Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Burak

En büyük eksiğimiz korkudur neden dersen, onu öğrenemeden ondan kurtulamayız da onun için.. İşte bir Burak var ama onu gören olmuş mu bakalım? Eskiden çocuklardan bazıları özellikle melankoliye eğimli olanlar sessizliğin nasıl büyük bir nimet olduğundan söz ederlerdi. Gerçekten sessizlik, düşüncelere dalmanın iyi bir yoludur. İnsan kendi içinde
Reklam
Çoğunun kanadı soğuktan dondu, daha gelmez bu diyara o kuşlar.. İnsanoğlu bu dünyada bunu öğrenmiştir işte, güçlü olmak için güçlüyü yiyeceksin. Yandığın zaman başka, o zaman güçlüsün demektir. Yanmak da marifet. Bal kıymetini bilmeyene, çuvalla para döksen verilmez. Dünya çırpınmaya ve can vermeye başladığı zaman önce etten kemikten oluşan
Alnım cama dayalı, can sıkıntısı ömür boyu.. Artık itiraz etmiyordum, çünkü o resimdeki çocuğa bu rüyada, bu içinde koltukların konuştuğu misafir odası açmaktansa onu onların misafir odasında ağırlamayı öğrenmiştim zamanla.. İnsan nasıl bazı kitapları çok severek okusa da bir süre sonra neler olduğunu unutur ve o kitaptan sadece bir duygu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hiçbir şeyimiz yoktu, yoksulduk, yoksul ama mutsuzduk. “Geçmişin çocukluk, geleceğin ise sadece bir bilinmezlik olduğu o boşlukta, ne çocuk ne de yetişkin olunan o on dört yaşın başıboşluğunda tek başıma ve her defasında daha büyük daireler çizerek evden okula, okuldan eve gidip geliyordum. Dinî inançlarım o yaş için fazla kuvvetli değildi ama
Belki de kendimizi muhalefetsizliğe mahkum etmeseydik o günleri koruyabilseydik her şey başka türlü olurdu. Gerçek olmayana evet diyebilirdi Leonid, ama içten olmayana asla.. Ölmek için kötü bir zaman diye mırıldandı, ‘’Düşlerinin ülkesinde öldürülmek ise ayrı bir talihsizlik. Düşüncelerinizi yenilemeden kendinizi yenileyemezsiniz. Kimine ölüm
Reklam
Başkalarına yol vermek için hep geride kalan kadın, öne geçti. Aramızdan ilk o ayrıldı. Çok yetenekliydi ama bir eksiği vardı: Ölümsüz değildi. Küçükken beni en çok korkutan sözcük üç harf’li ‘son’’ sözcüğüydü. Bu sözcük beni sonsuz bir hüzne boğardı, pastanın sonu, reçel kavanozunun sonu, patates kızartmasının sonu, Perşembe gününün sonu, kaybedilen bir futbol maçının sonu, pazar gününün sonu, pazartesi günüyle son bulan, kötü biten bir pazar günü.. Bir ölüye ağlıyorum, bir ölümsüzü selamlıyorum.. Ben hep kültürün merakın mükafatı olduğunu düşünmüşümdür. Ölümsüzlüğe bel bağlamıyorum, hatta hayattımdaki umutsuzluk arttıkça ölümsüz olmaktan korkuyorum.. İlk sen ölünce ağlamaktan da kurtulmuş oldum, gerçi ben nereden bileceğim belki yukarıda ağlanıyordur, belki de yağmur artık hayatta olmadığı için pişmanlık duyanların gözyaşlarıdır. Yağmur da gözyaşları gibi aynı şekilde başlar, ben senden önce ölseydim ne yapardın? Sevdiğim ve ihtiyaç duyduğum kişilerin ölmeye hakkı yoktu, ölümleri hayattan istifa etmek demekti, bunu affedemiyordum..
