Orkun'un Yayın Macerası ve Sonu: Orkun'da hiç aksamayan iki köşe vardı: "Orkun'dan Sesler" ve "Türkiye'nin Köy ve Kasabaları". Bunlardan birincisinde haftanın bazı haberleri çok defa mizahi bir üslupla ele alınıyor ve ayrıca 1944'e ait güldürücü hatıralara yer veriliyordu. Diğerinde çeşitli şehir,
Orkun'un Yayın Macerası ve Sonu: Orkun'da hiç aksamayan iki köşe vardı: "Orkun'dan Sesler" ve "Türkiye'nin Köy ve Kasabaları". Bunlardan birincisinde haftanın bazı haberleri çok defa mizahi bir üslupla ele alınıyor ve ayrıca 1944'e ait güldürücü hatıralara yer veriliyordu. Diğerinde çeşitli şehir,
✓
°
Winston, birden, yürekten inanarak, çok sürmez, Syme'ı buharlaştırırlar, diye geçirdi aklından. Çok ZEKİ. Her şeyi çok AÇIK SEÇİK GÖRÜYOR ve SÖZÜNÜ SAKINMIYOR. Parti böylelerinden HOŞLANMAZ. Bir gün ortadan KAYBOLACAK. Görünen köy kılavuz istemez.
°
✓
İpsiz sapsız bir yer burası. Ama insanları öyle değil. Görülmeyen iplerle birbirlerine bağlanmış gibi hepsi sanki. Nereye çekersen iplerini, hepsi birden oraya hareket ediyorlar... İplerinin başındaysa televizyon kutularıyla bastırılmış, son kullanma tarihleri geçmiş kokuşmuş zihniyetler var. Karşıdan karşıya dahi üç kere sağa bakıp geçerler yani,
Hayatta bazı anlar vardır, olmayacağını bile bile şansınızı denediklerinizden. Bir de tesadüf gibi görünen mecburiyetler vardır. Derler ki; bir gün beklentisiz, koşulsuz sevebilen bir aşık olursan karşındaki bilmese de o zaten senindir.
''Yazdıkların şiir değilse kalsın”
…
“Aklınla yapayalnız baş başa
Nice alevli geceler geçtin”
…
“Sen sevgileri göğüsle ve ne olur anla”
Cahit Zarifoğlu
Şair Cahit Zarifoğlu ile yaşamları boyunca yolları uzun kesişenlerin kendilerini bahtlı saymaları için çok
esaslı nedenler var. Eğer bu kişiler, şiirin bir Müslüman için yirminci
Akşam, ya da sabahın sekizi -fark etmez- denizin üstünü de
aşırıyorlar
Odanın içini de, dış taraflarını da ağaçların
Bir uçağı da şöyle bir yola koyuyorlar- elmacık kemikleri
görünüyor dünyalıların
Sanki bu olanlardan sonra iki ayakla gezdirebiliyor kendini
Yani şu eskiden beri olan kendini, bombalar gibi atılan kalabalığa
Ortalık - onu aldığın yere koy - içi görünen saatler gibi
Yok biraz öyle, çünkü saatten bile anlatandır ellerine
Yarı şaka, yarı ciddi.
Hayatta bazı anlar vardır, olmayacağını bile bile şansımızı denediklerimizden. Bir de tesadüf gibi görünen mecburiyetler vardır. Derler ki, bir gün beklentisiz, koşulsuz sevebilen bir aşık olursan karşındaki bilmese de o zaten senindir.
Demokrasiyi egzotik bir nebata benzetip ona kapalı bir ser hazırlama düşünceleri, De Gaulle tipi otoriter bir demokrasi nizamına geçiş, hükümeti ve iktidarı dokunulmaz kılmak hevesleri, toplu tevkifler veya parti kapatma düşünceleri, o garip Basın Kanunu, Emeklilik Kanunları ve Radyo'nun iktidara tapulanması gibi bir takım yollar, maksat için
Aynı şekilde sabırsız umutlarımızla yorgun kısraklarımızı tırısa kaldırarak ulaştığımız şiirsel köy de sokaklarının bayağılığı, sıkış sıkış, ufka karışan evlerinin uyumsuzluğu ve içine nüfuz edermiş gibi görünen mavi sisin dağılmasıyla muğlak vaatlerini hiç mi hiç yerine getiremediği gizli harmonilerini tepeyi aştığımızda tekrar duyurmaya başlar. Ama tıpkı her başarısızlığını tesadüfi ve her defasında farklı bir nedene dayandıran bir simyacı gibi bizler de şimdiki zamanın özünde çaresi olmayan bir kusurun bulunabileceğini aklımızdan bile geçirmeden özel koşulların olumsuzluğunu, gıpta edilen bir durumun yükünü, arzulanan bir metresin kötü karakterini, hazlarla dolu olması gereken bir günde sağlığımızın bozulmasını, yolculukta kötü havayı ya da kötü konaklama koşullarını mutluluğumuzu zehirlemekle suçlarız. Ve her türlü zevki yok eden bu yıkıcı nedenleri ortadan kaldırabileceğimizden kuşku duymayarak, gerçekleşmiş, yani hayal olmaktan çıkmış bir düşün bazen somurtan ama asla hüsrana uğramayan güveniyle hep düşlenen bir geleceğe sığınırız
Bölüm bir: Uzun süre yürümekten yorgun düşen kahraman K.’nın köye gelişi. Perde açılır ve karda neredeyse duman isi gibi görünen eski bir han görünür. Otelci bu saatte gelen misafirlere alışkın değildir, bu köyde kimse misafire alışkın değildir.
K. gece kalabileceği bir yer aramaktadır. Otelci de, köylüler de onu pek dostça karşılamazlar, ancak K.’nın başka çaresi yoktur. Etrafta geceyi geçirebileceği başka bir yer bulunmamaktadır. Bu durumda ot minder yatmak için hiç de fena sayılmaz. (Bildiğimiz gibi Kafka’nın kahramanları önce kendilerine yatacak bir yer ararlar.) K. gecenin bir yarısı hiç de nazik sayılamayacak bir biçimde uykusundan uyandırılır:
Bu köy şatonundur. Burada oturan ya da geceleyen, şatoda oturmuş ya da gecelemiş sayılır. Bu da Kont’un izniyle olabilir ancak. Sizinse böyle bir izniniz yok, varsa bile göstermediniz.