Bu kitabı okurken, Tophane'de, umutlarla, işçi alımı için muayene sırası bekleyen, gariban Anadolu insanı ile ben de üşüdüm, nefesimin buharıyla ellerimi ısıttım. Sirkeci'den Gleiss 11'e kalkan trenlerde geride kalanlar için buruktum, onları bekleyen şeyler için ben de tedirgin oldum. Köln'de Ford fabrikasında bantların başına ben de gittim her sabah. Dom katedraline sırtımı verip yolumu buldum. Barakalarda, yurtlarda halsiz düştüm, uyudum. Madenlerde güneş görmeden gençliğimi verdim. Gurbetliği ve yalnızlığı hissettim. Sıla yolunda coşkuyu yaşadım. Baskıyı, şiddeti gördüm. Gettolarda yokluğu özümsedim. Utanç duvarının küf kokan gölgelerinde yürüdüm. Semra Ertan için dizlerimi dövdüm. Çetin Mert ile su kanallarında hayat mücadelesi verdim. Ve yıllar sonra geri döndüm Islahiye'ye. 'Diaspora' mazimizde büyük bir vakıa. Gidenler ne Alman, ne de Türk olabilmiştir çokların nezdinde, ne acı. Bir belgesel gibi izledim kitabı. Akıcı ve heyecan verici. Tavsiye ederim.