem ve zeytin ağaçlarıyla dolu, köyümüzün eteklerinde kalan ve babamın tarlalarından birine eşek Şaron'un sırtında gittim. Telefonu eşeğin kafasına iyice sabitleyip uzaklaşıktan sonra başka bir telefondan eşeğin kalasında sabitlediğim telefonu aradım. Telefon otomatik olarak açıldı. Eşeğin nefeslerini telefondan duyduktan sonra bendeki telefondan patlama emri verdim. Böylece telefonla beraber eşeğin kafası da patladı.
Biz Ankara’ya geldiğimizde, Niyazi, Pertev Boratav ve Adnan Cemgil dergi çıkarmaya karar verdiler. Daha sonra Behice Boran katıldı. Paramız yok ama yazıları biz yazıyoruz. Yani bunun için para ödenmiyor. Benim de 22 yazım var dergide. Üzerimizde baskı vardı, gericilik yükseliyordu. Ben, “illallah!” dedim ve üniversiteden istifa ettim. Davalar açıldı, hapse girenler oldu, Muzaffer Şerif mesela. Niyazi 1952’de tekrar yurtdışına gitti. Ben gitmek istemedim. Beni arkadaşlar kanalıyla yanına çağırdı. Oğlumu alıp Kanada’ya gittim, ama bir sene ancak kaldım. Duramadım, oğlumu alıp yeniden yurda döndüm. Boşandım. Böylece soyadım da değişmiş oldu. İş bulamıyordum. Değil ahbaplar, akrabalar bile sırt çevirmişlerdi, vatanı satmışız ya da banka hortumlamışız gibi. Neyse, soyadım değiştikten sonra, bir arkadaşım bana Denizcilik Bankası’nda İngilizce tercümanlığı buldu. Beş yıl, oldukça zor şartlarda çalışıp oğluma ve anneme baktım. Sonraki işim, Robert Kolej’de bir hocanın sekreterliğiydi. Aslında yaptığım tahsile göre bir iş değildi, ama çaresiz gittim. Oğlum da o okuldaydı ve bana kızıyordu. Bir süre sonra sosyoloji hocası ayrıldı. Hemen talip oldum. Herhangi bir cezam olup olmadığını sordular. Yoktu. Alındım ve 12 yıl orada çalışıp emekli oldum. Tabii sonra yeniden Anadolu gezilerime başladım.
Reklam
Ebu Musa el Eş'arî (Allah ondan razı olsun)'ın anlattığına göre: Bir gün evinden abdest alıp çıktım, Rasûlullah'tan hiç ayrılmayıp bu günü onunla geçireceğim dedim. Mescide gelerek oradan peygamberi sordum. Şu tarafa gitti dediler. Sora sora izini takip edip nihayet Eris kuyusu'nun bulunduğu bahçede oturur buldum. Peygamber
Sevgi Bahçesine gittim. Hiç görmediğim bir şey gördüm: Bir Kilise yapılmıştı tam orta yere, Çocukken oynadığım çimenlerin yerine. Ve bu Kilisenin kapıları kapalıydı, Kapının üstünde Girilmez yazıyordu; Ben de Sevgi Bahçesine döndüm, Eskiden güzel çiçeklerle doluydu, Ve gördüm ki bahçe mezarlarla dolmuş, Ve çiçeklerin yerinde mezar taşları var: Dönüp duran kara cübbeli Papazlar, Sevinçlerimi arzularımı dikenli tellerle bağlıyorlar.
"Yüce Allah, kutsal Mekke'yi ziyaret etmekle ödüllendirdi beni. Kâbe'nin çevresini yedi kere döndüm. Dertlere deva zemzemden kana kana içtim. Safa ve Merve tepeleri arasında yedi defa gittim geldim. Adem' in yurdunda, tarihin en eski kenti Mina' da, Arafat'ta dua ettim. Biliyor musun Betty, dünyanın dört yanından on binlerce hacı ile birlikteydim. Mavi gözlü sarışınlardan siyah derili Afrikalılara kadar bütün renkler kaynaşmıştı. Hepsi birliği, tek bir ruh halini simgeliyordu. Bu, bizim Amerika'da göremediğimiz bir manzaraydı. İnanamayacaksın ama; tenleri beyazdan daha beyaz olan insanlarla aynı bardaktan su içtim ve aynı tabaktan yemek yedim. Hepimiz kardeştik. Ben artık ırkçı bir Müslüman değilim. Çünkü Peygamberimiz ırkçılığı yasaklamıştır..." Malcolm(X)
Sayfa 157 - Şule yayınları
“Az gittim, uz gittim, dere tepe, düz gittim, döndüm baktım çuvaldız boyu yol gitmişim!” sâhi mi?.. Demek hayatta bize bir ömre mâlolan emeklerimizin, savaşlarımızın getirdiği kazanç nihâyet bir çuvaldız boyu ilerlemeden ibârettir.
488 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.