Aklım çıktı muazzez.
Kızım depresyon öyle tak diye gelir mi?Geldi valla.Sen gittin o geldi.Toplamış ne var ne yok yanına bütün sıkıntıları,karın ağrılarını,ten üşümesini,mide kramplarını,uykusuz geceleri,kalkıp gidiverme hissini,iç çekişlerini, dalıp dalıp gitmeleri
hepsini toplamış valizine gelmiş.
Kay öteye deyip kıvrıldı yanıma.Sen de nereden çıktın diyemedim.Nasıl sana benziyordu depresyonum anlatamam.Muazzez kokusu sen, bakışı sen,gülüşü sen… Duman olmuşsun da duman etmeye gelmişsin gibi uzandın yanıma
Neden bu kadar erken gittin? Geç kalmaktan mı korktun?
Neden beni beklemedin? Aynı yere gittiğimizi biliyorsun,bekleseydin de beraber gitseydik olmaz mıydı?
(Defalarca okunmalık dizeler...Kalem ne denli yakışmış kağıda)
Aldırma ağlamışsam, ardından için için,
Sorma ufkumu saran, ahlar ve vahlar niçin,
Her güneşin batışı, ağır bir kâbus oldu.
Sen gittin ya güzelim, o açan güller soldu...
Tüm hevesim sendeymiş, gittin, onlar da gitti,
İçimde sevgiymişsin, kalmadı hepsi bitti.
İsyanlar öyle derin, inan çekilmez oldu.
Şu kocaman dünyanın, dört yanı birden soldu...
Yaralı serçe gibi, şimdi dallardan indim.
Hatır-gönül soran yok, yalnızlığıma sindim.
Acımasız hüzünler beşle çarpılır oldu,
O güzel gözlerinde, aşkın ziyâsı soldu...
Koynumda bıraktığın hasreti gör, büyüdü.
Senli anılarımı kor alevler bürüdü.
Hele başak saçlarım gümüş vitrini oldu.
Sen gittin ya güzelim, günüm, güneşim soldu...
Sonra gittin.
Çocuk oldum bir daha, ağladım.
Kaç şiir, kaç kere sular altında kaldı.
Kitaplar, aşk, her şey.
Her şeyi son bir kere daha kurtaramazdım.
Keşke nane şeker gibi mentollü bir buluttan doğaydım
“Küçük tilki,” dedi boğuk bir ses, hemen yanında durarak. Hazan gözlerini yerden kaldırıp çocuğun sarı ağlar dolanan yeşil gözlerine bakakaldı. Çocuk elini uzatıp kızın çenesine nazikçe dokundu.
“Birçok ölü adamın yanından geçip gittin ancak anneni gördü- ğünde verdiğin tepkinin yarısını vermedin.”
Hazan dişlerini sıkarak çocuğa baktı. Kendisini bu kadar iyi analiz etmesine şaşırmamıştı.
Yapraklarla gizlenmişti yüzün.
Birer birer kopardım yaprakları sana yaklaşmak için.
Son yaprağı kopardığımda, sen gitmiştin.Sonra
bir çelenk ördüm kopan yapraklardan. Kimsem yoktu
verebileceğim. Ben de çelengi alnıma yerleştirdim.
İnsan gençken başka bir şeyin mümkün olduğuna, aşkla özgürlüğün, sevdiği insanla var olabileceği bir sığınağın, sıcaklığın, huzurun geleceğine inanıyor-var olamayan bir şeye yani; mutsuz bir aşık ise -memnuniyet dolu bir mutsuzluk içinde oluyor çünkü diyorsun ki ben mutlu olamadım ama seninle mutlu olamadım- yani bu mutluluğu başkalarının bulmuş olabileceğine, yani bir gün gerçekten bulunabileceğine inanıyor. Anlamalısın, dünyada böylesine bir neşe varken ve bütün özlemlerin bir amacı varken mutsuzluk bile umutsuzluk değildir. Çaresizlik değildir. Ama aşık ve mutluysan, bu eninde sonunda boşluğa bırakıyor yerini. Ve hiçbir amaç kalmıyor geriye; sadece yalnızlık. Neden başka bir şey var olsun ki o zaman, neden biz bireylerin bir anlamı olsun? Seni çok sevdim ben, Leo ama sonunda sen de gittin. Sanırım seni artık öldürebilirim.