Doğası gereği köpekler, söz konusu sevgi olduğunda kedilere kıyasla daha gönlü boldu. Zira sahibi öldükten sonra yaşama fikrini imkansız bulmakla kalmamış kendi eceli geldiğinde adamın cansız bedeninin yanına tırmanıp nefessiz göğsünün üzerine başını koyma ihtiyacını da hissetmişti.. Ancak o zamanlardan beri öğrendim ki bu bariz olanı izleme gereksinimi insan denen canlının acı verici ve çok sık rastlanan bir zaafı. Ayrılmak insana zor gelir. Dünya sonu gelmeyen ayrılıkların mekanıdır ve bugün selamlaşmak için içtenlikle sıkışan eller, yarın nihai olarak bir araya gelmeye mahkumdur, işte o zaman titreyen dudaklardan şu sözler dökülür: ‘’Elveda’’ Bu dünyada kaç kişiyle kuru bir Güle güle ile vedalaştık ve bir daha yüzünü görmedik?
Evet kadın yüzünden aklını kaçıran ve onlar uğruna köleleşen çok erkek vardır. Ölen, kötü yollara sapan, günaha girenler de çoktur.. Ey erkekler, onların bu yaptıklarını gördükten sonra sizlerden daha güçlü olduklarını kabul etmekten başka elden ne gelir? Tanrı’nın işine akıl erdiremediğinden, yani Tanrı’nın kuşları için iyi bir niyetin gene aynı
Asla gelmeyecek olanı beklemek için sonsuz bir sabır gerekiyor. Hayatta da aynı, her şeyi hızlandırıyoruz. Hep daha hızlı gitmek istiyoruz. Daha hızlı gitmek. Neden? Sabırsiz kişi ise tatmin olmaz, doyumsuzdur, yatıştırılamaz, erişilemez, disiplinsiz , idare edilemez dengesizdir. Sabırsız kişi daha başlamadan bitirmek ister, sabırsız kişi hep olmadığı yerde olmak ister. Sabırsız kişinin zamanı kısıtlıdır. Sabırsız kişi başkalarının zamanını düşünmez, hep onun emrinde olunmalıdır.. İntihar delilik değilse, en azındaın müthiş bir sabırsızlık olsa gerek. Ulaşım süresi kısalıyor, zaman kazandığımızı sanıyoruz. On beş dakika kazandım diyorum, kazanılan zaman neye yarar? Peki mutlu yolcular bu kadar pahalıya mal olan bu çeyrek saatte ne yapacaklar? Birçoğu saati beklemek için kuyruğa girecek; diğerleriyse kafede bir on beş dakika daha oturacak ve gazeteyi en küçük ilanlarına kadar okuyacaklar. Ey mutluluk zamanları akıp gitmeyin artık, siz de erteleyin azıcık.. İnsanlıığın sabrı kalmadı artık, her şeyi hemen istiyor, şımarık çocuklar gibi, bekleyecek vakti kalmadı artık. Bugünkü insanın odaklanma kapasitesi bir Japon balığının kapasitesinden bile az. Onlara Mozart’tan bahsettim. Bana şöyle yanıt verdiler; o bizim kuşaktan değil. Herhalde benim Mozart ile aynı zamanda doğduğumu sandılar. Zavallıcıklar kendi kuşaklarına mahkum olduklarını sanıyor, kendilerinden önce pek çok başka kuşak olduğunu umursamıyorlar, halbuki ben onların kuşağını paylaşmaya hazır değilim..
İnsanlar genelde yalnızlardan uzak durmaya çalışıyor, yalnız olmalarının bir nedeni olduğunu düşünüyor, yalnızların birlikte yaşaması zor insanlar olduklarına karar veriyor ya da daha da kötüsünü akıllarına getiriyorlar. Belki de bu yalnız insanlar kuduz olmuşlardır. Bazı insanlarla beraberken kendimle baş başa olduğum zamanlardan daha fazla
Reklam
Benim için cümleler duvarlar gibiydi, onların yığma taştan olmasını istiyordum. Asla karşı karşıya gelmemiş birbirleriyle toslaşan kelimeler bu çarpışmadan çakmaktaşı misali kıvılcımlar yükselir. Ölüm artık ürkütücü değildi bir kurtuluştu.. Onu terk etmek onu öldürmek demekti o ki benim için ölürdü.Beni kurtaran kadını öldüremezdim, birbirimiz için yaratılmıştık biz, benim için çok iyi, onun için ne yazık.. Onun nitelikleri vardı benimse hatalarım.. Kendi dönemlerinden olmadığını bahane ederek Bach’ı Rembrant’ı tanımamakla böbürlenen gençlere karşı hoşgörülü değilim.. Başkalarında beni en fazla ilgilendiren şey benim diye yazmış Francis Picabia. Oscar Wilde şöyle yazmış: ‘’Hepimiz çukurdayız ama aramızdan bazıları yıldızlara bakıyor.’’ Zamanla güzellik anlayışım gelişti. Günlük hayattaki güzellikleri keşfettim. Günün birinde hayatımı yazıyla kazanabileceğimi bilseydim, mutluluğum çok büyük olurdu.. Artık bana sırlar ifşa edilebilir, onları başkalarına söyleyemeyeceğime söz veriyorum. Bir mezar kadar sessizim. Yüreğimi açtığında sarsılmayacak mıydı? O yürekte tuttuğu o kocaman yeri sonunda keşfettiğinde?
Mutsuz olduğunuzda sanki herkes öyle kalmanızı diliyor. Sonsuza kadar. Başa gelen olaylarda, stres değerlendirme rehberi, görüyorum ki en yüksek puan eşini kaybetmeye verilmiş. 100 puan. Gururluyum, en yüksek notu almışım. Sonra 73 puanla boşanma, 63 puanla hapse girme geliyor.En düşüğü ise 11 puan. Trafik cezası yiyenlere verilmiş. On defa
Benim büyükbabam öldü, dedem öldü, babam öldü… Sanırım bu kalıtsal.. İnsan ihtiyarladığının nasıl farkına varır biliyor musunuz? Bronzlaştığında bile güzelleşemez. Elli yıl önce ortalama insan ömrü altmış yıldı, ortalama film süresi seksen dakikaydı, bugün ortalama insan ömrü doksan yıl. Ortalama film süresi yüz yirmi dakika. Daha mı iyi? Filme
Anormal bir çocuk sahibi olmaktan hiç korkmamış olanlar el kaldırsın. Kimse el kaldırmadı, herkes bunu düşünür, tıpkı depremi, dünyanın sonunu, sadece bir kez olacak bir şeyi düşünmek gibi. Benim dünyam iki kez karardı.. Çocuk yapmak risk almaktır. Her seferinde kazanılmaz, yine de insan çocuk yapmaya devam eder.. Onun dünyasına gelmesine neden
Mutluluk çok kolaydı, babamın iyi davranması yetiyor, böylece annem mutlu oluyordu ve biz çocuklar da onunla birlikte mutlu oluyorduk. Ertesi gün, babam eve geç vakitte, çok yorgun bir halde döndü; artık iyi davranmıyordu, aynı baba değildi. Babama göre mutluluk o kadar kolay olmamalıydı.. Babam evde üzgün olurdu, hiçbir şeye ilgi duymuyormuş gibi bir his vardı içimde. Artık okumuyor, radyo dinlemiyordu. Bir şeyin eksik olduğunu hissediyorduk. İlacını almamış bir hasta gibiydi.. Kalktım odasına gittim, yatağın yanı başına düşmüş ağzı kan doluydu, beni azarlamadı, gerçekten ölmüştü. Gazetelerde yer aldı. ‘’Bir filantrop’’ aramızdan ayrılıyor başlıklı bir yazı hatırlıyorum. Babamın doktor olduğunu biliyordum ama bir filantrop olduğunu bilmiyordum. Gidip sözlüğe baktım: ‘’Kendini bütün insanları sevmeye adamış kimse’’ demekmiş. Acaba daha büyüyüp adam olmamış mıydım? Üzgündüm babamın ölmüş olmasından dolayı değil de, hayatının sonuna kadar içmiş olmasından dolayı. Ben, bir gün içmeyi bırakacağımı, paramızın olacağını annemin artık çalışmak zorunda kalmayacağını, diğerleri gibi normal bir hayatmızın olabileceğini sanıyordum. O gün, bunun asla olmayacağını anladım..
220 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.